Final - İkinci Kısım

43 7 3
                                    

Eveeet, veee işte son sayfadayız. Bu serüvene gerçekten veda ediyoruz. Bununla ilgili duygularımı bir sonraki 'Son' bölümünde paylaşacağım. Duygusal ve hassas bir kelebeğim...

Azer Bülbül'den girip 'ay dokunmayın çok fenayııım,' diye başlayasım geldi.

Her neyse...

İyi okumalar!^-^


Bu arada medyadaki şarkı Claire ve Aiden'ımıza gelsin, bölümden sonra dinlerseniz daha anlaşılır olur benceee. Çevirisiyle ekledim.


Not: Hatırlarsanız Claire, kalbin nasıl bir varlık olduğunu öğrenip saldırmıştı ve kendini feda etmişti. Eh, bu döngü yüz yılda bir gerçekleşiyordu. Bakalım, Claire'imizi mezarsız gömdükten yüz yıl sonra neler yaşanmış, bu bölümde göreceğimiz bu...









Yirmi Yıl Önce,

(2099)

Elysion, Perspeca

Elysion'ın korkunç bir geleneği vardı. Uydurma bir mitin, uydurma bir hurafesinden ötürü krallığın doğum lekesiyle doğan çocukları, şeytanın dölü sayılır ve öldürülürdü. Isabella, oldum olası sarayın ve Elysion'ın bu aptal ve sığ, aynı zamanda da cani olan geleneklerini sevmezdi. Sevgili eşi Bernard da ilk tanıştıklarında öyleydi: O zamanlar, genç ve yiğit bir delikanlıyken saray kurallarını değiştirmenin hayalini kurar, bir an önce kral olmak için can atardı. Bu şansı ona sevgili eşi Isabella vermişti.

Birbirlerini sarayın kıdemli yetiştirdiği akademide görmüşlerdi. Isabella, tahtın tek varisiydi. Öyle ihtişamlı, öyle başı dik bir kadındı ki Bernard, henüz onun aday olduğunu öğrenmeden önce ona âşık olmuştu bile. Bir bakışma, küçük bir tebessüm onu mest etmeye yetmişti. Bir süre kendi kendini yiyip onu düşleyerek geçirdiği vakitlerden sonra Isabella'dan ona bir mesaj gelmiş, bu mesajla heyecandan tir tir titremişti. Isabella da onu düşünmeden bir dakika olsun geçirmemişti o günden beri.

Isabella'nın özgüvenli hareketiyle nihayet birbirlerini beğendiklerini itiraf eden Bernard ve Isabella, bir süre gizli gizli görüşmüştü. Her görüşmelerinde biraz daha alevlenen aşk kıvılcımı, onları nihayet eşliğe götürmüştü. Bernard hem kendisine bahşettiklerine hem de sevgi dolu, muhteşem bir eş olduğuna şükrediyordu. Birbirlerini yaşlandıkça daha da çok seviyorlardı sanki. Her yıl, onlar için ilk ve son yıl gibiydi. Her öpücük ilk ve son kezdi, her bakış ilk ve son bakıştı sanki.

Elbette, bu aşk dolu birliktelikten küçük bir tomurcuk Isabella'nın rahmine tutunmuştu. Dokuz ayı henüz doldurmuş eşi, gecenin bir vakti kıvranmaya başlayıp doğumun erken başladığından yakınırken ne yapacağını bilemiyordu. ''Ben hizmetkârlar ile ebeyi çağıracağım. Derin derin nefesler al, aşkım. Hemen döneceğim,'' dedi, apar topar. Ardından hızla odadan fırladı.

Isabella, doğum sancılarından yatakta kıvranıp dururken bir yandan da çocuğunun doğum lekesiyle doğmaması için dualar ediyor, korkudan yüreği hop ediyordu.

Nihayet odaya hizmetkârlar ile ebe geldiğinde doğum başladı. Sancılı bir süreç geçiren Isabella, nihayet güzeller güzeli kızını kucağına aldı. Ebe kadının korku dolu bakışları, bebeğinin üzerindeyken ruhuna bir karanlık çöktü sanki. Biliyordu, görmesine gerek yoktu: Bebeğin doğum lekesi vardı.

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin