ALTUM 3.KISIM

77 14 3
                                    


"Kafayı yemişsin sen! Bırak beni!" Deinde ağzının çıktığı kadar bağırmıştı.

"Nasıl bir yalancı olduğunu biliyorum." Ange, hançeri Deinde'nin çenesine iyice dayadı ancak kesmediğine emin oldu. Deinde korkuyla kafasını tamamen ağaca yaslamış ve ondan uzaklaşabildiği kadar uzaklaşmaya çalışmıştı. "Bu sefer doğruyu söylüyorum! Eğer nasıl çıkıldığını bilseydim bile sana asla söylemezdim. O yaratık orada çürümeli!"

Deinde her ne kadar korkudan titriyor olsa bile sözlerinde cesurdu. Ange hançerin ucunu yavaşça kadının derisinde gezdirmeye başladı. Artan panikle Deinde konuşmaya devam etti. "Beni burada öldürsen bile Altum'u durduramayacaksın! Planlarını uygulamaya koyduğunda ne olacağını bekle ve gör."

Ange karşısındaki titreyen kadına baktı. Altum'un planlarının ne olduğunu konusunda meraklanmıştı ancak o anda konuları Altum değildi. Daha fazla sabrının kalmamasıyla Deinde'yi saçlarından tuttuğu gibi çekti ve çenesini kaldırmasını sağladı. Ardından dikkatli bir şekilde hançerin ucunu derisinin altına soktu.

Deinde hissettiği acıyla çırpınmaya başlamıştı ancak Ange'in karşısında çok güçsüzdü. Adamı yerinden azcık olsa bile yerinden oynatmayı başaramıyordu. Suratını başka yöne çevirmeye çabalamasıyla Ange onun saçlarını bıraktı ve çenesini sabitledi. Ardından hançeri derisinin daha da altına sokmaya devam etti. Bununla beraber kadın bağrışlarını tutamaz hale gelmişti.

Ange, Deinde'nin çığlıklarını ve tehdit dolu sözlerini umursamadan hançeri derisinin altında gezdirmeye devam etti. Kadının tüm suratındaki deriyi bir maskeymiş gibi yüzmeyi bitirene kadar durmamıştı. Deinde'nin ağzı sıkıydı, sorularına tek bir cevap bile vermemiş en sonunda da acıdan bayılmıştı. Ange, kadının yüzmeyi bitirdiği derisini ağacın kenarına attıktan sonra ayağa kalktı ve cebinden bir mendil çıkararak eline bulaşan kanları sildi. Ardından kadına bakarak iç çekti.

Eğer öyle bir yerin çıkış yolunu bilen biri varsa bu da Deinde olurdu. Altum takıntılı insanın tekiydi ve öyle bir yeri inşa etmeden önce kesinlikle medyumuna sorardı. Deinde her ne kadar aksini söylese de Ange, orayı Altum'un oluşturduğuna adı gibi emindi.

Kısa bir süre olduğu yerde döndükten sonra yeniden Taedus'a ulaşmayı denedi ancak başarılı olamamıştı. Eğer Taedus orada olsaydı işleri çok daha kolaylaşırdı. Bir tanrı olduğu için istediği yere ışınlanabilirdi ve buna kuyunun dibi de dâhildi. Ancak kuyu, lanetli bir yer olduğundan normal varlıkların yasaklı sihir yapmasını bile engelliyordu bu yüzden Ange'in çıkış yolunu bilmeden oraya tek başına gidebilmesinin imkânı yoktu. Bir kez daha iç çekti.

Bir süre boyunca düşündükten sonra aklına herhangi bir çözüm yolunun gelmemesiyle sinirlenerek Deinde'yi kıyafetinin yakasından tutmuş ve hızla kuyuya doğru yürümeye başlamıştı.

Kuyu, Lychinus sarayında olsa bile yerini sadece Kraliyet Ailesi biliyordu. Buna rağmen oraya giden yola birkaç tane koruma yerleştirmişlerdi. Ange'in korumaları bayıltması ve kuyunun olduğu mağaramsı yere girmesi uzun sürmemişti.

Diğer mağaralarla da bağlantılı olan kuyu bir labirentin ortasındaydı, oraya gidenlerin yolunu kaybetmesi ve bir daha asla geri dönememesi için özenle yapılmış bir labirentti bu. Labirente yerleştirilmiş bazı taşlar yalnızca damarlarında melek kanı akanlara parlayarak çıkış yolunu gösterirdi. Ange kuyunun olduğu yere girdiğinde yavaş adımlarla yürüyerek kuyunun başına gitti.

Kuyunun ağzı fazla büyük değildi ancak dibine doğru uzandıkça genişliyor olmalıydı. Ağzının etrafında dar, taştan bir platform vardı. Birinin orada ayağının kayması ve kuyuya düşmesi oldukça olasıydı.

Ange kısa bir süre tamamen hareketsiz ve karanlık gözüken kuyuya baktıktan sonra hâlâ yakasından tutuyor olduğu Deinde'yi sürükleyerek kuyunun başına getirdi ve tereddüt bile etmeden baygın kadını kuyudan aşağıya attı. Kısa bir süre içinde bedeni gözden kaybolmuştu ve geriye hiçbir şey kalmamıştı. Onun tam olarak böyle bir son hak ettiğini düşünürken kuyuyu incelemeye devam etti.

Sadece aşağıya atlamalı ve neler olacağını görmeli miydi?

Bu konu hakkında fazla düşünmesine kalmadan kulaklarına gelen ayak sesleri dikkatini dağıtmıştı. Oraya yaklaşan kişiden herhangi bir tehdit hissetmediği için arkasını dönmedi. Ayak sesleri kuyunun olduğu kısmı girdiğinde onunla arasında yeterince mesafe bırakarak durakladı. Ange birkaç saniyenin ardından sonunda dönmüştü.

Kralı, daha yeni onu öldürmekle tehdit etmiş olduğu kız kardeşi Yuna oradaydı ve ona kocaman gözlerle bakıyordu. Gözlerinde hâlâ biraz korku okunuyor olsa da geri adım atmadı. Ange, Yuna'nın da kuyuya bakmak için oraya gelmiş olduğunu tahmin etti. Muhtemelen onu orada görmeyi beklemiyordu. Yine de Ange'in, Cael'le işi bitmişti. Bu yüzden ona herhangi bir zarar vermeyi planlamıyordu.

Yuna kısa bir süre karşısındaki adamı süzdükten sonra yutkundu. "Sen Ange misin?"

Ange onu cevaplamadı. Yuna onun konuşmayacağını anlayınca ekledi, aynı zamanda ona doğru bir adım atmıştı. Sesi, içinde korku bulunan birine göre oldukça kendinden emin çıkıyordu. "Azuma'yı oradan çıkarmana yardım edeceğim."

Ange ona aynı ifadeyle bakmaya devam etti. Onun gibi birinin elinden ne gelirdi ki? Yalnızca ona fazlalık olurdu. Reddetmek için ağzını açtığı sırada başka bir girişten, oraya başka birinin gelmekte olduğunu duymasıyla dudaklarını yeniden kapattı. Yuna da ayak seslerini duymuş olmalıydı ki gözlerini o girişe dikmişti. Ange, onu daha fazla umursamayarak o tarafa döndü.

Birkaç saniyenin içinde girişten kahkaha sesleri gelmeye başlamıştı. Sesler kesilmeden Ange'in orada görmeyi en son beklediği kişi gölgelerin içinden çıktı. Gözleri Ange'in üzerindeydi.

Altum oraya gelmişti ve suratında kocaman bir gülümseme vardı.

Ancak Ange, Altum'un suratına bakmıyordu. Gözleri saniyeler içinde adamın arkasında sürükleyerek getirdiği figüre kaymıştı. Altum, sürükleyerek getirdiği kişi daha iyi görebilmeleri için öne doğru fırlattı ve ardından konuşmaya girdi. Sesinde neşe vardı. "Bak sen, kimler gelmiş buraya."

Bunları söyledikten sonra ayağıyla yere atmış olduğu bedeni ittirdi. Beden dönerek onlara doğru yuvarlandı. Kuyuya düşmesine ramak kaldığında durmuştu. Altum da bir kez daha onu itmemişti. Yalnızca gülümsemesi daha da genişlemişti.

Beden, kanından dolayı en güçlü tanrılardan biri olarak bilinen Taedus'a aitti.

Ange nefes alışverişlerinden Taedus'un hâlâ yaşıyor olduğunu söyleyebiliyordu ancak bilincinin yerinde olmadığı belliydi. Altum gözlerini yerdeki tanrıya sabitledi ve ona acıyormuş gibi bir ses tonuyla ekledi. "En güçlü tanrıymış. Düştüğü duruma bak."

Ange de tam bunu düşünüyordu. Bir şeyler oldukça yanlıştı. Taedus'un, özellikle Altum'un karşısında bu şekilde yenilmemesi gerekiyordu. Sağ eli yavaşça sırtında taşıdığı kılıçlardan birine gitti ancak harekete geçmemişti. Altum'un hareketlerini dikkatle izliyordu.

Altum öne doğru bir adım atmış olmasına rağmen ona saldırmak için herhangi bir harekette bulunmamıştı. Öne doğru gelmesiyle hâlâ gölgelerden gözükmeyen diğer eli de tamamen ortaya çıkmıştı.

Elinde koparmış olduğu birisinin kafasını tutuyordu. 

HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin