İkinci Kısım Yirminci Bölüm

37 7 0
                                    

İyi okumalar! ^-^


Not: İsimleri unutmuş olabilirsiniz. Hemen hatırlatayım: Fiona ve Kia, Eva'nın gerçek anne ve babasıydı. Fiona cadı, Kia ise harmoniaydı. Hakan da Fiona'nın evlendiği cadıydı.





İki çift ayak, bozuk kaldırım taşlarındaki çukura dolan yağmur suyunun üzerinden hızla geçerken yol iyice ıssızlaşmaya, asfalt yoldan ibaret hâle gelmeye başladı. Yolun iki yanında uzanan ovada, büyüklü küçüklü kayalar ilerledikçe çoğalıyordu. Birinin elleri önünde, bileklerinden bağlıydı, başında kahverengi bir çuval vardı. Diğeri bağlı olanın kolundan sıkıca tutmuş, ifadesiz yüzüyle yağmuru yeni dinmiş kara bulutlu gökyüzünün altında varması gereken yere varmak için acele ediyor, kolundan tuttuğu kişiye yol gösteriyordu.

''Biraz yavaş,'' diye uyardı, çuvalın altından. ''Önümü görmüyorum, suların içinden götürüyorsun beni. Islandı her yerim.'' Eva, transtan çıkmış gibi irkildi, kaşlarını kaldırıp sürüklediği Abigail'e döndü. ''Dalmışım,'' dedi, uykudan yeni uyanmış gibi çıkan sesiyle. Abigail iç çekti. ''Gelmedik mi?''

''Az kaldı.''

Eva, bakışlarını önüne çevirip aklındaki canavarlarla uğraşmaktan, onları itip kendinden uzaklaştırmaya çalışmaktan vazgeçti. Derin bir nefes alarak gözlerini kırpıştırdı. Zihninde duyduğu tek şeyin annesinin çığlıkları olması, onu savunmasız kılıyordu. Plandan uzaklaşıyor, vücudunu öfkeyle titretiyor, saldırganlıkla süslüyordu. Bunlar ellerindeki şansı hiçe çevirecek dezavantajlardı. Nihayetinde istediğini elde edecekti, bu celalin seline kapılmak onu aptal gibi hissettiriyor ama yine de uzaklaşmak istemiyordu. Belda'nın da Suzan'ın da boynunu, iki eli arasında dal parçasıymış gibi kırmak istiyordu ve bu iyiye işaret etmiyordu.

Durup karşısındaki kapalı geçide baktı. ''Geldik,'' dedi, Abigail'e doğru. ''Nihayet,'' diye yakındı, Abigail. ''Israr ettiğim için pişman olmaya başlıyordum, zaten nefes alamıyorum bu çuval yüzünden.'' Eva döndü, Abigail'in başından çuvalı çekip çıkardı. Elektriklenen saçları yeniden omuzlarından aşağıya düşerken ''Oh,'' dedi, Abigail. ''Temiz hava, şükürler olsun.'' Eva dönüp kayalıklara doğru biraz ilerledi. ''Dinlen,'' dedi. ''Beş dakika içinde aşağıya ineceğiz.''

''Sence gelmişler midir?'' diye sordu, Abigail.

Eva'nın bakışları kayalıklarla dolu olan ovanın üzerinde ağır ağır dolanıyordu. Yanağının içini ısırmaktan derisini soymuştu. ''Bilmiyorum, onlar gelene kadar oyalamamız gerekiyor.''

Abigail, derin bir nefes alıp sırtı dönük olan Eva'ya doğru ilerledi. ''Hadi, oyalayalım o zaman.''

Tünellere girdiklerinde Abigail'in başında bir çuval, kolunda ise Eva vardı. Aşağıya indikçe Eva'nın yüreği heyecanla hopluyor, Abigail'in ise damarlarındaki kan endişeyle atıyordu.

Abigail'in yakın zamanda Claire ile yaptığı konuşmalar, onun içindeki öfkeli küçük kızı sakinleştirmişti. Onun yanında olacak bir kardeşin, onu bu yalnızlık ve yaranma isteğinden ne kadar uzaklaştıracağını düşünmeden edememişti. Bu, onun sahte kininin üzerine toprak atmıştı. Artık Claire'e karşı bir kızgınlığı yoktu. Fark etmişti ki kızgınlığı yalnızca anne ve babasınaydı. Bunun faturasını öncesinde hem Claire'e hem de kendine kesmişti. Bir daha yapmak istemiyordu. Bu yüzden korksa da Claire için bu yola girmek istemişti. Aklında trajik bir senaryonun oynamasına izin vermiyordu ancak göğsünü küçük küçük eşeleyen tedirginliğin yok olması da onun tahmin edebileceğinden daha imkânsız görünüyordu.

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin