İkinci Kısım Yedinci Bölüm

44 5 0
                                    

Eveet, kendimi affettirebilmek içiin bir bonus bölüm ekliyorumm. 

İyi okumalar efenim! ^-^



Yine buradaydım. Olmamam gereken yerde ama aynı zamanda olmak zorunda olduğum yerde. Burası en başından beri yanlıştı. En başından beri yaşadığım hiçbir şeye inanmıyor ya da inanmak istemiyordum. Yanında ilerlediğim bu insanların hayatını gittikçe yaşanılmaz hâle getiriyordum ama deli olmadığımı biliyordum. Tam aksine etrafımda dönen her şey deliceydi ama ben değildim. Gerçekçi bir kukla gösterisindeki saç teli kadar ince ipi nihayet görmüştüm, ışık ona da çarpmıştı ve sonunda parlayıp rengini belli etmişti. Saniyelik de olsa görmüştüm ve tutunduğum tek şey buydu. İpin neyden yapıldığını ya da kimin tuttuğunu bilmiyordum, bu kukla hikâyesinin ardındaki asıl hikâyeyi arıyordum ve ne olursa olsun bulacaktım. Bu kimsenin beni alıkoyamayacağından emin olduğum tek gerçekti artık. Uçurumun kenarından itilirken sıkı sıkıya tutunduğum tek dalımdı.

''Sahi, sen sürekli bir şeyler öğreniyorsun ama bize hiç söylemiyorsun be kadın!''

Bakışlarımı buğulu camdan çektim. Dalgınlığın yarattığı ebleh bir suratla ön koltukta oturan Tony'nin yüzünü inceledim. Birden fazla ses ve cümle birbirine karışıyordu ama ben, hepsini çok uzaktan işitiyor gibi boğuk duyuyordum. Sesleri gölgelemiştim, ta ki Tony'nin bu cümlesine kadar.

''Ne?'' diye mırıldandım, dediğine anlam yüklemeye çalışarak. Elini havada gelişi güzel sallayarak kaşlarını kaldırıp hâlime vah etti. ''Oo, bunun aklı gitmiş,'' dedi, önüne dönmeden önce. Kaşlarımı çatıp garipseyerek ona bakmayı sürdürdüm, neden bahsettiklerini bilmiyordum, dinlememiştim.

''Diyorduk ki,'' dedi, İnanç, konuyu yakalayabilmem için. ''Bir süredir buraya gidiyoruz, ne yanında bizi aşağıya indiriyorsun ne de ne yaptığını söylüyorsun. Bir şeyler öğrendiğini görebiliyoruz ama paylaşmıyorsun.''

Derin bir iç çektim. Bunu nasıl açıklayabilirdim ki? Her şey gittikçe sarpa sarıyordu, oraya yalnızca masal dinlemeye ve gücümü tüketmeye iniyordum. Peki, peşinde koştuğum şeyin somut bir delili var mıydı? Yoktu. Bahsettiğim an bana engel olacaklardı. Yaptığım yanlıştı ama gittiği yere kadar götürecektim. Bir şeyler vardı, emindim ama eminliğimin dayandığı bir kanıt yoktu. Sadece bir histi. Bunun aptallık olduğunu biliyordum ama kendimi durduramıyordum.

''İnanın tüm parçalar birleşmeden size kesin bir şey söyleyemem, bu benim tercihim değil, böyle olması gerekiyor. Yakın zamanda sizin de haberdar olmanızı istiyorum.''

Bu, tabii ki de o an uydurduğum bir yalandı. Onları en başında bu işin dışında tutmalıydım ama yine yakalanmıştım. Bu ikisinin beni bir başıma bırakma gibi bir isteği yoktu. İnanç ve Tony, eskisi gibi benden nefret etselerdi her şey daha kolay olur muydu? Sanmıyordum, bu sefer kesin ispiyonlanırdım. İki ucu çamura batmış bir değnekti. ''Palavralara karnım tok, hain kraliçe,'' dedi, Tony, iğneleme yapmaya çalışarak. Gözlerimi kısıp ona baktım. ''İğneleme bile yapamıyorsun! Hain kraliçe de ne demek oluyor?'' Omuz silkti. ''Becerilerimi çok kıskanıyorsun, hain. Neyse ki zirve tek kişiliktir ve orası senin tahtına benzemiyor, rahat edemezsin. Sadece bana özel.'' Başımı abartıyla sallayıp suratımı buruşturdum. ''Ee,'' diye mırıldandım. ''Eski kraliçeyle olan kavgalarınızı biliyorum,'' dedi, heyecanla. Islık çaldıktan sonra keyifle devam etti. ''Ne kavgalar ama! Sarayın kurallarının tam aksine faaliyetleri eski kraliçenin gözüne gözüne sokuyorsun! Bazen mısır patlatıp izlemek istiyorum.'' Kaşlarımı çatıp yüzümü ekşitmeye devam ederken Tony'nin önünde ne zaman canlı bir kavgaya tutuştuğumuzu hatırlamaya çalışıyordum. ''Biz senin önünde hiç kavga etmedik ki,'' dedim, şüpheyle. Bir an sonra kafama dank etmişti. Yüzüme ifadesizlik hâkim olup bakışlarım bıkkınlıkla üzerinde dolaşırken ''Sen gizli gizli bizi mi dinliyorsun?'' diye sordum. Omuz silkti. ''Sarayda sıkılıyorum,'' diye karşılık verdi. Bir of çekip önüme döndüm. Buğulu camın ardındaki nesneleri tahmin etmeye çalışmak ya da üzerine parmağımla yazılar yazmaktan sıkılmıştım. Adımın yazdığı yeri elimle sildim. Avucumda hissettiğim soğukluk beni ayıltmıştı. Git gide mayışıyordum çünkü. ''Bilmem gereken bir şey var mı?'' diye sordum, ortaya. Tony, alayla güldü. ''Senin pek yok gibi bizim bilmediklerimizle karşılaştırınca.'' Bıkkınlıkla sesli bir nefes verdim. ''Tony, karşılık vermek isterdim ama inan, hâlim yok.''

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin