"İki saattir seni bekliyorum. Nerede kaldın?" dedi Essy ben onun yanına doğru yaklaşırken. Nasıl bu kadar yüzsüz olabilirdi, beni uzunca süre bekleten oydu halbuki. Biraz soluklandım, korkudan tüm sokağı koşarak geçmiştim.
"Bunu lavaboda dakikalarını harcayan biri söylüyor." dedim evimize doğru giderken.
"Teyzenin bu kadar güzel yemek yapması benim hatam değil. Hem sen niye böyle yoruldun?" diye bir soru yöneltti ben haritadan yeni evimize bakarken. Topuklarım üzerinde sağa döndüm ve doğru caddede olmadı için dua ettim. Yanımda hala benden cevap bekleyen bir adet Essy vardı. Duymamazlıktan gelsem-
"Sorumu geçiştirmeyi düşünme bile, bir şey mi oldu? Hah, biliyorum. Bir cinayete tanık oldun, değil mi?"
Omuz silktim. Ben de ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Ama orada durup uzun boylu çocuktan dayak yemeği mi tercih ederdim, orası bilinmez. Belki de fötr şapkalı çocuk -adını cidden merak etmiştim- bir daha ki karşılaşmamızda beni döverdi. Her halükarda dayak yiyordum yani. Seçenekler, seçenekler..
Evimizin bulunduğu caddeye girdiğimizde mutluluktan yeri öpebilirdim ancak zaten adımız deliye çıkmış olmalıydı -ki yine olsa yine pijamalarımı tercih ederdim-, yani çabalamamalıydım, değil mi?
Eve giriş yaptığımızda Essy çoktan yatağına uçmuştu. Saat 3 civarıydı ve çoktan yorulmuştuk. Ben de teyzemin kargoyla yolladığı bir diğer şeyi, yani üniformalarımızı, alıp içeri taşıdım. Hiç bakmamıştım. Muhtemelen ekoseli bir etek ve ona uyumlu kravat çıkacaktı, gereksiz ayrıntılarla kafamı doldurmadan kenara koydum ve ben de kendimi yatağıma attım. Sahi, yarın zor bir gün olacaktı. Sonuçta okul, nerede olsa sevilmezdi.
---
"Kapa şu lanet alarmı." diye inledim ve yatakta yana dönerek yorganı iyice üstüme çektim. Birden alarm kapandı, vay be, belki de cidden-
"Uyanma vakti prenses!" diye bir bağırış koptu ve o vakitten sonra biri yatağımda tepinmeye başladı. Her zıplayışında uykum adım adım beni terk ediyordu.
Elime sallayıp yataktan itmeye çalıştım ama nafile, birileri kendine eğlenecek bir şey bulmuş olmalıydı. "Elimde bir su şişesi var." diye şakıdı Essy.
"Tamam, kalktım." dedim birden doğrularak. Bazen annem de beni bu yöntemle uyandırırdı ve söyleyeyim, annemin kullandıkları küçük şişeler olmazadı. Gözlerimi ovuşturdum ve onu yataktan aşağı ittim. Mutlu bir şekilde su şişesini kenarı bıraktı ve küçük mutfağa uçarcasına gitti. En azından içimizden birinin eğlenmesi güzeldi. Okul vardı yahu.
Sonrasında ben de hızlıca yatağımı topladım ve mutfakta Essy tarafından hazırlanmış mısır gevreğime yöneldim. Gevreğimi yerken umarım formalar felaket değildir diye içimden geçiriyordum.
"Aman Allah'ım!" diye bağırdı Essy ben boş kaseleri tezgaha taşırken. İşimi bırakıp apar topar odaya koştum, 'Bu formalar iğrenç.' demesini falan bekliyordum. Muhtemelen mor renkli gömleklerimiz falan vardı.
''O kadar mı kötüler?'' diye yanına gittim ancak bakışlarında iğrenmeden çok bir hayranlık vardı. Vay canına, güzellerdi. Yani en azından eski okulumda giydiğimden güzellerdi. Beyaz gömlek ve lacivert bir etek vardı. Gördüğüm kadarıyla ne çok kısalardı, ne de çok uzun. Güzel.
''Bence bunun altına siyah diz üstü çorap güzel gider. Ne dersin?'' dedi Essy hayranlıkla elindeki eteği süzerken. Tamam, güzeldi ancak forma formadır. Belli belirsiz kafamı salladım ve mutfağı toparlamaya döndüm. Birkaç dakika geçmeden evimiz toplu bir haldeydi ve biz formalarımızı giymiştik. Ben gömleğin üstüne siyah kravat ve ince bir siyah hırka giymiştim. Essy ise siyah bir kurdele ile pembe renkli kolej hırkası giymişti. Gözlerimi devirdim. Umursamazca omuz silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...