İkinci Kısım Altıncı Bölüm

41 4 0
                                    

100500 yıl sonra yeniden geldim ve bölüm attııımm. Şükürr diyorum vee sizi bölümle baş başa bırakıyorum.

İyi okumalaar!! ^-^



''Bir strateji geliştirmeli, buna uygun hareket etmelisin.''

Taht odasındaki merdivenlerin üzerine kendimi bırakırken annemin garipseyen bakışlarını üzerimde dolaştırması bir dakikasını almamıştı. ''Ne yapıyorsun?'' dedi, suratını ekşiterek. Omuz silktim. ''Oturuyorum.'' Başta onunla alay ettiğimi sandı ve gülüp kollarını göğsünün altında kavuşturdu. Tepkisizliğim onu git gide bu durumu normalize ettiğime ikna ediyordu. Bir yerde ''Tahta otur!'' dedi, ikaz eden bir sesle. Umursamazca yeniden omuz silktim. Annem derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Kendine sakinleşmek için ayırdığı zaman diliminde daha fazla sinirleri gerilmişti. Bu sırada ak sakallı, epeyce yaşlı olan Bilge, kaftanının içinde kıpırdandı ve annemin olayı abartmasına engel olmak adına yeniden elimizdeki sonuçlara dikkat çekti. ''Kraliçem,'' dedi. ''Halkın giderleri talimatınızla gideriliyor fakat bunun için saraydaki çoğu şeyden kısıtlanıyor. Böyle giderse birkaç pahalı eşyayı da gözden çıkarmamız gerekebilir.'' Başımı salladım, açıkçası saray halkın sırtından çokça geçinmiş, sefasını bolca sürmüştü. Bunun bir yerde durması, doğru olanın yapılması gerekliydi ve yapılması gereken neyse o yapılacaktı. Bir şekilde nefret etsem de bu tahtın adı benim adımla taçlandırılmıştı, demek ki yükümlülük yalnızca bana aitti. Bu, omuzlarıma fazladan yük bindiriyordu; yine de öylece başıboş bıraktığım, kendimi dinlediğim vakitte neler olduğunu annem sayesinde görmüştüm. O da diğerleri gibi bu koltuğun, gücün ve kendi isteklerinin kölesiydi. Kendini kibirle üst sınıf görüyordu. Anlayışlı anne tavırları beni yirmi bir yıl boyunca yetiştiğim yerde ve oranın kıyafetleriyle görünce yok oluyor, gözlerinde acıma beliriyordu. Üstümdeki kıyafetlere çamur banyosu yapmışım gibi, saçlarımın öylece salık hâline ise haftalardır su ya da sabun değmemiş gibi bakıyordu. Bir gün kavga ediyorduk – ki bu artık sıklığını ya da etkisini yitirmişti, emin olamıyordum ama ben artık kısa cümleler ve umursamaz tavırlarla sanırım onu nakavt ediyordum –, inanamamıştım ama saray hanımefendiliğini bir kenara bırakıp bana ''Saçların it oynamış yonca tarlasına dönmüş,'' demişti. Bunu duyunca başta şaşırıp ardından kahkahalarla gülmüştüm. Bu, onu daha da sinirlendirmişti, hem ağzını bozmuştu hem de beni yine bastıramamış, hıncını da çıkaramamıştı.

Tuhaftı. Bunu hep dillendiriyordum kendime ancak hâlâ sindiremiyordum sanırım. Gerçekte beklediğim anne çocuk ilişkisi bu değildi. Beni büyüten ve şimdi toprak olan anneme baktığımda, işte o zaman gerçek bir anne çocuk ilişkisi görüyordum. İstemsizce iç geçirdim, özlem iç yakıcıydı ve bana kollarını saran tek şey yokluğuydu.

''Ne gerekiyorsa yap, herhangi bir şeyi insanların refahından eksik etmeni istemiyorum,'' dedim, net bir sesle düşlerimin esiri olmaktan kendimi alıkoyarak. Annem dönüp gözlerini kısarak bana baktığında dudaklarını aralayıp tek kelime etmesini istememiştim. Ben buralarda yokken kendi keyfini yeterince yaşamış, sözde bana verdiği koltuğu benim adım altında kendi istediği şekilde yönetmişti. Anlıyordum ki kafa dinlemek ya da yenilenmek için bana bu saatten sonra izin verilmeyecekti: Özellikle annem tarafından.

Şu sıralarda düşünüyordum: Henüz kendi hakkımdaki gerçekleri öğrenmeden ve annem ile tanışmadan önce hakkında sahip olduğum iyi ya da kötü ön yargıları. Olanlar beni şaşırtıyordu doğrusu, her zaman gözü aç bir yönetici beklemiştim bu koltukta ama şu sıralar bir şekilde bu durum daha farklı, daha etkili ve daha huzursuzca beni ele geçiriyordu. Bunu yapanın kendi kanımdan biri olduğunu görmek mi acıtıyordu daha çok; yoksa bir yerde, onun diğerleri gibi olmayacağına kendi kendimi sebepsizce inandırışım mı? Bu çözemediğim bir başka soruydu. Çözmek için pek de cebelleştiğim söylenemezdi. Artık akışına bırakmıştım: Annemi, yaptıklarına anlam getirmeyi ya da onunla ilgili olan herhangi bir şeyi. Yine tartışmalarımız bütün şiddetiyle devam ediyordu elbet fakat ben eski ateşi hissedemiyordum içimde; çok yorgundum, her şey için.

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin