"Evet, sen yaralıyken bahsetmiştik. Ange'e mektup yazmıştı." Tanrının sesinden artık ciddileşmiş olduğu belli oluyordu. Azuma'dan gözlerini bir saniyeliğine bile çekmiyordu.
"Ah, doğru..." dedi Azuma konuşmalarını ve Ange'in aldığı mektubu hatırlarken. O anda aklı başka yerlerde olduğu için unutmuş olmalıydı. İstemsizce dudağını ısırdı. Jue'nin tam olarak nasıl öldüğünü merak etse de şu anda problemleri o değildi. "Genelde eşyalarını nerde tuttuğunu biliyor musun? Arkasında bıraktığı notlar varsa incelemek istiyorum."
"Onu çok iyi tanımıyorum, Ange'e sormalısın."
İşte bu o anda Azuma'nın yapamayacağı tek şeydi. Bu yüzden Taedus'a gelmişti. "Bana cevap vereceğini zannetmiyorum... O zaman Perdita'daki saraya götürebilir misin? Orayı bir kontrol edeyim."
Taedus kısa bir sessizliğe büründükten sonra cevapladı. Hala arka planda olanları anlamaya çalışıyordu. Bu yüzden bir anda Ange'den bahsetmişti fakat Azuma'nın tepkisinden pek bir şey anlamak mümkün değildi. Sormaya karar verdi. "Bana tüm bunların neden olduğunu söylersen sana Jue'nin eski notlarından daha yardımcı olabilirim."
Taedus bir tanrıydı, bu doğru olabilirdi. Ange'in dediklerine göre her ne kadar Jue zeki olsa ve daha önce kimsenin bulamadığı yöntemleri bulmuş olsa bile Taedus'un çoktan bu yöntemlerden haberi oluyor olabilirdi ve hatta yöntemleri daha iyi bir şekilde kullanmayı başarmış bile olabilirdi. Fakat Azuma ona ne kadar güvenebileceğini bilmiyordu. "Döngüyü yeniden başlatmadan Aurae'yi öldürebilmenin bir yolunu bulmam lazım."
Taedus'un bunu duymasıyla dudaklarının arasından neredeyse bir 'neden' çıkıyordu fakat kendini tuttu. Azuma'nın ona bir cevap vermek yerine ondan kaçınma ihtimali vardı ve bunu istemiyordu. Boşalmış bardağını zemine koyduktan sonra olduğu yerden kalktı ve şarap yerine kucağına bir kedi alıp tam Azuma'nın karşısında duran sütuna yaslandı, gözlerini önündeki çocuğun suratına dikti. Gergin ve düşünceli duruyordu. Tanrı ona bakarken neredeyse titrediğini görebiliyordu. En kısa zamanda Ange ile konuşması gerekiyordu. "Aurae'yi öldürmemelisin."
Azuma gerçekten de Taedus'un 'neden' diye sormasını bekliyor olmalıydı ki aldığı cevapla rahatlamadan edemedi fakat aynı zamanda tanrının Ange ve Earlene'in arasındaki anlaşmayı bilip bilmediğini merak ediyordu. Taedus'un yanıtından bilmediği çıkarımını yapabilirdi, tanrı özellikle onu deniyormuş gibi de durmuyordu. "Eğer bir gün zorunda kalırsam konu hakkında bilgim olması daha iyi olur."
Taedus yeniden sessizleşti. Azuma haklıydı ve bir gün bir tanrıyı öldürmek zorunda kalacaktı çünkü Ange gibi biri değildi ve o tanrılardan buna en büyük aday da Aurae'ymiş gibi duruyordu. Tekrar ağzını araladığında sesi sertti. "Tek yol Aurae'yi öldürmeden önce döngüyü açmaya zorlamak ama asla böyle bir şeyi yapmaz ve sen de yeterince güçlü değilsin."
"Yeterince güçlü olursam mümkün yani."
"Kim bilir?" Taedus Azuma'nın o kadar ısrarcı olmasını beklemiyordu. Hem de yalnızca ısrarcı değil, aceleci davranıyor gibiydi. "Aurae'nin damarlarında tanrı kanı akıyor sonuçta, yine de oldukça imkânsız."
Azuma buna bir cevap vermedi. Aurae'nin annesinin onu bir tanrıyken doğurmuş olduğunu ve bu yüzden Ange'in bile onun için güçlerinin sınırlarının hâlâ bilinmediğini söylediğini hatırlıyordu fakat bir yandan da Taedus her ne kadar ona cevap verse de kesin bir şey söylemiyormuş gibi hissediyordu. Jue'nin notlarına ne olursa olsun bakması gerekiyordu ancak elinde olan bilgiyle aklında kısaca iki plan oluşturdu. İkisinden birinin işe yaraması gerekiyordu.
Taedus ondan gözlerini çekmemişti, hatta neden bu konu hakkında konuşmak istediğinin cevabını ararmış gibi suratını inceliyordu. Azuma ona bu cevabı vermemeye karar vererek konuyu değişti. "...Neden Aurae'den nefret ediyorsunuz?"
![](https://img.wattpad.com/cover/283798678-288-k577021.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]
FantasíaHalf & Half serisinin dördüncü kitabıdır. ////// BL yani iki erkek arasındaki aşk kitapta yer almaktadır, ona göre okuyun~ Umarım beğenirsiniz. :)