İkinci Kısım On Dördüncü Bölüm

63 7 8
                                    

Geldiiiim!

Herkese iyi okumalarrr! ^-^








Gölgeler bir uzayıp bir kısalıyordu. Uzaklardan bir ışık huzmesi etrafa ince ince dağılıyor, git gide yaklaşıyordu ya da beni içine doğru çekiyordu. Gözlerimin önü buğuluydu ve bu, çok sinir bozucuydu çünkü görüşümü kısıtlıyordu. Gözlerimi kırpıştırdığımı sansam da göz kapaklarım sanki hiç kapanıp açılmıyordu.

Başımı çevirdiğimde Bengi ile oynayan Abigail'i gördüm. Taht odasındaydık ve başımdaki tacın ağırlığını, saçlarımın arasından hissediyordum. Üzerimde parlak bir saray kıyafeti vardı. Tahtımda oturuyordum.

Bakışlarımı karşıma çevirdim. Bilge'nin gözleri, hayranlıkla parlıyordu. ''Bugün yüzünüz ışık saçıyor, kraliçem,'' dedi, sevecenlikle. Güldüm. ''Evet, bugün güzel bir gün.''  Sesim uzun zamanın ardından ilk kez böylesine capcanlı çıkmıştı. ''Günlük bilgilendirmeye geçelim mi?'' diye sorduğunda başımı salladım. ''Hay hay.''

''İstediğiniz üzere cadıların ıslahı başladı. Yasaklı Bölge'nin etrafındaki kara büyüleri bozmak adına cadıları seferber ettik. Elysion illerindeki hasarlar, büyük ölçüde giderildi. Keşif grupları iyileştirmeler tamamlandıktan sonra buraya, karargâha geri dönecekler. Yapılan kısıtlamalarla halkın refah seviyesi yükseliyor, şimdiden gözlerinde bir numaraya yükseldiniz.''

Gülümsedim. ''Güzel,'' diye mırıldandım, mutlulukla. Tahttan kalkarken ''Helga,'' diye seslendim. Helga, kapıdan içeri girip reverans yaptı; ona bunu yapmasını istemediğimi kaç kere söylesem de yine beni dinlemiyor; yalnız olmadığımız anlarda bunu yapıyordu. Açıkçası sahip olduğum şeylere adapte olamamak beni bir süredir endişelendiriyordu ancak bir kılıf buluyordum her defasında kendi kendime. Bunlar ucuz bahaneler olsa da sarayın tepeden bakan kurallarına alışmak istemediğimi tekrar tekrar söylemek, bir yerden sonra benim de ağzımda bayat bir tat bırakıyordu. Karşımdakilerin ve kendimin iyiliği için dopdolu olan zihnimi içi boş başka bir detayla şişirmek artık tercihim değildi.

O, bana doğru yaklaşırken başımdaki taca uzandım. ''Eve dönüyorum, misafirim var,'' dedim. O sırada gideceğimi duyan Abigail ve Bengi, bana doğru yaklaştı. ''Annemi görmeyecek misin?'' diye sordu, Abigail, merakla. Derin bir nefes aldım. ''Görmesem daha iyi,'' diye mırıldandım, düşünceli bir sesle. Başımdan tacı çıkarırken ''Uzun zamandır yanına inmiyorsun, görsen iyi olurdu,'' dedi, Abigail. Ona baktım, masumca gözlerime bakıyor; annemin yanına uğramam için beni ikna edebileceği bir açıklık arıyordu. Bu haline içtenlikle gülümsedim. Tacımı Helga'ya verirken ''Öyle olsun,'' dedim. ''Kardeşimi kırmayacağım.'' Kocaman gülerek üzerime doğru koşup boynuma atladı, yanağıma hızlı bir öpücük kondurup Bengi'nin yanına koştu ve onu da alıp taht odasında koşuşturmaya devam ettiler.

Taht odasının büyük kapıları bu andan sonra aralandı. Kapıda beliren Selen'in üzerinde, siyah dar pantolonu, siyah kolsuz tişörtü vardı. Silahlarını taşıyabileceği palaska kemerlerini, göğsünün ve sol omzunun üzerinden geçirmiş; bakır renkli, kıvırcık ve kabarık saçlarını omzundan aşağıya salmıştı. Bir asker edasıyla bana doğru tamamen yaklaşıp önüme eğildi. Doğrulduğunda ellerini ardında birleştirip rahatta durdu. ''Kraliçem,'' dedi. Başımı narince sallayıp konuşmasını bekledim. ''Yasaklı Bölge'deki tüm cadılara başlatılan ıslah uygulamasının ilk safhası tamamlandı. Kurduğunuz cadı grubu, hız kesmeden gemileriyle bölgenin etrafını kuşattılar. Büyük bir gayretle bölgenin etrafındaki kara büyüden topraklarımızı kurtarmaya çalışıyoruz ancak beklenilen sürede yapılması mümkün gibi durmuyor, yapılan kara büyü çok çetrefilli ve çözümü zor bir büyü. Sizden zaman istemeye geldim.''

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin