LYCHİNUS'UN KRALI 5.KISIM

117 17 2
                                    

Azuma içeriye girdiğinde Earlene'in Carla'yı oturtup bir bardak çay vermiş olduğunu görmüştü. Carla ne yapacağını bilmiyormuş gibi duruyordu. Onun içeriye girmesiyle ifadesi az da olsa rahatlamış olsa da Earlene, her ikisini de gerecek kadar garip davranıyordu. Azuma, onu umursamadan Carla'nın karşısına geçti ancak sandalyeye oturmadı. "Olanlar için üzgünüm. Orion'u görmek istersen yukarı kattaki ilk odada..."

Carla onaylarcasına başını salladı. Fazla konuşacak halde değilmiş gibi gözüküyordu, yine de dudaklarını oynattı. "İyi gözüküyorsun."

Carla'nın evinde kalırlarken Azuma hem fiziksel hem de psikolojik olarak kötü bir durumdaydı. Aradan yaklaşık olarak bir aydan biraz daha fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen iyi toparlanmıştı.

"Oh." dedi Azuma şaşırmış bir şekilde. Onu uzun zamandır görmeyen biri için değişikliği fark edilir olmalıydı. "Teşekkür ederim."

Earlene tam o sırada yaptığı yemeği Carla'nın önüne koymuştu. Carla özellikle aç hissetmemesinin yanı sıra kızın bir anda meleğe dönüşmesine şaşırıyordu. Birkaç saniye ne yapacağını bilemedikten sonra kendini toparlayıp teşekkür etti. Earlene her ne kadar normale göre çok daha kibar davranıyor olsa da duygusuz yüz ifadesini ve ton barındırmayan sesini koruyordu. Konuştu. "İstediğin kadar bizimle kalabilirsin."

Azuma Earlene'in dediklerine nasıl kibarca itiraz edebileceğini ve Carla'nın kalmamasını sağlayabileceğini düşünürken buna gerek kalmadan Carla kızı reddetmişti. "Fazla oyalanmadan saraya gitsem çok daha iyi olur."

Azuma bununla rahatlarken Earlene'in gözlerinden hayal kırıklığına uğradığı belli oluyordu. Sarayın oldukça uzak olduğunu söyleyerek Carla'yı orada tutmayı da deneyemezdi çünkü yürüyerek yalnızca iki-üç gün alacak mesafedeydi. Ormandan çıktıktan sonra at kiralarsa bu çok daha hızlı olurdu. Bir de Ange'in neden aniden evden başka yere gitmek istemeye başladığını merak etmiyor da değildi. Kısa bir süre düşündükten sonra yeniden konuştu. "O zaman birkaç gün burada dinlen."

Carla'yı, Earlene'in sert ve duygusuz tavrı korkutuyor olduğu için bu sefer kabul etmekten başka çaresi kalmamıştı. Earlene yine de hayal kırıklığına uğramış olduğu için daha fazla onunla ilgilenmemeye karar verirken son bir kez belirtti. "Gitmeden önce saçlarını kes."

Earlene daha önce de saçlarıyla ilgili konuşmuş olduğu için bu sözlerle beraber Carla'nın içindeki merak daha da artmıştı ancak neden böyle bir şey dediğini sormasına kalmadan Earlene onları yalnız bırakarak dışarıya çıkmıştı. Aynı anda da Ange, evin arka tarafında çimlerde durmaksızın yuvarlanan Canis'i alıp içeriye girmişti.

Canis ilk önce Azuma'nın yanına koşmuş, ardından da evde yeni biri olduğunu fark etmesiyle duraklayıp Carla'yı incelemeye başlamıştı. Carla'yı hatırlaması uzun sürmediğinden hemen kızıl saçlı kızın yanına koşup ona hoş geldin dedikten ve başını birkaç kez okşattıktan sonra yeniden Azuma'nın dibine gitmiş ve onu oynatmasını istiyormuş gibi havlamaya başlamıştı. Azuma, Earlene'in dediklerine anlam vermeye çalıştığından dolayı köpeği durmasını belirten bir işaret yaptı böylece Canis kenara geçerek uslu uslu onu beklemeye koyuldu. Tam o anda da Azuma'nın gözleri Ange'inkilerle buluşmuştu. Sordu. "Earlene neden böyle bir şey söyledi?"

Ange içeriye girmeden önce kardeşinin dediklerini duymuştu ancak açıklama yapmak gibi bir niyeti yoktu. Yine de Azuma sormuş olduğu için onu reddetmedi. Açıklamaya başlamadan önce kafası karışmış bir şekilde oturan Carla'ya dönmüştü. "Saçlarının renginden dolayı. Uzun bir süre boyunca Lychinus'da kızıl saça sahip olan insanların kanının özel olduğuna inanıldı. 'Kanla yapılan büyülerde kızıl saçlıların kanı kullanılınca büyüler daha iyi bir sonuç veriyor, diğer türler tarafından tüketildiğinde ömürlerini uzatıyor.'"

Carla kadar Azuma da duyduklarına şaşırmıştı. Büyükannesi her zaman Carla'ya dışarı çıkmadan önce saçını kapatmasını söylerdi. Carla bunun nedenini anlamasa da kapüşonlu kıyafetler giymeye alışmıştı. Azuma hemen sordu, sesinden şaşkınlığı belli oluyordu. "Böyle bir şey... Gerçek mi?"

Ange gözlerini ona çevirdi. "Değil ancak kitleler tarafından gerçek olduğuna inanıldığı sürece gerçek olup olmamasının bir önemi var mı? Tabii başkentte ve sarayda bu tür saçmalıklara artık inanılmıyor. Yine de diğer şehirlerde ve kasabalarda eski örf ve adetleri devam ettiren bir süre aile ve kişi var." Devam etmeden önce yeniden Carla'ya dönmüştü. "Başkentte olduğun sürece başına bir şey geleceğini düşünmüyorum ama yine de kendini koruyabilecek güçlü değilsin. Bu yüzden dikkatli olmanda fayda var."

Carla, şaşkınlığını sindirebildiği zaman onu onayladı. Büyükannesi ona hiç böyle bir şeyden bahsetmemişti. Belki o da bilmiyordu. Yalnıza dikkat çekmesinin Carla'yı tehlikeye düşüreceğini düşünüyor olduğundan saçlarını kapatmasını istiyor da olabilirdi. Carla saçından bir tutamı avcunun içine alıp incelemeye başladı. Kısa bir sürenin ardından cesaretini toplayıp dudaklarını oynatabilmişti. "Babam... Nasıl öldü?"

Sorusu Azuma'yaydı. İlk evlerine geldiklerinde Cael, babasına ne olduğu detayını vermemişti ancak Azuma onunlaydı ve Sai ailesinde yaşadıklarını öğrendikten sonra onun da ne olmuş olabileceğini biliyor olduğundan şüphelenmeden edememişti. Cevap alıp alamayacağını bilmiyordu ancak sormaya değerdi.

Azuma bu soruyla affalarken Cael'in onu ilk kez Carla'nın evine götürdüğünde onlara Sage'e olanlar hakkında fazla detay vermemiş olduğunu hatırlamıştı. Sadece gereğini yapacağını söylemişti. Kısa bir süre düşündükten sonra Carla'nın bilmeyi hak ettiğini düşündü, sonuçta babasıydı.

"İyi hatırlamıyorum." dedi arkasındaki duvara yaslanırken. "Küçükken Sai ailesinden kaçtığımda onunla karşılaşmıştım. Dayım bizi bulduğunda kaçtığım için sinirliydi. O da beni korumaya çalıştı, sanırım sonra bayıldım ve... Kendime gelip nerede olduğunu aramaya gittiğimde onu zindanda cansız bir şekilde buldum."

Carla suratını daha da çok eğdi. Üzgün olduğu belliydi. Azuma onun, babasının öldürülmesinin nedeninin saçları olup olmadığını merak ettiğini tahmin edebiliyordu. Nedeninin o olmadığını düşünse de bir anlığına bundan emin olamadı. Sage'i bulduğunda cansız olsa da hâlâ zindandaydı, cesedi başka bir yere atılmamıştı. Kanının tamamını vücudundan boşaltmak için mi onu bekletmişlerdi? Üstelik Leo'nun durduk yere bir Regium'la kavga etmesinin ona hiçbir getirisi olmazdı, fark edilirse bu yalnızca aileyi daha da şüpheli bir pozisyona düşürürdü. Onunla anlaşarak Azuma'yı geri alması daha iyi olmaz mıydı? Saçlarının renginden dolayı mı Sage'e o şekilde... Saldırmıştı?

Her ne olursa olsun Sage, Azuma'yı korumak için ölmüştü. Azuma bu yüzden Carla'dan, ne kadar yardımı dokunacağını bilmese de özür dilemek için dudaklarını araladı ancak Carla ondan hızlı davranarak ayağa kalmıştı. "Teşekkür ederim... Anlattığınız için. Orion'u görmeye gidebilir miyim?"

Ange merdivenlerin önünden çekilerek Carla'nın yukarı çıkmasına izin verdi. Kız, belki de duyduklarından sonra yalnız kalmak istediğinden, koşar adımlarla yukarıya çıkmıştı. Böylece Azuma kısa bir sürenin ardından sıkıntıyla iç çekerek sandalyeye oturdu. "Gerçekten çok güzel bir saç rengi var, boş yere saklamak zorunda olması üzücü."

Ange herhangi bir yorum yapmadan karşısındaki sandalyeye geçti. Azuma ona baktığından Ange'in gözlerinin her zamanki gibi üzerinde olmadığını gördü. Ona üç gün vermiş olmasına rağmen o evde olmaktan kesinlikle hoşnut olmadığını düşündü. Aralarındaki uzayan sessizlikten rahatsız olduğu için çok geçmeden sormuştu. "Taedus'a ulaşabildin mi?"

"Hayır." dedi Ange. Sonunda ona dönmüştü. Bununla beraber Azuma gözlerini kaçırdı. Ange ekledi. "Chydae'de değil. Ulaşınca sana da söyleyeceğim."

Azuma onu onayladı. Tam o sırada kenarda beklemekten usanan Canis yeniden Azuma'nın yanına gitmişti. İki ayak üstüne kalkarak ön patilerini Azuma'nın kucağına koydu ve 'hadi oynayalım' dermişçesine gözlerini ona dikti. Azuma onun kafasını okşamadan önce dudaklarında küçük bir tebessüm belirmişti. Ardından oynamak için Canis'le dışarıya çıktılar.

HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin