5 Temmuz 2013

128 19 0
                                    

Saçlarımı taradım ve parlatıcımı sürdüm. Yaz aylarında ruj sürünce dudakta kuruyordu ve çok rahatsız edici oluyordu bu yüzden ruj yerine parlatıcıyı tercih etmiştim. Bilekten bağlamalı beyaz ayakkabımı da giyince tamamen hazır olduğumun onayını verdim kendime.  Saatin de 6'ya yaklaştığını görünce hemen Adal'ı aradım.
"Alo, Adal ben hazırım."
"Tamamdır. Almaya geliyorum evden çık."
"Tamam."
Telefonu kapattıktan sonra evin anahtarlarını ve çantamı alıp evden çıktım.
Bir süre asansör bekledim,asansör gelince aşağı indim ve dışarıya çıktıktan sonra Adal'ı beklemeye başladım.
Üniversite hayatı cidden güzel başlamıştı benim için. Bir sürü projeye katılmıştım ve bir çok şeyde başarılı olmuştum. Her ne kadar ilk senede bir şey beklemenin mantıksız olduğunu söyleyenler çıksa da işin ucunda hepsi bana hayranlıkla bakmıştı. E, anlamıştı haliyle onlar da bendeki hırsın göz korkutucu derecede ciddi olduğunu. Evin önüne lüks bir araba yaklaşıp durduğunda arabaya binmeyip Adal'ın arabadan inmesini bekledim. Adal okulumuzun en zengin tiplerinden birisiydi ve babası okulumuza proje desteğinde bulunsun diye kendisiyle arkadaşlık yapmamı istemişti İkbal Hoca. Adal indikten sonra bana tip tip baktı ve konuşma başlattı.
"Kızım arabaya niye binmiyorsun?"
"Arabadan inip davet etmeni bekledim."
"Neden?"
"Ben ve benim hür iradem böyle bir istekte bulundu çünkü."
"Tamam. Ayza Hanım,arabaya binmek isterler mi?"
Güldükten sonra:
"Ahahha. Binerler, evet."
"Kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum o halde."
Arabaya bindikten sonra arabanın kokusunun çok ağır olması anında yüzümü buruşturmam için sinyal verdi.
"Ne kadar ağır bir araba kokusu kullanıyorsun."
Elini yapıştırılmış olan araba kokusuna uzattı ve onu oradan çıkartıp camdan aşağı attı.
Şok olmuştum
"Bu yaptığın hiç doğru değil. Yoldaki bir arabanın bundan dolayı lastiği patlayabilir ve kaza yapabilir. Böyle şeylerde bilinçli olmalıyız."
"Ormanlık alana attım. Arabalara bir şey olmaz."
"Ormanlık alana atmış olman diğer seçeneği ortaya koyuyor.
Attığın cam kırıkları hayvanların ayağına batabilir. Onların yaşam alanına zarar veriyorsun. Batmaması ihtimali ise farklı bir kötülüğü doğuruyor. Attığın kırıkların yansıyıp bir orman yangınını başlatması an meselesi."
"Allah belamı versin Ayza ama attığım için değil."
Birden sinirlendim.
"Attığın için değilse verir inşallah."

∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆
Adalla son konuşmamızın ardından farklı bir konuşma yapmamıştık. Sadece arabayı kullanmıştı ve ben de sadece kırıkların zarar verebileceği şeyleri düşünüp durmuştum. İçimden de belasına sövmeyi asla ihmal etmemiştim. Arabayı park ederken bana kısa süreli bir bakış attı.
Ne diye enayi gibi bakmıştı öyle?
İkimizde arabadan inince bana döndü ve konuştu:
"Bugün saçma hareketler yapmak yok."
"Ben saçma hareketler yapmıyorum."
Bana kesin öyledir gibisinden bir bakış atınca gözlerimi devirdim.
Geldiğimiz yer sahilin biraz uzağında, çok gösterişli bir kafeye benziyordu.
İçeri girdikten sonra sadece kafe olmadığını hatta kafeden çok barı andırdığını fark edince geri çıkmak istedim.
Okulun ilk yılından içmek,bir hataya bulaşmak istemiyordum.
"Ayza, bu arkadaşım Ata."
Adal Ata diye birisini tanıştırınca odağım neden bara geldim ifadesinden çıkıp birde arkadaşları eksikti ifadesine dönüştü.
"Merhaba Ata."
"Merhaba Ayza."
"Beni tanıştırmayı unuttun Adal."
"Hahahah unutmadım merak etme. Ayza bu da benim minik kız kardeşim Pınar."
"Merhaba Pınar."
"Sen biraz çekingen misin sanki?"
Dediğinde Ata'ya döndüm.
"Yoo değilim. İçkili bir yere geleceğimizi söylememişti de Adal, şaşırdım o yüzden."
"Üzgünüm güzellik."
"Bu arada gerçekten de çok güzelsin. Görmüştüm resimlerini."
Diyen Pınar'a gülümseyerek karşılık verdim ve sonra tekrar Adal'a döndüm.
"Hahaha Adal bana aşık mı oldun da resmimi gösteriyorsun insanlara?"
"Yok Ayza'cım daha olmadım. Olmamı istersen de bir iki mesaj ver. Hop evleniriz."
"Tamam olurda 40 yaşımda bekar kalırsam. Söz evleniriz."
"E o zaman neden duruyoruz?
Bulalım kafaları."
Aynı anda hepimiz Ata'ya döndük Kayın kardeşler Ata'ya bakışlarıyla onay verirken ben sadece:
"Ay ben hiç içmeyim ya."
Demekle yetindim.

∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆∆

Hayat aşırı eğlenceliydi. Şu an karşıma çıkan herkesi öpebilir hatta daha ilerisini yapabilirdim. Çılgınlar gibi masanın üstünde karaoke yapmıştım ve zerre pişman değildim.
"Ya Ayza, içme artık. Nasıl götüreceğiz biz seni eve?"
"Şşş. Isırayım mı yanağını?"
Adal'ın sonradan tanıştırmış olduğu Koray'a bu cümleyi asla ayık kafayla söyleyemezdim.
"Hayır ısırmak falan yok."
Diyerek Adal araya girince sinirlenirimin bozulduğunu hissettim.
"Adal ya. Sussana biraz."
Koray Adal'a benim yerime cevap verince gülümsedim.
"Korayy, kaç tane saç telin olduğunu sayalım mı?"
Koray gülümsedi ve gülmesini aksatmadan:
"Oluur. Hepsini yolalım, öyle daha iyi sayarız."
Koray'da mı içmişti yoksa onun kafası doğuştan mı güzeldi anlayamamıştım.
Koray'ın saçından bir tel koparınca inledi ve kafasını tuttu.
"Ya çok acıdı."
"İyi de daha bir tanecik koparttım. Hepsini koparınca ne olacak? Çok daha acıyacak."
"Neyse ben senin için katlanırım. Yol hadi."
Tam elimi saçına uzattım ki Adal elimi engelledi.
"Ayza ve Koray, sizi buraya çağıran ve getiren kafamı ve size içki içiren beynimi izninizle becermek istiyorum."
Koray Adal'ın cümlesine çok mutlu olmuş bir tepki verdi:
"Becermek mi? Ben de istiyorum."
Canım artık oturmak istemeyince ayaklandım.
"Ben lavaboya gideceğim. Elimi yüzümü yıkamak istiyorum."
Pınar ayaklanınca onu durdurdum.
"Tek başıma gitmek istiyorum."
"Tamam ama dikkat et."
"Tamam."
İnsanların içinde ilerlerken nedensizce çok fazla daraldım. Sanki herkes bana bakıyor gibiydi ve ben nefes alamıyordum.
Bir an önce dışarı çıkmalıydım.
Dışarı doğru yöneldim ve bir kaç kişiye çarptım.
"Dikkat etsene ya."
"Etmezsem ne olur?"
Gerçekten bana aşırı kötü çarpan son kişiye dikkat etmesi için sitem etmiştim ama onun verdiği tepki ne saçmaydı böyle.
"Uğraşamam ya."
Dışarı çıktıktan sonra yüzüme oksijenin çarptığını hissetmek beni çok fazla rahatlatmıştı.
Sahilde boylu boyunca yürümeye karar verdim.
Yürüdüm ve daha fazla yürüdüm.
Nedenini anlayamadığım şekilde sahil kenarında denizin dibinde birden düştüm.
Bu düşüşün kafamın aşırı güzel olmasından mı kaynaklı yoksa çarpmanın etkisiyle mi olduğunu düşündüm.
Dudağımda bir sıcaklık hissedince elimi dudağıma götürdüm ve elimi hiç kaldırmadan burnuma getirdim.
Burnum kanıyordu.
Bir an neden burnumun kanadığını düşünmem gerektiğini hisseden bir sinyal verdi beynim.
Sarhoşluğa rağmen iyi çalışıyordu.
Bana peçete uzatan ele bakana kadar neden kanadığını düşündüm burnumun.
"Lütfen alın peçeteyi."
"Çok teşekkür ederim abi."
Peçete veren kişi yanıma oturunca yüzümü ona çevirdim.
"Hahahaha ay sen abi değilsin ki. Sesin çok kalın diye seni abi sandım."
"Belki de küçük görünen ama yaşının sesine sahip olan abiyimdir."
"O seçeneği düşünmemiştim. Kafam çok güzel diye herhalde."
"21 yaşındayım."
"Aa öyle mi çok büyük değilsin."
"Kime göre neye göre?"
"Söyleyen ben olduğuma göre, bana göredir. Söyleyen sen olsaydın sana göre olurdu. Bunda anlamayacak bir şey yok bence."
"Sakin ol küçük şampiyon."
"Ya küçük olduğumu kim söyledi?"
"Ay neyse neyse sormadım sayabilir miyiz,ismin neydi bu arada?"
"Ayza Karaca ben. Senin ismin ne?"
"Ben de Onur Işık."
"Tanıştığıma memnun oldum Onur ama şimdi dönmem gerek. Arkadaşlarım beni merak eder."
Ayağa kalktım ve arkamı döndüm.
"Hoş bir daha denk gelir miyiz bilmem."
"Ben de tam aksine düşünüyorum."
Anlık refleks ile ona döndüm.
"Nasıl yani?"
"Bir daha ayrılır mıyız, sanmam."

Son Hissiyat  ♣️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin