İkinci Kısım On Üçüncü Bölüm

44 5 0
                                    

Eveeet, yüzyıllar sonra upuzun bir bölümle karşınızdayıım. Beklettiğim için üzgünüm.

Hepinizi öpüyoruum, iyi okumalaar! ^-^

Bu arada önceki bölüm Claire kalbin yanına gitmiş ve gizli bir bölmeden rüyasında gördüğü defteri çıkarmıştı. Küçük bir hatırlatma olsunnn.




Gözlerimi iki ansiklopedinin de üzerinde tutuyor, ayrıntı veya ipucu arıyordum. Aldığımdan beri hâlâ kapağını açmadığım defter, ansiklopedilerin tam ortasında öylece duruyordu. Yerde bağdaş kurmuş, ellerimi kucağımda birleştirmiştim. Onlara ellerimle değil, gözlerimle dokunuyordum ne aradığımı bilmeden.

''Ee,'' diye mırıldandı, Tony. ''Bakışmaya mı çıkardın bunları? Hem ortadaki ne? Tünele girerken yoktu elinde, dışarı çıktığındaysa vardı. Yolda da bir şey demedin. Konuşacak mısın artık?''

''Sen susacak mısın artık? Başımı ütüledin,'' diye atladı, İnanç, sinirle. Ağırlaşan bakışlarımı kaldırıp İnanç ve Tony üzerinde dolaştırdım. İnanç, çatık kaşlarıyla Tony'e bakıyordu; kollarını göğsünün altında bağlamış, odamdaki camın pervazına sol kolunu yaslamıştı.

Tony, suratını buruşturup öncelikle İnanç'ı süzdü sonra da beni. ''Ruhsuzsunuz,'' dedi, iğrenerek. Sanki eline tezek bulaşmıştı.

Bakışlarımı çevirip ansiklopediler üzerinde gezdirdim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Tünelden defterle çıktığımda arabaya binip saraya dönmek istediğimi söylemiştim. Allem etmişler kallem etmişlerdi ise de beni yol boyu konuşturamamışlardı. Aklımda bir şey varmış da onu başkalarının konuşarak dağıtmasına engel olmaya çalışır gibi inatla susmuş ve onların da susmasını beklemiştim. Açıkçası sadece düşünüyordum ne düşündüğümü bilmeden. Ben göremiyordum ancak zihnimdeki çarkların döndüğünü ve buna bir çözüm aradığını biliyordum. Temennim uzun sürmemesiydi; çünkü zaman, hayatımda ilk kez bu kadar hızlı uçup gidiyordu ancak buna rağmen her şey aynı zamanda da ağır çekimde ilerliyor ve burnumun ucunda durduğundan emin olduğum bir gonca çiçeği gibi taç yapraklarını neredeyse tamamen kapatıyordu sanki. Zaman mı yavaştı, ben mi yavaştım bilmiyordum; o şey her neyse, böylesine yavaşsa neden her saate ya da takvime baktığımda zamanın bu kadar hızlı geçmesine şaşıyordum? Bu benim için merak konusuydu.

''Odada oturacak o kadar yer var, neden yerde oturuyorsun?'' dedi, iyice bana doğru eğilerek. Ellerini dizlerine koymuş ve dizlerini hafifçe büküp öne doğru eğilmişti. Gözlerimi yerdekilerden çekip ona döndüm. ''Bu da yeni hobin mi?''

''Aynen,'' diye mırıldandım, sinir bozucu bir şekilde. ''Meditasyon yapıyorum, belki düşünce gücüyle seni yok ederim.''

Tony, suratını buruşturup yanıma çömeldi, yerdekileri süzüp elini Haren'e uzattı. Evirip çevirdi, içini açtı, sayfaları kurcaladı. Ardından sayfaları tek tek parmakları arasından serbest bırakarak kitabı kapattı. Bunları yaptığı müddetçe alık alık el hareketlerini izliyordum, öylece donakalmış gibiydim. Düşünmüyor, hissetmiyor; bunları yapamayacak kadar enerjisiz buluyordum kendimi.

Tony, aniden duruldu. Eli havada asılı kalmıştı, göz bebeklerinde birer tane soru işareti uçuşuyordu siyahlığın içinde. Kitaba tekrar uzanıp sayfaları kavradı, tek tek ve hızlıca parmakları arasından bıraktı. Ardından ''Gördün mü?'' diye sordu. Kaşlarımı çattım. Yayvan bir ağızla ''Neyi?'' dedim. ''Bunun ne olduğunu çözmemiştik, değil mi?'' Bir of çektim, artık herhangi bir şeyi düşünecek ya da sorgulayacak halim kalmamıştı. Tüm gün oturduğum yerden yalnızca karşıyı izlemek, kılımı bile kıpırdatmamak istiyordum. Bir şeylerin peşine düşme fikri artık beni ağlatacak duruma getiriyordu. Bir çocuk gibi ayağımı yere vurarak tepinmek ve ''İstemiyorum!'' diye bağırmak geliyordu içimden. Dediğimi yaptırana kadar da sinir krizi geçirmek istiyordum.

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin