''O zaman..'' Evime çıkan merdivenlerin orada duraksadık.
''Yarın görüşürüz,'' diye tamamladım cümlesini.
O da aynı şeyleri dedikten sonra arkamı döndüm ve basamakları çıkmaya başlıyordum ki okul ceketimden çekmesiyle durakladım. Ön gövdemi ona doğru çevirdim. ''Bir sorun mu var?''
Yüzüme değil de, yan tarafa bakmaktaydı. ''Şey.. Sadece..''
İstemsizce sırıttım, ''Ne oldu acaba?'' dedim alaylılıkla.
Tek kaşını kaldırdı, ''Unut gitsin,'' demesine rağmen utandığına adım gibi emindim. Açtığım arayı kapatarak sıkıca sarıldım ona. ''Evet Ichıgo, barıştık,''
Bana Ichigo deme! diye çıkışmadan önce basamakları sırıtarak üçer beşer çıktım ve eve girmeden önce ona el salladım. Eh, sanırım böylesi ikimiz için de normal olandı.
Yoongi Bakış Açısı
Eve girene kadar peşinden baktıktan sonra, okul çantamı tek omzuma alıp yürümeye başladım. Ancak suratımdaki gülümsemeyi açıklayamıyordum. Aynı duygular demişti.. Sonra kafamı hızlı bir şekilde salladım, henüz ortada bir şey yokken boşuna heveslenmemeliydim.
Ana caddeye çıkarken köşedeki küçük dükkana uğrayıp kahve aldım, yarın iş başıydı. Haftada iki gün çalışmak, pekala bence yeterliydi.
Sıcak kahveden bir yudum aldıktan sonra kendi evime doğru yürümeye başladım. ''Ah, doğru ya. Birkaç eşyası bizdeydi,'' dedim sesli düşünerek. Eve gidince mesaj atsam iyiydi, yoksa şimdi mi atmalıydım. Cebimden telefonumu çıkardım.
Birkaç eşyan bizde. En kısa sürede almaya gelmezsen bir daha göremezsin.
Mesajı yolladıktan sonra tam telefonu cebime koyacakken biri sert bir şekilde omzuma çarptı.
''Önüne baksana, dostum,'' dedim kahveyi düzgün tutmaya çalışırken. Ancak telefonum için aynı şeyi söyleyemezdik. Benden önce davranıp telefonumu aldı ve bana uzattı.
''Affedersin,'' dedi kısık sesle ve hızlıca yürümeye devam etti. Telefonu cebime koyduktan sonra kapişonlu takmış çocuğun gidişini izledim. Ne zamandır bu kadar saygısız bir jenerasyon yetişiyordu?
---
''Bu aptal mürekkep her yerime bulaştı!'' diye isyan etti Essy. Bugünlük dersler iptal edilmiş, herkes festival için hazırlanıyordu. Biz de kullanılmayan bir sınıfta boyama işiyle meşguldük. Her ne kadar boyadığımız şey 'Kültür Festivalimize Hoş Geldiniz' olsa da, yeterince karmaşık bir işti.
''Sanırım çıkmayan mürekkepti,'' dedim soğukkanlı havama bürünerek. Haneul gülerken Essy ise lavaboya koşmakla meşguldü.
''Hizmetçi kılığına gireceğime inanamıyorum,'' dedim fırçayı kenara bırakırken.
''Bence oldukça sevimli olacaksın,'' dedi neşeli bir ses tonuyla Haneul. Onun için söylemesi kolaydı tabii. Aptal gibi gözükecek olan o değildi her nasılsa.
Hepimizde standart olan beden kıyafetinin kollarını kıvırdıktan sonra elimin tersiyle alnımda biriken teri sildim. ''Ben birazdan dönerim.''
Dalgın bir şekilde Haneul'un yanından geçtim ve kalabalık koridoru arkamda bırakarak bahçeye yöneldim. Gözlerim Yoongi'yi arıyordu. Bahçeye bakındıktan sonra burada olmadığına karar verecektim ki görüş alanıma girdi. Bir arkadaşıyla konuşuyordu. Ben de sallamakta olan elimi indirdim ve rahatsız etmemeye karar vererek tekrar okulun içine girdim.
''Hey, Amira. Nasılsın?'' Beden öğretmenimiz yorulmuş bir şekilde selamlamıştı beni. İyi olduğumu geveledikten sonra elime taşımam için bir kutu tutuşturdu. Ben de gözlerimi devirip en üst kata yönelmeye koyuldum. İşte bu yüzden okul etkinliklerini pek sevmezdim. Çünkü yapmanız gereken tonlarca iş olurdu.
Tüm işin sürdüğü ilk katların aksine burası bomboştu, bu katta kulüp odaları ve birkaç laboratuvar vardı. Boş kulüp odalarından tarif ettiğine girdiğimde kutuyu köşeye bıraktım ve toz olan elimi silkeledim.
''Pekala, geri dönme vakti,'' dedim ve çıkmak için geri döndüğümde kapının girişinde, yerde ufak bir kutu duruyordu. panik yapmadım tabii, ama girerken o kutu orada yoktu. Kutuyu es geçerek kafamı koridora uzatıp sağa sola baktım. Görünürde kimse yoktu.
''Tuhaf,'' diye mırıldandım ve çömelip kutuyu incelemeye başladım. Sarı renkliydi, tesadüf olabilir miydi? Sarı rengin en sevdiğim renk olmasını bilen Essy'den başka birinin olduğunu sanmıyordum.
Şu an ne düşündüğünüzü biliyorum, neden sarı? Aslında sarı renk giyinmekten nefret ederim ve eşyalarımda da sevmem, gariptir ki buna rağmen en sevdiğim renk sarıydı.
Kutuyu elime alıp salladım, içinden garip bir tıkırtı çıktı. Kaşlarımı çatmamam gerektiği hakkında kendime uyarıda bulunduktan sonra ayağı kalkıp sınıftan çıktım. Koridorun sonuna doğru bir ses geldi, sanki biri topu düşürmüş gibi bir ses. Pekala, bu kadarı fazlaydı. Neredeyse uçarak merdivenleri indim ve kutuyu geçici olarak koymak için dolabıma yöneldim. Dolabımın olduğu tarafa dönerken az kalsın Yoongi'nin üstüne uçuyordum.
''Sakin ol,'' dedi omuzlarımdan tutarken. Elimi dolaplardan tekine koyup soluklanmaya çalıştım.
''Bir sorun mu vardı? Yine kimler koşturuyor seni?'' dedi sırıtarak.
''Ha-ha,'' dedim sık nefes alırken. ''Sadece biraz aksiyon katayım dedim, önemli bir şey yok.''
''Peki elindeki kutu nedir?''
''Bu mu?'' dedim sanki daha önce elimde yokmuş gibi. ''Önemli bir şey değil, yukarıda odalardan birinde buldum.''
''Ve sen de el koydun?''
''E..vet,'' dedim uzatarak. ''Bak, biyoloji öğretmeni geliyor!''
Arkasını dönerken bile çoktan topuklamıştım, kutu da elimde kalmıştı. Neyden kaçtığımı bile bilmeden.
? Bakış Açısı
Boş kulüp odasının camından aşağı, Amira'ya bakarken gülümsedim. Demek kutuyu almıştı, güzel..
''Ve av, tuzağa yaklaşır.''
Y/N: Uzun zamandır yeni bölüm gelmediği için özür dilerim, kapağı değiştirme planım var. Öneri resimlerinizi ya da en sevdiğiniz Yoongi tipini yorumlarda bahsederseniz sevinirim :) Hepiniz öpüldünüz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...