DİPSİZ KUYU 9.KISIM

80 12 1
                                    


Aradan birkaç gün geçmişti ve Lucas sık sık onu ziyarete geliyordu. Azuma'nın Sylvia'yla olmadığı zamanlar hariç oyuktan dahi çıkılması istenmiyordu, zaten çıktığı zamanlarda hep diğer yarı şeytanların gözü üzerinde olduğu için Azuma pek de çıkmaya meraklı değildi. Yine de Lucas'la beraber etrafı gezmek için kaçtıkları olmuştu ve Lucas ona çıkışın yerini de göstermişti.

Lucas'ın durmadan etrafında olması Azuma'yı rahatsız etmiyor aksine rahatlatıyordu. Genç çocuk çok konuşan biriydi ve Azuma'nın düşüncelerine dalmasına izin vermiyordu. Bu şekilde onun için daha iyiydi. Aynı zamanda hep gülüyor olması istemsizce Azuma'ya Claudio'yu da hatırlatıyordu... Hatta birkaç kez konuştuktan sonra sonunda onunla ilgili olmadığına da ikna edebilmişti onu.

İki günde bir yemek servis ediliyordu ve yemek zamanları Agusto, Azuma'yı odasına çağırıyor ve ona en iyi yemeklerden yemesi için şans veriyordu. Azuma tabii daha önce Lucas'tan yemeklerin nereden geldiğini öğrenmiş olduğu için tek bir lokma bile yememiş olsa da birkaç kere daha Agusto'nun odasına bakma şansı bulmuştu. Buna rağmen anahtara benzeyen herhangi bir nesne görememişti. Azuma'nın odasına karşı olan ilgili tavırları tabii ki de Agusto'nun dikkatini çekmişti. Şüphelenirken ağzından laf almak için ona beklediğinden daha itaatkâr olduğunu söylemişti. Azuma'nın tek verdiği cevap oradaki herkesin bir an önce kuyudan çıkmak için çabaladığı, çıktıktan sonra yüzünü bir kere daha görmeyecek olacağı olmuştu. Ona herhangi bir ipucu vermeye niyeti yoktu.

Daha sonraki zamanlarda Azuma, Agusto'dan mühürle ilgili bilgi öğrenmeye çalışmıştı. Agusto, mührün nasıl kırıldığını bildiğini iddia etse de Azuma'ya nasıl olduğunu açıklamıyordu. Azuma bir süre sonra Agusto'nun bunu bilmediğini düşünmeye başlamıştı ancak ne kadar uzun süre geçtikçe işlerin o kadar da derin olduğunu aklından kovamıyordu. Sonuçta, oradan nasıl çıkılacağını bilen biri hemen olarak mühre koşmaz mıydı?

Azuma onların Altum'un mührün kırıldığından haberi olmadan çıkmak istediklerini de düşünmüştü ancak bunun için içeriden yapabilecekleri pek bir şey yoktu, üstelik hiç kimse sihir kullanamazken. Yapabilecekleri tek iyi seçenek mührü kırıp en iyisini ummaktı.

Birkaç gün boyunca orada kalmasına rağmen kimse ona kötü bir şey yapmamış, kaba bir şekilde davranmıştı. Anahtardan vazgeçip olacakları görmek gözüne fena bir seçenek olarak gelmemeye başlamıştı ancak ne kadar düşünürse düşünsün, ne kadar bahane üretirse üretsin bir türlü Agusto'ya güvenemiyordu. Yarı şeytanlara olan güvensizliğinin Earlene'le alakalı olup olmadığını bile düşünmüştü fakat içgüdüleri bir an önce oradan çıkmasını haykırırken orada durmak kolay değildi. Bir de Ange vardı...

Azuma uzunca bir süre düşündükten sonra ne pahasına olursa olsun Agusto'dan anahtarı almaya karar kıldı. Ona en fazla ne yapabilirlerdi ki? Vücudu artık acıyı bile hissetmiyordu. Yine de bir şey yapamıyorlar diye direkt olarak saldırmak mantıksızdı, başarılı olmalıydı ve bunun için aklına yalnızca tek bir çözüm yolu geliyordu: Onu baştan çıkarmak.

Azuma, Agusto'yla sevişmeyi düşünmüyordu. Kanını kullanarak diğerini baştan çıkarmayı deneyecekti. Ange'in hâlâ 'Kanından dolayı yarı melekler ve yarı şeytanlar sana karşı koyamaz. Onları kendine çekmekten daha fazlasını yapıyorsun, seninle biraz zaman geçirdikten sonra kim olursa olsun seni severler.' dediğini hatırlıyordu. Kanının kuyunun dibinde yarı melekleri ve yarı şeytanları dışarıdaki kadar etkileyip etkilemediğini bilmiyordu. Üzerinde kimliğini saklamak için mühür olmasına rağmen mühürlerin kuyunun dibinde işe yaramaması gerekiyordu ve herkes onun ne olduğunu anlamışa benziyordu ancak kimse kanıyla ilgili tek bir laf bile etmemişti. Bu yüzden Azuma tam olarak planının işe yaracağından emin değildi.

Yine de her ne olursa olsun denemeye değerdi.

Planlarından nasıl bir tepki vereceğini kestiremediği için Lucas'a bahsetmedi, yoksa yanında birinin daha olması hiç de fena olmazdı.

O gün çoğu kişi uykuya daldığında kalkarak Agusto'nun odasına doğru yola koyulmuştu. Yemeğe çağrıldığı zaman planını uygulamaya koyabileceğini düşünmemiş değildi fakat adamın odasından çıktığında kimsenin onu görmemesini istiyordu. Bu yüzden ne kadar istemese de başka bir çaresi varmış gibi gözükmüyordu.

Taş koridordan geçerken kimse onu fark etmemişti ancak Agusto'nun odasının kapısına vardığında hâlâ iki koruma bekliyorlardı. Azuma'yı görünce bir tanesi kaşlarını kaldırdı.

"Agusto'yla konuşmam gereken bir konu var." diye basitçe açıkladı Azuma.

Korumalar ona, bir yarı melek yarı şeytan olduğu için karşı gelmediler ve kapının önünden çekildiler. Böylece Azuma, yutkunduktan sonra kapıyı çekti ve içeriye girdi.

İçeriye girdiğinde Agusto hâlâ masasında oturuyor, bir taş parçasının üzerine oyarak bir şeyler yazıyormuş gibi gözüküyordu. Azuma'yı görünce kaşları hafifçe yukarıya kalktı. Azuma kapıyı arkasından kapattıktan sonra kendisini ona bakmaya zorladı. Agusto oyduğu taşı masanın bir kenarına bırakırken konuştu. "Kendi başına buraya geleceğin günün geldiğini düşünmezdim."

Azuma derin bir nefes aldı ve tüm duygularını bir kenara koymaya çalışarak masaya yaklaştı. "Bir süredir buradayım biliyorsun ve..." Gözlerini kaçırmadan edememişti. "Oldukça sıkıldım."

Agusto'nun ne hakkında konuşuyor olduğunu tamamen anlaması için, kendinden nefret ederek, devam etti. Sesi biraz kısık çıkmıştı. "Sen güçlü duruyorsun, tam benim istediğim gibisin."

Agusto herhangi bir tepki vermeden önce Azuma'yı iyice süzmüş, hareketlerinin altında yatan herhangi bir neden olup olmadığından emin olmuştu. Ardından fazla uzağında olmayan Azuma'yı belinden tuttuğu gibi kendisine çekmiş ve sırtüstü bir şekilde masanın üzerine yatırmıştı. Azuma, Agusto'nun harekete geçmeden önce bir cevap vereceğini beklemiş ve cevabından sonra ona kanını teklif etmeyi planlamış olduğu için bu hareketle şoke olmuştu. Tepki vermesine kalmadan Agusto diğerinin bileklerini kavrayarak kafasının üzerinde sabitlemiş, ardından da bacaklarının arasına geçmişti. Azuma bacaklarının arasında diğerinin aletini hissetmesiyle daha da çok dehşete düştü.

Agusto onun suratındaki ifadeye gülmeden edemedi. Boştaki eliyle Azuma'nın çenesini sabitleyerek kendisine bakmasını sağladı. "Hem eğlenmek istediğini söylüyorsun hem de suratındaki ifadeye bak. Beni kandırabileceğini mi sandın sen?"

Azuma'nın kaşları istemsizce çatılmıştı. Şimdi ne yapacaktı?

Agusto ona doğru eğilerek devam etti. Bu arada çenesini bırakmış ve elini ceketinin iç cebine sokmuştu. Cebinden anahtarı çıkarmasıyla Azuma'nın gözleri daha da büyüdü. "Bunu arıyorsun değil mi? Beni cezbedip dışarı çıkmak için anahtarı mı alacaktın? O kadar kolay burayı terk etmene izin vereceğimi gerçekten düşündün mü?"

Azuma nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu. Planlarının suya düşmesinin yanı sıra Agusto'nun her şeyi tek seferde anlamasıyla beraber başından aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissedebiliyordu. Beyni boşalmıştı ve nefesleri daralıyordu. O saatten sonra adamın dediklerini yalanlasa bile suratından her şeyi ele vermiş olduğunun farkındaydı.

Agusto anahtarı cebine geri koymadan önce bir kez daha kahkaha attı ve kendisini ona daha da çok bastırdı. "Eh, buraya kadar geldiğine göre tüm bu çabalarının boşa gitmesine izin veremeyiz değil mi? Sana unutamayacağın bir gece yaşatacağım."               

HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin