YARALAR 7.KISIM

139 14 10
                                    


Azuma yanına oturmuş olan tanrıya tamamen döndü. Sesinde hiçbir tereddüt belirtisi yoktu. "Taedus, beni öpebilir misin?"

-

Azuma sonunda kendinde hafifçe titreyen ellerini kaldırıp Canis'in tüylerine gömme gücünü bulduğundu. Tüyleri her zamanki gibi yumuşacıktı, onu özlemişti fakat bir türlü ona odaklanmayı başaramıyordu. Kısa bir süre sonra yanında oturan Ange'in sesi yankılandı. "Yanlış fikirlere kapılmanı istemiyorum. Bizim hissettiğimiz duyguların tek nedeni ikimizin de yarı melek yarı şeytan olması."

Duyduklarıyla Azuma'nın neredeyse tüm vücudundaki güç çekilmişti, Canis'i bıraktı. Bir anda nefes almanın zorlandığını hissetti. Göz ucuyla Ange'e baktığında arkasının ona dönük olduğunu gördü.

Bir anda beynine söylemek istediği çok fazla şey doluştu ancak ağzından tek bir şey çıktı. Sesinin titremesini engelleyemedi. "Sen neden bana sordun o zaman?"

Ange ona istediğini söyleyebilirdi ancak kendisi aynılarını yapınca aldığı tepki bu mu olacaktı? Bunun saçmalık olduğunu düşündü. Ange konuştu. "Tekrar sormayacağım."

Sesi ciddi ve sertti. Neredeyse araları iyi değilken ki tona bürünmüştü. Bunu dedikten kısa süre sonra ayağa kalkıp odadan çıktı. Azuma onun kolonların arasından kaybolmasını nefesini tutarak izledi.

Ange ayrıldıktan kısa bir süre sonra o da kalkmak istedi. Tam olarak ne hissettiğini anlamıyordu fakat Canis'i üzerinden atıp oturur pozisyona geçtiğinde göğsündeki sızı daha da hissedilebilir hale gelmişti. Yaralarının açılıp açılmadığını merak ederken gözlerinin sulanmaya başladığını fark etti. Neler oluyordu böyle?

Başının tutarak derince bir nefes aldı. Neden kendisini kötü hissediyordu? En başından beri zaten davranışlarının yarı melek yarı şeytan kanları yüzünden olduğunu bilmiyor muydu? Şimdi neden Ange'in dediklerine kalbi kırılmıştı? İstenmediği için miydi? ...Yoksa?

Yoksa... Ange'e karşı duyguları mı vardı?

...

Azuma olduğu yerde donakaldı.

Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?

Ange'e karşı... Duyguları... Olabilir miydi? Reddedildiği için bir anda bu kadar kötü hissetmiş olabilir miydi?

Tam o sırada olduğu salona Taedus girmişti. Elinde bir kadeh şarap tutuyordu. Azuma bir kez daha derin bir nefes alarak ve normal davranmaya çalışarak oturuşunu düzeltti. Taedus onun hayalet görmüş gibi olan suratına bakınca bir şeylerin neredeyse tamamen yanlış olduğunu söyleyebiliyordu. Sordu. "Ange nerede?"

"Kim bilir?" Azuma bir cevap verebilmek için kendisini zorlaması gerekmişti.

Taedus, bilmediği bir yerde Azuma'yı yalnız bırakmanın iyi bir fikir olmadığını düşünerek yanına oturdu. Ange'in nerede olduğuna daha sonra bakabilirdi. "Sen iyi misin?"

"İyiyim." Azuma aceleyle kafasını salladı, aynı zamanda Taedus'a doğru dönmüştü. Tanrıyı karşısında görmesiyle aklına bir fikir geldi.

Ange'e karşı olan duygularının yalnızca kandan mı kaynaklandığını yoksa daha fazlası mı olduğunu anlamak için bundan daha iyi bir fırsat olabilir miydi? Tamamen yanındaki tanrıya döndü ve düşünmeden konuştu. Sesinde hiçbir tereddüt yoktu. "Taedus, beni öpebilir misin?"

Azuma bunu söylediği anda Taedus elindeki şarap kadehini dudaklarını götürüyordu. Diğerini duymasıyla beraber kadehteki şarabın yarısı kıyafetlerinin üzerine döküldü. Şok olmuştu. Duyduklarına inanamıyormuş gibi kocaman gözlerle Azuma'ya baktı.

Tanrının surat ifadesini görünce Azuma daha çok ona döndü. "Biliyorum, garip bir istek ama gerçekten çok önemli."

Taedus ne diyeceğini bilemedi. Azuma'yı süzdükten sonra kadehi yanına koydu ve lekelenmesini umursamadan kıyafetinin koluyla çenesine bulaşan şarabı sildi. Konuşması sakin ve tane taneydi. "Ange bana üzerine mühür koyduğundan bahsetti. Bana karşı ciddi bir şey hissetmemen lazım... Çok mu içtin yoksa?"

"... Bir şey içmedim." Azuma, Ange'in Taedus'a neden mühürden bahsettiğini anlamlandıramadı. Taedus tekrar sordu. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. "O zaman neden beni öpmek istiyorsun?"

"Öpüşmenin nesi var?" Azuma bunu istemesinin nedenini Taedus'a anlatamayacağını düşünüyordu.

Taedus, düşüncelerini söylemeden önce Azuma'yı bir kez daha süzmüştü. "... Bir şey olduğundan değil. Sadece senin Ange'i sevdiğini düşünmüştüm."

Azuma, tanrının dediklerini duymasıyla kıpkırmızı kesildi. Tüm kelimeler bir anda beynini terk etmişti. Taedus, Azuma'nın verdiği tepkiyle o yokken bir şeyler olduğundan daha da şüpheye düştü. "Sana kırıcı bir şey mi dedi yoksa?"

"Hayır, öyle değil." Azuma hemen Taedus'u reddetti. Aralarında olanların az çok farkında olduğunu görünce saklamanın anlamsız olduğunu kanaatini getirmişti. "Kendi duygularımı anlamakta zorluk çekiyorum yalnızca... O kadar."

"Ve benimle öpüşmenin yardımcı olacağını düşündün?"

Sonuçta Taedus da Ange de yarı melek yarı şeytandı. Taedus'u öpünce hiçbir şey hissetmezse bu açıkça Ange'e karşı duyguları olduğunu gösterirdi. Eğer hissederse o zaman Ange'in dediğine takılmasına gerek kalmazdı fakat Taedus yapmak istediği şeyi bu şekilde kelimelere dökünce aslında ne kadar bencilce düşünmüş olduğunu fark etti, gözlerini kaçırmadan edemedi. Adamla daha yeni tanışmıştı. Böyle bir istekte bulunmak için gerçekten kafayı yemiş olmalıydı ancak isteği Taedus'u kırmamışa benziyordu. "Ne kadar çok isteğini yerine getirmek istesem de duygularını anlamak için beni öpmene gerek olmadığını düşünüyorum."

Azuma yeniden Taedus'a baktı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Tanrı nazikçe gülümsedi ve kalan şarabından yudumladı. "Yalnızca kendine itiraf etmen lazım."

"... Ama... Ange hissettiklerimin kandan dolayı olduğunu söyledi."

"Bana karşı bir şey hissediyor musun?"

Azuma kafasını olumsuz anlamda salladı. "Üzerimde mühür var."

"O zaman Ange'e karşı da bir şey hissetmemen gerekir."

"Bilmiyorum..." Taedus'un dediği mantıklı olsa da Azuma bir türlü anlayamıyordu.

"Kendine biraz zaman ver." dedi Taedus. Azuma da Ange gibi bazı şeyleri olduğundan fazla düşünüyormuş gibi duruyordu. İkisi de kolayca kabullenebilselerdi hayatları daha kolay olurdu muhtemelen. İç çekti.

Azuma, Taedus'a daha fazla cevap vermedi. Dedikleri mantıksız değildi ancak... Tek taraflı olduğu sürece ne anlamı vardı ki? Ange için o yalnızca kanının çekiciliğinden ibaretti. Belki Taedus'u öperse ve ondan da hoşlanırsa bunları düşünmek zorunda kalmayacak olmasını mı istemişti en başından beri? O da iç çekti. Ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilmiyordu.

Taedus Azuma'nın depresif olduğunu görünce sihirle bir kadeh daha şarap yarattı ve ona uzattı. "İçer misin?"

Azuma, kadehe uzunca bir süre baktıktan sonra tanrının elinden aldı ve hepsini kafasına dikti. Düşünmekten gerçekten de bıkmıştı. 

HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin