AURAE 4.KISIM

86 6 3
                                    


"Hayır."

Tanrıça, Ange'in bir saniye bile düşünmeden verdiği cevaba kıkırdamadan edemedi. Sinirden mi yoksa komik bulduğu için mi güldüğü belli değildi. "Gerçekten de kafayı yemişsin!"

"Beni düelloya davet ettiğine göre gizli bir kozun olmalı." Ange yanıtını Taedus ve Azuma da şaşırmış olduğu için açıkladı. "Kazanacağını garantilemeden böyle bir hamle yapacak cesaret sende yok."

Aurae işler planlarına göre gitmediği için hem iyice sinirlenmeye hem de gerilmeye başlamıştı. Taedus'a döndü. "Canitia'da güçsüz olduğumu söylemedin mi?" Yeniden Ange'e bakarken devam etti. "Sana karşı bu giydiğim kostümden başka bir kozum yok. Yemin ediyorum."

"Hâlâ cevabım hayır." Ange, Aurae'nin yeminlerine ve sözlerine inanacak biri değildi, sonuçta tanrıça su içer gibi yalan söylerdi.

"O zaman tekrar sormayacağım." dedi Aurae, Ange'i ikna etmeye çalışmanın çoktan boşa olduğunu anlamıştı. Kılıcını öne alarak karşısındaki maskeli adama direkt saldırdı.

Ange, Aurae'nin saldırısından elindeki kılıcı kullanmasına bile gerek kalmadan kaçınmıştı. Azuma'yı gerçekten de onunla savaşacak kadar fazla mı istiyordu? Eğer gerçekten hile yapmıyorsa onu yenemeyeceğini biliyor olmalıydı. Daha önce onun için çalışan kaltaklarını Azuma için yollamıştı fakat özellikle içlerinden biri Aurae'nin 'Azuma'yı ikna etmek için daha güçlü adamlar yollayacak' dedikten sonra karşılarına kimsenin çıkmamasından ötürü tanrıçanın bir süre sonra vazgeçmiş olacağını düşünmüştü, en azından bir süre için. Şu anda bu kadar ısrarcı olmasının nedeni neydi? Aurae'nin ona yaptığı hamlelerden kaçınırken gözlerini tanrıçanın geçici olarak bürünmüş olduğu adama sabitledi. Ne olursa olsun 'onu' yeniden görmenin garip olduğunu itiraf etmek zorundaydı.

"Neden karşılık vermiyorsun?" diye sordu Aurae kılıcını bir kez daha ona doğru savururken.

"Seninle savaşmayacağımı söyledim." Ange'in sesi sakindi, Aurae onu Altum kadar bile zorlamaya başlamamıştı hâlâ. Oysaki Ange tanrıçanın Altum'dan kat ve kat güçlü olduğunun farkındaydı, sırf Canitia'dalar diye o kadar güçsüzleşmesi mantıklı değildi.

Tavrı Aurae'nin sinirlerini daha da çok bozuyordu ve Ange de bunun farkındaydı. Tanrıçanın hareketleri hızlanmıştı. "Sana karşı bir kozum olsa bile bu normalde seni durduracak bir şey değil." Boştaki eliyle Ange'in kılıcıyla çizilmiş olan yanağı işaret etti ve yavaşça bir şekilde konuşarak belirtti. "Bu yaptığın hiçbir şeyi kanıtlamıyor, 'onu' öldüremezsin değil mi?"

Ange, onunla konuşmanın zaman kaybı olduğunu düşündüğü için cevap bile vermeye tenezzül etmedi. Aurae'nin bilmediği çok fazla nokta vardı ve bu o şekilde kalırsa daha iyi olurdu. Aurae sinirle güldü. Sihir gücünün büyük bir kısmını elindeki kılıca yönlendirmişti. Saliseler içinde tekrar kılıcı Ange'e savurdu.

Kılıç, gözle kaş arasındaki tilki maskesiyle temas edip durmuştu. Maskenin çatlama sesi etrafa yayılırken Aurae kılıcın ellerinin arasından kayıp gittiğini hissetti.

Olanları büyük bir gerginlikle izleyen Azuma da sesi duyar duymaz tetiğe geçmişti. Taedus, Azuma'nın onların olduğu tarafa gitmesini tehlikeli bulduğu için onu durdurdu. Azuma tanrının sözlerinin beyninde yankılandığını hissetti. "Bir şey olursa ben müdahale edeceğim."

Azuma o anda Aurae'ye karşı çok güçsüz olduğunun ve yapabileceği bir şey olmadığının farkındaydı o yüzden Taedus'a güvenmekten başka çaresi yoktu. Bir süre ikilemde kaldıktan sonra kollarını birbirine dolayarak kendisini sakin kalmaya zorladı ve olacakları izlemeye koyuldu. Endişeliydi.

HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin