Üçüncü Kısım Birinci Bölüm

41 6 2
                                    

Merhabaaaaaa, nihayet final kısmımızın bölümlerine başladıkkk. Hayırlı olsuuun!

Bu kısımdakilerin hepsi tarih belirtmediğim takdirde dokuz yıl sonrasını anlatacak haberiniz olsuuun! ^-^

O zamaaan iyi okumalaaar!! ^-^





3 Nisan 2029

(Dokuz Yıl Sonra)

''Sıradaki!'' diye bağırdı, enyalioslardan biri. O sırada, harmonianın kolundan çekiştirdiği cadı, zorluk çıkarıyor, tehditler savuruyordu. ''Biz hayvan değiliz!'' dedi, ayak diretirken. Harmonia, cadıyı hırsla çekiştirip enyaliosun tam önünde durdurdu. Cadı ise bu anı bekliyormuş gibi enyaliosun suratına tükürdü.

Onu getiren harmonia, hâlâ cadının kolunu sıkı sıkıya tutuyordu, cadı ırkına duyduğu nefreti ondan çıkarmak ister gibi bir hâli vardı. İçten içe tüm bunların aşırı yumuşaklık olduğunu düşünüyor, kendi ırkını kıyıma götüren bu ırkın nefes almasını bile lüks buluyordu ancak nihayetinde olanlar, soylarının yegâne temsilcisi sevgili kraliçelerinin isteğiyle peyda olduğundan boyun eğiyordu.

Harmonia, cadıyı kendine doğru çekip parmaklarının altındaki tenini iyice sıktı. Dişlerinin arasından ''Dua et, kraliçenin emri var,'' dedi, tehditkâr bir sesle. ''Eğer olmasaydı şimdiye havada toz tanesi olmuştun.''

Enyalios, cadının laf dalaşına girmeye davrandığı bu anda, dalgınlığını fırsat bilip üzerinde element motifleri olan çelik bilekliği koluna geçirdi. Cadı, neye uğradığını şaşırarak dönüp bileğine baktı. Yanındaki çokbilmiş ve narsist harmoniaya iki çift laf etmeye hazırlanıyordu oysaki, gafil avlanmıştı. Anlamlandırmak adına bileğine bakarken bileklikteki motifler dört renkte parıldadı: Gri, mavi, yeşil ve kırmızı. Ardından bileklik küçülüp büyüyerek cadının kolunun kalınlığında sabitlendi ve cadı ince bir sızı duydu. Ani ve irkilten bir sızıydı, sanki bileklik saliselik bir zaman diliminde derisinin altına geçmiş, oradan da damarlarına ulaşmıştı.

''Şükretmeniz gerekiyor,'' dedi, enyalios, lakayıt bir tavırla. ''Kraliçe Kiara, bunlarla cömertliğini kanıtladı. Her yeri darmaduman etmiştiniz, bak, yine de yaşıyorsunuz. Size bir şans verip bir hayat sundu. Nankörlük etmeyin!''

Cadı acı dolu bir alayla güldü. ''Şükretmek mi?'' dedi, histeri gibi. ''Bizi kurbanlık büyükbaşlar gibi bu bilekliklerle damgalatıyor,'' diye ekledi, bağlı kollarını havaya kaldırıp az önce takılan bilekliği gösterirken. ''Belirli bölgeleri cadı toplama kampına çevirip hepimizi oraya topluyor, kim bilir, başımıza neler gelecek?''

''Bir şey olmayacak,'' dedi, enyalios, öyle vurdumduymazdı ki cadının sinirleri daha çok bozuluyordu. ''Aşınız, yurdunuz ve işiniz var. Sesinizi çıkarmadan yaşayın.'' Cadı hırsla enyaliosa doğru yaklaştı, göz kapakları ardına kadar aralanmıştı. İğrentiyle dolu yüz ifadesi bembeyaz tenini iyice cansız gösteriyordu. Üzerindeki siyah giysiler gelirken ki boğuşmalardan kırışmış, bozulmuştu. Siyah saçları darmadağınıktı. ''Sesimi çıkarmazsam yaşamanın ne anlamı var?'' dedi, cadı. ''Saydığın hiçbir suçu ben işlemedim. Diğerleri yaptı, bana kalsaydı Yasaklı Bölge'den dönmezdim bile. O çok değerli kraliçeniz bir gece baskınında hepimizi buraya toplamasaydı adım atmazdım. Derdim; insanlar, ırk düşmanlıkları ya da herhangi bir şey değildi. Masumdum!''

Enyalios, sesini çıkarmadan bir süre cadıyı inceledi. Ağlamak isteyen gözleri, nefret dolu bakışları, yorgun gözaltları, zaman zaman öfke zaman zaman hüzünden titreyen sesi, ekşiyen yüzü apaçık onu etkilemişti ancak kraliçesinin yanlış yapacağına inanmak istemiyordu. Diktatör insan krallığından sonra nihayet güçlü ve asil, aynı zamanda doğrunun yolunda olan, bittabi kendi ırklarından gerçek bir otorite oturmuştu koltuğa. Birebir onunla sohbet ettiği olmuştu: Odaya girdiğinde dalıp giden, sonbaharın yaşandığı gözleri kendisine dönünce gülümsemiş ve ilgiyle kendisini dinlemişti. Narin sesi, narin yapısıyla örtüşüyordu ve ninni gibi sakince konuşuyordu.

O gün başında zarif, parlak tacıyla tahtında otururken ellerini tüy gibi tahtının kollarına yerleştirmiş, bacaklarını yan yana kapatıp sola doğru eğik tutmuştu. Krem renkli, şatafatsız, düz saray kıyafeti ve dalgalı inen saçlarıyla ışık saçıyordu. İlk kez boynundaki izi de o gün görmüştü. Enyalios ve harmoniaların izlerinden bambaşka bir izdi, boynunun soluna öyle bir yerleşmişti ki, ressam çizse böyle bir muazzamlıkta çizemezdi.

Doğrusu enyaliosun tek görüşte Kraliçe Kiara'ya içi ısınmıştı, hatta vurulmuştu bile. Ona karşı büyük bir hayranlık besliyordu ve yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanacak kadar kör âşık olmuştu. O ne derse harfi harfine yapıyor ve hiç sorgulamıyordu. Sorgulamak istemiyordu. Bu yüzden, karşısına geçmiş, süslü cümleler kuran bu cadıdan rahatsız olmuştu. Kraliçe Kiara, onun gözünde bir nevi ilahtı, birilerinin onu lekelemesini kaldıramıyordu. Cadıyı tutan harmoniaya dönüp cadıyı götürmesi için başıyla işaret etti. Harmonia cadıyı çekiştirirken cadı duyduğu tiksintiyle bağırmaya devam etti: ''Köpeği olmuşsunuz! Hepiniz! Sıra bir gün size de gelecek! Sizi de harcayacak! Bu sözümü unutma!''

Harmonia cadıyı sürükleyerek yaklaşık yirmi adımda kamp alanının kapısına ulaştırdı. Kapıda duran enyalios ve harmonia hareketlenip cadıyı çepeçevre uzun duvarlarla serilmiş büyük kamp alanına sokarak demir kapıları üzerine örttü. Cadı, hırsla kapıya tekme atıp ciğerlerini patlatmak ister gibi bağırdı. Onu, buraya kadar sürükleyip getiren harmonia kendisini bir süre süzüp ağırca arkasını döndü ve hızla bileklikleri takan enyaliosun yanına döndü.

İçeride cadıların düzene uymasını sağlayan, krallığa bağlı küçük bir yapılanma vardı. Bu yapılanma enyalios ve harmonialardan oluşuyordu. Buraya nakledilen cadıların evlere yerleştirilmesini, alım satım yapmalarını, yiyecek ve ihtiyaç tedariğini, iş sahibi olmalarını sağlıyorlardı. Her ay rapor döküyor, krallıkla sürekli irtibat hâlinde oluyorlardı. Kraliyetten habersiz adım atmıyor, 'a' bile demiyorlardı. Claire, kurduğu bu kamp alanlarını tüm ihtiyaçlarını giderebilecekleri düzeyde geliştirmişti. İşin rahatsız edici kısmı onun için de cadılar için de aynıydı: Bileklerine taktıkları kısıtlayıcı. Cadılara ne olursa olsun güvenmiyor, yeniden saldıracaklarından kuşku duyuyordu. Normal insanlar gibi yaşamlarını sürdürmeleri tek gayesiydi, bu yüzden Sanem ile Nadia'dan bu kısıtlayıcıları üretmelerini istemişti. Başta, fikri yalnızca saldıran cadılara uygulamaktı ancak sayıları o kadar fazlaydı ki, bir de şimdilik zararı dokunmasa da ileride ne yapacağı belli olmayan bir güruh vardı. Kimin haklı kimin haksız olduğunu çözmek yalnızca zaman kaybıydı. Bu yüzden masumların hayatlarına büyük bir engel olsa da bu kısıtlayıcıları tüm cadılar için zorunlu hâle getirmiş ve kamp alanları kurdurmuştu.

Bunların yetmeyeceğinin de farkındaydı elbette. Bu yüzden Yasaklı Bölge'yi tahliye ederek orayı da yeniden düzenlemeye koydu. Aklındaki gibi küçük bir adaya çevirdiğinde cadıların büyük bir kısmını oraya nakledecekti ve o bölgeyi resmi olarak Elysion'a bağlayarak orada da otoriteyi sağlayacaktı. O günler geldiğinde cadıların daha huzurlu olacağına inanıyordu, tek yanılgısı bileklikleri çıkarmaya olan isteğiydi. Uzun vadede bile bu işin sonunu göremiyordu. Güvenemiyordu bir türlü onca şeyden sonra. Bu yüzden sürekli içini rahatlatmak için kendiyle konuşup duruyordu: ''Yalnızca cadı yanlarına ket vuruyor, yalnızca güçlerini kullanmalarına engel oluyor. Bu kötü bir şey değil, normal insanlar gibi yaşayacaklar. Kimse kimseye zarar vermeyecek,'' diyordu. Bu, huzursuz kalbini, tamamen iyileştirmiyordu ama en azından katlanacak hâle geliyordu.

Enyalios bilekliği sıradaki cadının koluna takarken harmonia yanına ulaşmıştı. ''Bu şekilde işimiz zor,'' dedi, harmonia, umutsuzlukla. Enyalios bilekliği taktığı cadının kolundan tutup hafifçe ona doğru iterken ''Kabullenecekler, rahat ol!'' dedi. ''Böylesi iyi.''

Harmonia cadının koluna girerken sesli bir nefes verdi. ''Umarım iyi olur.''

Element: HayaletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin