Bir bardak su içip boğazımı daha çekilebilir duruma getirdikten sonra tekrar oturma odasına döndüm ve televizyonu kapattım. Yere attığım battaniyeyi katlayıp eski yerine koydum ve içeri geçip üstüme kalınca bir hırka aldım. Saat çoktan gece yarısına geliyordu, hava çok soğuk olmalıydı. Telefonumu hırkanın cebine yerleştirdim ve kapıyı arkamdan kilitledikten sonra anahtarları da yanına koydum. Eğilmiş bağcıklarımı bağlarken Essy'i düşünüyordum. Pekala, alkol tüketiminde Kore birinci sınıftaydı ama nasıl akılını çelmişlerdi de sarhoş olabilmişti?
Doğruldum ve basamaklardan hızlıca inip Essy'nin şu an olduğunu düşündüğüm bara doğru koşar adımlarla ilerledim. Yol tarifi yapan kız barda olduklarından bahsetmişti, ya da ben öyle anlamıştım çünkü Kore harfleriyle aram gerçekten hiç iyi değildi. Soğuk hava iliklerime işliyordu ve keşke mont giyseydim diye kendime kızdım. Hırkama sıkıca sarıldım ve sadece sokak lambalarının aydınlattığı sokakta ilerlemeye devam ettim.
-
Gözlerimi kesinlikle tabeladan alamıyordum. Pembe ve sarı neon yazı dikkat çekmeyecek gibi değildi sahiden. ''Lovez'' yazan yazının altından geçtim ve içeri adım attım. Daha girişte duyulan müzik içeri girmemle inanılmaz bir hal aldı, bizim düğünlerde olan gürültüden bile daha kötüydü, öyle anlatayım. Kocaman bir alandı ve insanlar ortadaki platformda deli gibi dans ediyorlardı. Etrafa bakındım ve duvarların kenarlarında koltuklara göz gezdirdim. Sol arkada kalanda birkaç kız oturuyordu ve o tarafa yöneldim. Tabii yolda birkaç adam atlatmak zorunda kaldım. Orta yaşlı bir adamın dans teklifini ve birkaç tane de içki teklifinden bahsediyorum, gereksiz ayrıntılar..
Essy halinden memnun bir şekilde kızların ortasında uyuyordu. Bir melek gibi gözüküyordu, ama şimdi bu meleği öldürmek üzereydim. Saçları kısa olan kzı hemen bana döndü ve eğilerek özürlerini sundu. Dediğine göre az içmişlerdi ama Essy yine de sarhoş olmuştu. Tabii olurdu, o çok içen biri değildi. Kızlara kısa bir teşekkür ettim ve Essy'nin tek kolunu omzuma atarak bardan dışarı doğru ilerledim. Yarı uyanık bir şekilde yanımdan geliyordu ama neredeyse tüm bedenini üstüme yaslamıştı. Bardan çıktıktan sonra arkamdan kısa saçlı kızın da geldiğini gördüm. Sorun olmazdı sanırım.
Taksi önümüze park ettiğinde yabancı kızın da yardımıyla Essy'i arka koltuğa yatırdık ve yabancı kız da öne bindi. Cebimi karıştırdım ve bir miktar para buldum. Hay aksi şeytan, nasıl düşünemezdim. Pekala taksiler ucuz olabilirdi ama biz yine de öğrenciydik ve yabancı kızdan da para dilenemezdim. Essy'nin parasını şoföre uzattım, biraz garip baktı ama sonra kabul etti ve ben de ona yolu tarif ettim. Yabancı kıza anahtarı uzatırken ''Ona dikkat et.'' dedim. Kafasını eğip onayladı. İyi bir kıza benziyordu.
Araba uzaklaşırken arkadan bir müddet baktım. Sonra buraya geldiğim yolu hatırlamaya çalışarak adımlarımı hızlandırarak evimize yürümeye koyuldum. Saat şimdi on ikiyi geçiyordu ve sokaklarda birçok sarhoş insan görüyordum. Kafamı eğdim ve hırkama sıkıca sarılarak yoluma devam ettim. Evimizin olacağını düşündüğüm sokağa girdiğimde biraz rahatlamıştım. Ancak daha birkaç adım atmıştım ki arkamdan ayak sesleri duydum. Kalbimin atışlarından da anlaşılacağı üzere çok korkmuştum. Arkamı dönersem daha mı kötü olurdu acaba? Ya katilse? Ayak sesleri birden kesilince meraktan arkamı döndüm. Kimseler yoktu. Acaba kafamdan mı uydurmuştum. Geriye doğru biraz yürüdüm, belki de ara sokaklardan birine dönmüştü ve benden uzaklaştığı hakkında kanıta ihtiyacım vardı. Ara sokağa şöyle bir kafamı uzattım ama kimseleri göremedim. Eyvah, buradan dönmediyse nereye gitmişti?
Eve hemen gitmek istediğim için hızlıca arkamı dönmemle birinin elini ağzıma koyup az önce göz attığım ara sokağa doğru beni ittirmesi bir oldu. O kadar çok korkmuştum ki çığlık atamamıştım. Kim ne derse desin, böyle bir anda korkudan öğrendiğim tüm karate hareketlerini unutmuştum. Beni duvara doğru savurdu ve kayarak yere oturdum. Kafamı kaldırmamla o çocuğu görmem bir oldu, Yoongi ile sokakta kavga eden çocuk. Çömeldi ve bana küçümseyen gözlerle baktı. ''Korkma, sana zarar vermeyeceğim.''
Tabii ya.
''Tabii, eminim arkandaki çocuk da böyle düşünüyordur.'' dedim kitaptaki en eski numarayı kullanarak. Ve evet, buna kandı. Bir an arkasını döndü ve kimseyi göremeyince biraz şaşırdı. Ancak ben çoktan onu geriye doğru ittirmiş ve kıçının üstüne düşürmüştüm. Demiştim ya, ateşe ateş..
Ancak düşünemediğim bir şey vardı. Bu çocuk aşırı hızlı koşuyordu. Daha birkaç adım atmadan beni arkadan kavramış ve havaya kaldırmıştı. Boşuna havayı tekmeleyip duruyordum. Çok kötü Amira, çok kötü.
''Zorsun.'' dedi gülerek. Birilerinin bu durumda eğlenmesi güzeldi.
''Bırak beni.'' dedim ve kendimden beklenmeyen bir hareket yaptım, yani kolunu ısırdım. Ama beni bırakmadı, önümü döndürüp omuzlarımı sıkıca kavradı.
''Yoongi ile ilişkin nedir?'' dedi gözlerini bana dikerek. Bu çocuk Yoongi'den de tehlikeliydi. Ancak gecenin bir yarısında boş bir sokakta beni sıkıştırıp sorgulaması da çok filmvariydi. ''Onu tanımıyorum bile, hem neden umurunda olsun ki?'' dedim omzundan kurtulmaya çalışarak.
''Heh, sevdim seni.'' dedi gülümseyerek ve başını bana doğru eğdi. ''Yoongi'nin bu konularda zevkli olduğunu bilmezdim.'' dedi. Neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ben daha çok şu an ona kafa atmayı düşünüyordum.
''Bırak beni onun bunun çocuğu.'' dedim ve en hassas bölgesin bir tekme attım. Bir anlık boşluğuna gelmiş olacak, o yerde kıvranırken boş sokaktan çıkmak için adım attım ancak daha önce de birçok kez dedim, ben şanssız bir kızdım. Bela beni her neredeysem bulurdu. Daha yeni adım atmıştım ki birden ayak bileğimi kavradı ve yüz üstü yere yapıştım. Kollarımla engelleyememiştim bile, direkt kafamı yere vurmuştum. Ve yer hiç de temiz bir yer değildi.
Gözlerimi açık tutmaya çalışırken duyduğum şeyler birkaç bağırış ve dövüş sesiydi sanırım. Ya da kafamdan uydurmuştum, belki de bu siyah saçlı çocuk arkadaşlarını çağırmıştı ve birazdan ağzıma edeceklerdi. Ancak bunları izleyemeyecektim, çünkü çoktan yerin soğukluğunu hissetmemeye başlamıştım. Sanırım bayılmadan önce birinin konuştuğunu duydum;
''Az kaldı, dayan.''
-
Nefes ver, nefes al. Kendime gelmeye başlarken yaptığım basit şeylerdi. Vücudumu hissedebiliyordum, güzel. Ama başımda korkunç bir ağrı vardı. Sanki Testere 1'deki gibi kafama bir mekanizma yerleştirmiş ve bu da benim kafamı deşmeye çalışıyormuş gibiydi. Biraz kıpırdanmaya çalıştım ve bulunduğum yerin çok sıcak olduğunu fark ettim, biri düzenli olarak vücuduma sıcak hava üflüyordu sanki. Gece bayılmadan önce hissettiğim yerin soğukluğu aksine burayı çok sevmiştim. Sahi, bayılmıştım, değil mi?
Gözlerimi açmaya çalıştım ama açamayınca huzursuzca kıpırdandım, azıcık yana döndüm ama karnımdaki ağırlıktan bunu yapmam çok kolay olmamıştı. Neredeydim ben? Kaçırılmış mıydım? Cennette miydim?
Son kuvvetimle gözlerimi açmaya çalıştım ve biraz araladım. Sonra her şey yerine oturmaya başladı. Birinin göğsüne sarılmıştım ve karnımdaki ağırlık tamamen sarıldığım kişinin koluydu. Biraz geriye çekilip yanında yattığım erkeğin -bu vücut bir kıza ait olamazdı- yüzüne bakmaya çalıştım. Aman Allah'ım, bir erkekle yatakta ne yapmış olabilirdim? Hiçbir şey hatırlamıyordum. Merlin'in sakalı adına..
O anda yanımda yatan erkek de gözlerini açtı ve ben de sanırım küçük dilimi yuttum. Yoongi'yse sadece tek kaşını kaldırmakla yetindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...