Eğer bir kere daha yaparsa.. Evet yaptı, sağ tarafımdan kalemin ucuyla beni dürttü. Yine.. Hızla arkamı döndüm.
''Hey, Ichigo. Sana yapma demedim mi?'' diye bir fısıltıyla ne kadar bağırabiliyorsam bağırdım.
''Hey, bana Ichigo deme demedim mi?'' diye aynı şekilde cevap verdi ve kalemle kafama vurdu. Cidden, ne olmuştu da böyle davranıyordu? Gözlerimi devirdim. Ders notlarımı ona doğru uzattım. Birazdan tarih dersimiz vardı ve henüz üçüncü derse girecektik. Tam bir hapishaneydi.
''Hayır, istemez.'' dedi arkaya yaslanarak. Tekrar arkaya yaslanmıştı ve tamamen bakışları değişmişti. Şaşkınca önüme döndüm ve kalemlerimi topladım. Yanlış bir şey mi yapmıştım? Peki umurumda mıydı? Hayır. Onun ne yaptığı umurumda bile değildi. Daha çok neden birden benimle konuşmaya karar verdiğini merak ediyordum. Gerçi ne kadar bunu istiyorsa da, eh, benim istediğim söylenemezdi.
—-
''Ah, o gerçekten yakışıklı.'' dedi Essy, koridorda duvara yaslanmış ve kollarımı çaprazlamıştım. İç çektim ve gözlerimi kapadım. Bu kadar çabuk randevulara çıkmaya başlamamalıydı.
''İyi, senin adına sevindim. Ne dememi bekliyorsun?'' diye yanıtladım yüzünü incelerken.
''Bir de, çok yakışıklı olduğunu söylemiş miydim?'' dedi şakıyarak. Duvarda bulunduğum pozisyonu bozup doğruldum ve sınıfa yöneldim. Şu an böyle şeyleri dinlemek istemiyordum. Essy arkamdan takip edip koluma girdi.
''Ve adı da onun gibi çok havalı. Biraz garip ama.. Neyse, adı da-''
''Essy, adı falan umurumda değil. Git sınıfına da biraz ders çalış.'' dedim onu sınıfına doğru sürüklemeye başlarken.
''Of ya, sıkıcısın.''
''Ve de mantıklı, biliyorsun.'' dedim onu kapıdan iterken. Hemen arkadaşlarının yanına gitti ve konuşacak bir konu buldu. Bense çocuğunu okula uğurlayan anne gibi arkasından baktım. Ne yapıyorum ben ya? Kafamı salladım ve kendi sınıfıma yöneldim. Çoğu öğrenci kantin ya da bahçedeydi. Birkaçı da sınıflarında takılıyordu. Öğle arasının tadını çıkarmalıydım. Ama önce lavaboya gitmem gerekiyordu.
Ellerimi yıkayıp işimi bitirdikten sonra hırkamı kabinin kapısının arkasına astığımı hatırlayıp tekrar kabine girdim. Kapıyı kapatıp hırkama uzanmıştım ki başka kızlar da içeri girdiler. Ben de çıtımı çıkarmadan durmaya çalıştım. Şimdi düşününce benden oyuncu da olurdu. Su sesi geldi ve bir kız konuşmaya başladı.
''Şu Esra mıdır, her kimse. Ne kadar yılışık bir kız değil mi? Herkesin kendisini sevmesini istiyor.'' dedi tanımadığım bir kız sesi. Çok tiz bir sesi vardı, kabinden çıkıp kafasına yumruk atmamak için dudağımı sertçe ısırmam gerekti.
''Aynen öyle tatlım. Bu kadar yapmacık bir kız tanımadım ben. Eminim kendisiyle gelen kız da durumu biliyordur. Amira'ydı, değil mi? Ona da acıyorum.'' dedi diğerinden daha da iğrenç olan ses. Daha sonradan dudağımı bu kadar sert ısırdığım için kendime kızacağımı bilsem de yaptım. Nasıl benim en yakın arkadaşım hakkında böyle düşünebilirlerdi?
Sesler giderek uzaklaştı ve tuvaletten çıktıklarını anladım. Hırkamı olduğu yerden aldım ve hızlı bir şekilde üstüme geçirip tuvaleti terk ettim. Koridora çıktığımda cidden sinirli hissediyordum. Kızların yüzlerini de görmediğim için herhangi bir kızın üstüne atlamam pekala olasıydı. Kullanılmayan sınıflardan birinin kapısını açtım ve arkamdan hızlıca kapadım. Karanlıktı ve toz tanecikleri görünür biçimde havada uçuşuyorlardı. Sıralar ters çevrilmiş bir biçimde masaların üzerindeydi ve çevremdeki malzemelerden anladığım kadarıyla biyoloji laboratuvarı olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...