İkinci Kısım Sekizinci Bölüm

48 4 8
                                    

Karanlık ve dar tünel arayışım hüsranla sonuçlansa da görselle idare edebiliriz sanırım.

İyi okumalar, efendim... <3



Aiden'ın gözlerindeki endişe, aklımdakileri tülden perdenin ardına saklıyormuşum gibi hissettiriyordu. Vücudumu saran gerginlik, ona karşı hissettiğim yoğun elektrik dalgalarıyla çarpışıyor, hareketlerimin plansızca peyda olmasına sebep oluyordu. Derin bir nefes alıp başımı kaldırdım. Duruşumu o an bozmamın her şeyi daha beter edeceğini biliyordum, apaçık ortadaydı. Kendimi bu olayı unutmaya verirsem, tül perdenin ardındakini bir göz yanılsaması sayarsam o da öyle görecek ve fark etmeyecekti. Bu yüzden diğer duygulardan birine odaklandım: Ona karşı her bakımdan duyduğum çekime. ''Claire,'' diye mırıldandı. Konuşmasını istemiyordum; o konuştukça ben konuşacaktım ve söylemek istemediklerim aslında söylemek istediklerimden, gözlerimdeki istek gözyaşlarını akıtmaktan süre geliyordu; ağzımı açtığım an kendimi yakalatacaktım. Bu kadar zor olmamalıydı. Uzanıp onu bir kez daha öptüm: Daha tutkulu ve daha sevgi dolu. Şafak vaktini aklımın içerisinde ne kadar uzağa koyarsam bana ve herkese o kadar faydaydı. Geri çekildiğimde ''Sus,'' diye fısıldadım. ''Konuşmak istemiyorum.''

Sonrası Aiden'ın mavi gözlerinde parlayan bir ışık gibi ani ve keyifle devam etti. Aiden'ı uzun süredir tanıyordum; neredeyse her hâlini, neye hangi tepkiyi verdiğini, bana karşı hislerini biliyordum: Sadakatini, sevgisini, arkadaşlığını, aşkını, her şeyini. Bir dokunuşu ve bir bakışında hissetmiş, görmüştüm hep. Düştüğümde elimi sıkarak tutup kaldırışında, çaresiz kaldığımda sarılışında, gülüşünde her zaman hissettiğim duygular benzer ve sabitti. Yaşadığımız bu anda ise bunca zamandır Aiden'ın dokunuşundaki tutkuyu, gözlerindeki isteği görmediğimi fark ediyordum ve bu, bizim için çok yeni, aynı zamanda kısa sürede kaybedilebilecek bir şeydi. Öpüşü ilkbaharın gelişindeki tatlı esintiyi dudaklarıma bırakıyor, her hareketimiz cennet bahçesinden bir meyve gibi hissettiriyordu. Adımı kulağıma fısıldayışı ve güzel sözleri bir tüy gibi tenimi okşuyordu. Keyifle boynumu geriye atarken açıkta kalan boynuma öpücüğünü kondurdu. Tahmin edemezdim ama bu çarşafların arasında hayatım boyunca geçirebileceğim en güzel geceyi onunla geçirdim.

Onu bambaşka bir anıyla daha bırakmanın ne kadar kötü bir fikir olduğunu biliyordum ancak bencilliğimin kurbanı olmak için can atıyordum sanki. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Beni unutacaktı, olması gerektiği gibi. Kimse bilmediği sürece de bencilliğimin ağırlığı altında ezilmeme gerek kalmayacaktı, yaşayacağım saatler zaten oldukça kısaydı.

Hiçbir zaman, herhangi bir yerde bu kadar capcanlı ve hayat dolu hissedemeyeceğim anları geride bırakıp yan yana uzandığımızda, o mutlulukla göz kapaklarındaki ağırlığa yenik düşerek uykuya daldı. Bense bana kalanı uykuya harcamayı aklımın ucundan dahi geçiremiyordum, uyku da tutmuyordu. Saat ilerledikçe göğsümün ortasındaki alev alev yanan acı huzursuzluk biraz daha kuvvetleniyor, beni rahatsız ediyor, kısık sesle iç geçirtiyordu. Kelimelere dökemediğim, bağıramadığım duyulmayan ağıtlarımı yalnızca birkaç iç çekişe sığdırmaya çalışıyordum ancak öyle büyük, öyle kasvetliydi ki gitmek istemediğim kadar da gitmek, bu odayı ve sarayı terk etmek, temiz havayı solumak istiyordum.

Yanımda Aiden'ın çıplak göğsü huzurla inip kalkarken kapalı gözlerine ve yastığıma dökülen saçlarına baktım. Bir süre izledim, izlerken düşündüm: Ne kadar yol kat etmiştik? Neler yaşanmıştı? Nereye gelmiştik? Bu sonu hangimiz tahmin edebilirdi? Görünüşe göre kimse edemezdi, şanslılardı ki tahmin edemeyecekleri sona ulaşırken aslında ulaşmamış olacaklardı. Benden geriye bir harf bile kalmadığında ve her şey bittiğinde kimse yeryüzünde, Elysion'ın sokaklarında, devlet üniversitesinde ya da çalıştığı yerlerde yürümüş, gittiği yerlere parmak izini bırakan Claire'i hatırlamayacaktı. Bıraktığım hayaletlerden habersizce benim dokunduğum yerlere dokunacak, baktıklarıma bakacak ama yine beni hatırlamayacaklardı. Hangisi daha beterdi? Derin bir uykuya yatışımla bunlardan habersiz olacağım mı, yoksa tıpkı tanışmadan hemen önceki ilk gün gibi onların benden habersiz olacağı mı? Sanırım bu iki acıdan haberdar olduğumdan ikisi de canımı yakıyordu. Bundan sonrasında yakmayacağı yadsınamazdı ve bu, bir ödül müydü, peki? Titrekçe iç çekerken elimle ağzımı örttüm. Ağlamak, önceden içimi dökmeye yarıyordu fakat ilerlediğim sona çaresi yoktu.

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin