İkinci Kısım Dokuzuncu Bölüm

50 7 4
                                    

Çok şükür, geldiiim!

Yıldızlı bir kelime var, şahsen ben bölümümde öğrendim bu kelimeyi. Bol bol kullandığımız için artık dilimize yerleşti. Siz daha önce duydunuz mu bilmiyorum, duymuş olabilirsiniz. Duymayanlar için alta açıklamasını ekledim.

İyi okumalar efendim! ^-^

Not: Gecenin köründe beynim sulandığından Abigail'imizi anlatan bu şarkıyı medyaya koymayı unutmuşum, dinlemeyi unutmayın <3





Saraya girdiğimde kendimi yol boyunca hissettiğimden ve yaptıklarımdan farksız bulmamıştım: Dalgın, ağır adımlar; durduk yere yaptığım anlamsız sakarlıklar, bir boşluğa bakıyormuş hissi, aklımda bir şey yokmuş gibi hissetmeme rağmen herhangi bir şeye odaklanamayışım. Kâbus üzerimde görünmez bir leke bırakmıştı sanki. Tuhaf bir mayhoşluk vardı, çevremdeki her şeyi çok iyi duyuyor ve görüyor fakat aklıma ulaştıramıyordum bir türlü. Üzerine düşünme işlemi ve motor becerilerim* birbirine paralel bir boşlukta ilerliyor, kontrolü bende değilmiş gibi umarsızca hareket etmeye devam ediyordu. Açıkçası kontrolün bende olduğunun farkındaydım ama canım istemiyordu kontrol etmek ya da tepki vermek.

Sabah uyandığım saatten sonra gözüme gram uyku girmemişti açıkçası. Yatakta dönüp durmuştum ve benim için bu durumun çok ekstrem olmayışı da duruma uyum sağlamamı bir yere kadar sağlamıştı. Üzerimde bıraktığı etki ise beni birkaç ay öncesine götürüyordu.  Eskinin yenisi çöküşleri yaşamak, isteyeceğim son şeydi. Bunu zihnimden geçirerek abarttığımı biliyordum. Sadece kâbusun etkisi altındaydım, geçtiğinde her şeyin düzeleceğini biliyordum, yine de bu, bende yeni bir soru işaretini uyandırıyordu: Çıkmış mıydım hiç o ruh hâlinden ya da hiç düzelmiş miydim? Git gide içi boş, duygulardan mahrum bir insana dönüşmüyor muydum zaten? Düzeldiğime kendimi inandırmış mıydım gerçekten? Mümkün müydü? Beni ayakta tutan şeyin, izini sürdüğüm şey olduğunun farkındaydım ama yine de içimi tatlı tatlı kaşındıran o umut tanesi yok muydu? İşte o, bana tam tersini düşündürmek için zihnimin arkasında ince ince dokuyordu.

Tam o an fark etmiştim ki ben iyileşmek istiyordum. İyi değildim ve tek isteğim her şeyden önce iyileşmekti. Yardım için çığlık atmak istiyor ama duyulmayacağımın farkına vararak çaresizce susmayı seçiyordum. Kabullenilmiş bu çaresizliğin beni götüreceği yerleri düşlemek beni ürpertiyordu.

Merdivenlerden ağır ağır çıkarken başımı iki yana salladım, kafamı duvarlara vurmak ve yeniden can kazanmak istiyordum. Kâbustan uzaklaşmak, dünyadan uzaklaşmak, hatta toz olup uçmak istiyordum. Çok yorgundum ve yolun sonunu göremiyordum. Sözde bir liderdim ama ileriyi göremiyorsam nasıl lider kabul edilebilirdim? Seçimlerim yanlıştı, verdiğim tepkiler olağandışıydı. Normal karşılamak gerekiyordu, değil mi? Bir yıl yeni bitmişti ve ben yalnızca bir yıla otuz yıl sığdırmış gibi hissediyordum. Sırtımda görünmez bir kamburun ağırlığını taşıyordum.

Buna rağmen bu sağlıksız akılla kararlar almaya ve uygulamaya devam ediyordum. Ani bir kararla elimde bavulum ile öncelikle okuluma gitmiştim. Son senemin heyecanını yaşayacağım, mezuniyet hakkında Alice'in kıpır kıpır şen şakrak konuşmalarını dinleyerek ona gururla alkış tutuşumu düşleyeceğim yerde okulun bahçesinde bir başıma elimde bavulla bu seneyi dondurmak için öylece dikilmiştim. Hayat, hayallerimden uzakta, beklemediğim yerde durmama sebep olmuştu. İçimde büyük bir kırgınlık ve kızgınlık vardı. Hemşire olacaktım. Sadece çalışacaktım ve işimde elimden gelenin en iyisini yapacaktım, kariyerimi üst noktalara taşıdıktan sonra belki kibar ve asil ruhlu birini bulup evlenecektim. Bu, tabii ki otuzumdan sonra gerçekleştireceğim bir hayaldi. Her yaşıma yepyeni hedefler sıralamıştım. Elysion'ın farklı illerinde çalıştıktan sonra diğer ülkelere eğitimlere gidecektim. Her şeyi Alice ile birlikte tasarlamıştık. Bulunduğum şu anda ise sadece sağıma soluma bakıyordum. Ne Alice vardı ne de ailem. Ellerimden kayıp giden bir gençliğin olduğunu biliyordum. Peki, bunun hesabını kime sormalıydım? Kör talihime mi, gerçek aileme mi, Eva'ya mı, Aiden'a mı ya da diğer arkadaşlarıma mı? Belki de kendime sormalı ve kendime kızmalıydım: Nerede yanlış yaptım? Aldığım her karar mı yanlıştı? Hayal denen şey hiç ulaşılamayan şey miydi yoksa?

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin