İkinci Kısım Dördüncü Bölüm

64 4 0
                                    

Herkese merhaba!!! Yettim bölümee.

İyi okumalar dilerim!! ❤️





Belimdeki kemeri çekiştirip oturtmaya çalışırken pencereden dışarıyı izliyordum. Bahçenin sakinliği, sarayın içindeki sessizlik tam ihtiyacım olan şeylerdi; havadaki kasvet ise içimde yanmayı bekleyen huzursuzluğa kıvılcım oluyordu.

Nasıl olabilirdi? Düşünmem gereken bunca şey varken aklımın içinde bunlara dair hiçbir iz bulamamak nasıl mümkün olabilirdi? Denge taşını kullandığım o son günden beri zihnimin bulanıklığı bir an olsun uzaklaşmamıştı benden. Neyin buna sebep verdiğini düşündükçe hâlâ sonuç bulamayışım beni deliye çeviriyordu neredeyse. Neydi bana gösterdiği? Neydi? Sürekli bunu soruyordum. Neden bir parazit bıraktı kafamın içerisine? Bilerek mi zarar vermek istedi? Sakladığı bir şey ise neden bana gösterdi hatırlayamadığım o görüntüleri? Eğer saklamıyorsa bana olan neydi?

Artık her şeyi daha fazla hissediyordum, tüm sinirlerim her zamankinden daha büyük bir kuvvetle çalışıyor gibiydi. Dokunduğum, ayak bastığım her şeyde daha fazlasını duyumsuyordum. Yerin altından yükselen sesleri işitiyordum zaman zaman. Fısıldaşan o sesler rüyalarımı kâbusa çeviriyordu, sonra onlar da zihnimin içerisinde toza bürünüyor, artık bomboş bir odaya benzettiğim aklımda spiral bir şekilde dönüyordu. Hep oradaydı ama aynı zamanda yoktu da. Işığa ihtiyaç vardı, nasıl havada gezindiklerini görebilmek için. O ışık ise bir ipin ucu gibi her uzandığımda benden daha da uzağa kaçıyordu.

Bu kolyenin bana gösterdiği her neyse, aklımla oynamasaydı hatırlamayı bu kadar istemezdim belki de. Beni ben yapan anılarımı çalıyor, bozuyor, paramparça ediyordu. Hatırlıyordum da, bu durumun başıma geldiği ilk günlerde nasıl bir ruh gibi yaşadığımı bir ben biliyordum bir de yakınımdakiler, neredeyse adımı bile unutacaktım. Claudia'nın öldüğünü bile unutmuştum. Herkes şoka girdiğimi düşünüyordu ya da iyice delirdiğimi. Kimse o gün olanlarla ilgili konuşmamıştı. Ertesi gününde toparlanacak çok iş vardı. Yeni kraliçenin – ki bu ben oluyordum – verdiği sözleri tutması için ekip hazırlanmalı, bütçe ayırılmalı ve işlemlere bir an önce koyulmalıydı. Hemen ardından patlak veren cadı krizini çözmeli, halkın kendisini istemeyen kesimiyle ortak paydada buluşabilmek için çözümler üretmeliydi. Bu işin görünen yüzüydü elbet, bir de görünmeyen tarafındaki binbir türlü çetrefilli yapılacaklar listesi vardı ki bu işi tamamıyla Bilge'nin ellerine bırakmıştım.

Hatırlamak epey zamanımı almıştı. Hâlâ zorlanıyordum ancak hatırlamam gereken belirli şeyleri hatırlıyordum.

Claudia'yı anımsamak içimde bir yerleri sızlatıyordu: Cansız yatan bedeni, solmuş yüzü, hacmini kaybetmiş kahverengi saçları, boşluğa öylece bakan gri gözleri...

Milagros'un ağıtlarını hâlâ kulağımın arkasında hissediyordum.  O karmaşanın içinde neye uğradığımı şaşırmıştım, yapacağım her şey aklımdan bir bir uçup gitmişti. Yürümeyi bile unutmuştum sanki. Olduğum yerde öyle kalakalmak ve elimizden kayıp gidenlerin ne kadar büyük olduğunu idrak etmek sandığımdan da güçtü. Üzerinden zaman geçtikte her şey daha da canlanıyordu sanki. Silinmek yerine kuvvetlenmek için çabalıyordu her anı. Aklıma dolan parazitleri bir kez aştığında capcanlı karşımda duruyordu.

Etrafta uçuşan bedenlerin, bahçenin soluk yeşilini kırmızıya boyayan soluk ifadelerin, havada çarpışan rengârenk fırtınaların yanında çığlık çığlığa olan kalabalığı, acıyla feryat eden kan revan içindeki masum insanları ve o kaosun içinde ne yapacağını bilemeden yapayalnız kalmış, nutku tutulmuş, felç geçirmiş kendimi görüyordum yeniden. Aklıma gelen her anda, gözlerimin önündeki gerçeklik kayboluyor, yeniden o ana dönüyordum.

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin