Taedus'un ayrılmasıyla Ange kalkarak temiz bir bez almıştı. Yeniden Azuma'nın yanına gitti, üstündeki örtüyü kaldırdıktan sonra bacaklarını temizledi ve pijamalarını yeniden giymesine yardım etti. Azuma ne kadar utansa da sesini çıkarmamıştı. Ange işini bitirdikten sonra onun yanına yeniden uzandı. "Uyuyabilecek misin?"
"Deneyeceğim." Azuma'nın uykusu olmamasına rağmen o saatte yapılacak başka bir şey olmadığı için gözlerini kapattı. Ange yanında olduğu için kendisini rahat hissediyordu ancak buna rağmen kısa bir süre içinde beynini kuyunun dibindeyken olanlar doldurmuştu.
İki kişiyi öldürmüş olmasına inanamıyordu. Kazayla olmuş olsa bile...
Leo ve Martim'i öldürmüş olduğu zaman da bu kadar suçlu hissettiğini hatırladı. İkisi de ona çok kötü şeyler yapmışlardı buna rağmen bir türlü yaptıklarıyla barışamamıştı. Belki de kendisi o tür biri olmak istemediğinden onca zaman geçmesine rağmen hala öyle hissediyordu. Aynı zamanda öldürmenin kendi hayatında kaçınılmaz olduğunun da farkındaydı. Ne yapacağını bilmiyordu...
Kısa bir süre içinde düşünceleriyle baş başa kalmak büyük bir eziyete dönmüştü. Kirpiklerini araladığında sırtüstü yattığı için tavanla göz göze gelmişti. Daha fazla dayanamayarak dudaklarını araladı. "Ange?"
"Hm?"
Kısa bir sessizliğin ardından sonunda cesaretini toplayarak sordu. "İlk kez birini öldürdüğünde... Ne hissettin?"
Ange uzunca bir süre cevap vermedi. Ya da Azuma bir cevap bekliyor olduğunda ona uzun gelmişti ancak sessizlikle beraber hafifçe kafasını salladı. "Saçma bir soru biliyorum, boş ver."
"Suçlu hissetmene gerek yok." dedi Ange, sorusuna cevap vermese de. Aşağı yukarı kuyunun dibindeyken olanları ve Azuma'nın neden böyle bir soru sorduğunu tahmin edebiliyordu. Aldığı yanıtla Azuma onun olduğu tarafa dönmüştü. Ne diyeceğini bilemedi, kelimeleri zihninde toplaması uzun sürmüştü. "...Ama onlar kötü bir şey yapmamışlardı... İstemeyerek oldu..."
"Kuyunun dibindeyken canlı ya da ölü olmalarının bir farkı olmaz. Onlara muhtemelen iyilik bile yaptın."
Onu daha iyi hissettirmek için böyle bir şey demişti fakat buna rağmen Azuma'nın surat ifadesinden aklının ve duygularının hâlâ karışık olduğu belli oluyordu. Biraz doğrularak dirseğini yastığın üzerine koydu ve eliyle başını destekledi. Boştaki eliyle de hafifçe Azuma'nın yanağını okşamıştı. "Olanlar hakkında konuşmak ister misin?"
Azuma hemen Ange'i cevaplamadı. Onun yerine iç çekmişti. Doğru kelimeleri bulmak için etrafına bakındı, o sırada gözleri koluna da gitmişti. Meleğin üzerine yerleştirmiş olduğu mührün olması gerektiği yerde olmadığını fark etti. Aniden gelen panikle o da olduğu yerde doğruldu ve kollarına iyice baktı. Mühür yoktu. "Mühür nereye gitti?"
"Ne mührü?"
Azuma kısa bir süre daha bakındıktan sonra yeniden sırt üstü yattı. "Aşağıdayken bir melekle karşılaştım." Hızlı konuşuyordu, bazı kelimeler birbirlerine giriyordu. "Benim oradan çıkmama yardım etti ardından da varlığımın hissedilmemesi için üzerime mühür koydu."
Tekrar kollarına baktı ama mühür gerçekten de yoktu. Aklına gelmesiyle ekledi. "Aynı zamanda işi bitince beni bulacağını söylemişti, ben uyurken biri geldi mi?"
Ange, Azuma'nın hareketlerini izliyordu. Mührün kaybolmasının tek bir açıklaması olabilirdi ancak ona neredeyse beklentiyle bakan çocuğu o anda kırmak içinden gelmedi. "Bir melekle arkadaş mı oldun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]
FantasyHalf & Half serisinin dördüncü kitabıdır. ////// BL yani iki erkek arasındaki aşk kitapta yer almaktadır, ona göre okuyun~ Umarım beğenirsiniz. :)