Uykuda Ya Da Uyanık

530 64 8
                                    

  Aslında oldukça rahat olan ancak o an için bana rahatsızlık veren yatakta dönüp duruyordum. Essy'nin attığı mesajla başka zaman ilgilenmeye karar vermiştim. Oldukça geç olmuştu ve ben karanlık sokaklarda koşturmaca istemiyordum. Zaten bunlar oldukça sık bir şekilde başıma geliyordu. 

  Karanlık odada nesnelerin gölgelerini yaratıklara benzetmeye başladığımda gözlerimi kapamanın daha mantıklı olacağını düşündüm. Ama bu da pek işe yaramamıştı. Hani olur ya, gözünü kapadığın gibi izlediğin tüm korku filmlerinin en korkunç sahneleri gözünün önüne gelir.. Dabbe serisini* şerit gibi gözümün önünden geçerken başka şeyler düşünmeye çalıştım. Olmadı.

  Her ne kadar sıcak olmasa da yorganı üstümden attım ve tavanı izlemeye başladım. Yarın okula zombi gibi gidecektim, yine.

  İçeri kulak kesildim ve ufak bir horultu sesi aradım, en azından o benimle o benimle panda diye dalga geçerken benim de ona bir şeyler demem gerekecekti. Ancak içeriden hiç ses gelmiyordu. Tam yataktan doğrulup evi turlamanın güzel bir fikir olup olmayacağını düşünürken ilk beyaz ışığı gördüm. Birkaç saniyeliğine odayı aydınlattı ve sonrasında gürültü duyuldu. Sabah hava bu kadar kötü değildi, ya da öyle miydi? 

  Belki biraz tuhaf gelecekti ama hiçbir zaman fırtınadan korkan biri olmamıştım. Diğer kızların aksine (Özellikle en ufak bir şimşekte çığlık atan Essy!) fırtınaları severdim ve hep belgesel kanallarında izlediğim fırtına avcıları gibi olmak isterdim. Kameralarını 4x4 arabalarında kasırgayı kovalayanlardan bahsediyordum tabii ki de! 

  Pencerenin kenarına gittim ve dışarı izlemeye koyuldum. Rüzgar ağaçların uçlarını neredeyse yere değdirecek kadar hızlı esiyordu ve hava çok güzeldi. Dediğim gibi, fırtınaları severdim.

  Yoongi bakış açısı

  İlk şimşek çaktığında kanepeyi çoktan yatak şekline getirmiş ve elimdeki kitabın sonraki bölümüne geçmek üzereydim. Ani sesle elimdeki kitabı fırlattım ve düşmeden yakaladım. O kadar gün içinden, neden bugün fırtına olmak zorundaydı?

  Küçüklüğümden beri fırtınalardan çok korkardım, bunun nedeni korkunç bir geceyi dışarıda geçirmemden kaynaklanıyor olabilirdi. Kurtarma ekibi beni bulduğunda yolun kenarında yatıyormuşum, ya da en azından bana öyle demişlerdi. Bazen beni kurtlar büyütmediği için şükrediyordum. 

  Belgesel kanallarında izlediğim fırtına avcılarını her zaman oldukça saçma ve korkunç bulmuştum, insan hiç istediği için bir kasırganın ortasına dalar mıydı? Kafamı salladım ve teyzem yanımda olmadığında yaptığım gibi hemen yorganın altına girdim. Sonra rüzgarın uğultusu da duyuldu ve yeri sarsan bir gürültü oluştu. Böyle bir şeyden korkmak çok erkek işi değildi; biliyordum, ama fobi olduğunda değiştiremiyordun. Örnek olarak örümceklere karşı fobisi olan birini Tarantula'ların içine atsan bu pek de hoş olmazdı, onun gibi düşünün.

  Yorganı üstümden attım ve yastığıma sarılıp oturur pozisyona geçtim. Henüz cenin pozisyonunu alacak kadar kafayı sıyırmamıştım. Kesik kesik hatıralar hızla beynimi doldururken başka şeyler düşünmeye çalıştım. Olmadı.

  Bize yaklaşan arabanın farını fark etmeden önce neden rahatsız emniyet kemerini takan tek kişi benim diye aileme çıkışmakla meşguldüm. Onlara söylediğim sözlerin ''Ama bu haksızlık!'' olması yeterince kötü değilmiş gibi..

  Başka bir şimşeğe daha kendimi hazırlarken arkamdan bir kıpırtı gelince oracıkta ruhumu teslim ettim sanmıştım. O tarafa döndüm ve elinde, başımın ucunda duran küçük el fenerini tutan Amira'yla karşılaştım. İddia ediyordum ki gözlerimi görünce benimle dalga geçecekti, dolduklarına bahse girerdim.

  ''Şey..sen...'' dedi başka tarafa bakmaya çalışarak. ''Bir sorun mu var?'' dedi fısıltıyla.

  Tabii ki bir sorun vardı. Böyle bir şeye tanıklık etmesini istediğim son kişiydi. Eline dalga geçmek için başka bir fırsat verdiğime inanamıyordum. Ama o böyle bir şey yapmadı. Sessizce yanıma oturdu ve feneri kapadı. Tabii ki fırtınayla birlikte elektrikler de gitmişti, ancak gözüm çoktan karanlığa alışmıştı.

   ''Korkuyorsan.. bekleyebilirim.'' dedi çalışmayan televizyona bakarak. Sesimi çıkarmadım, söyleyemeyecek kadar utanmış hissediyordum. Ancak yanımda birinin olmasına gerçekten ihtiyacım vardı. Birkaç şeyden lafladık ve yarın ikimizle de okulda panda diyecekler diye dalga geçip güldük. Bu arada fırtınayı unutmuş gibiydim, en azında kafam dağılıyordu.

  ''Shakespeare mi okuyorsun?''  Kenara koyduğum Fırtına'ya* hayranlıkla bakarken ağzından bu laflar dökülmüştü. Kitabın isminin tam da bu ana uymuş olması hayretlik vericiydi.

  ''Evet,'' diye geveledim lafı ağzımda. Onun da okuduğunu hiç düşünmemiştim şu ana kadar.

  ''Rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz..''

  ''Ve uykuyla çevrilidir küçücük hayatımız..'' diye tamamladım alıntısını. Alıntı ezberleyen tek insan olmadığıma sevinmiştim.

  Birkaç dakika daha Shakespeare oyunlarından bahsettikten sonra dinmeye yakın olan fırtınaya baktım. Şimşek kesilmişti ve rüzgar, Seoul sokaklarından hıncını almaya son vermişti. Birkaç dakika daha emin olmak için oturma odasının camından dışarısını izledim. Yağmurun çiselemesi kesilmese de ortalık eskisine göre durulmuştu. Amira'ya dönüp artık yatağına gitmesini söyleyecekken bir şey omzuma baskı yaptı. Bu Amira'nın kafasından başka bir şey değildi. Tam onu sakince koltuğa yerleştirecek iken kafası yavaşça öne doğru kaydı ve bağdaş kurduğum ayaklarıma düştü. Harika, tek kelimeyle harika! Şu andan itibaren onu uyandırmadan düzeltmemin imkanı yoktu.

  Bir süre daha sakinleşmiş sokakları izledikten sonra -tabiri caizse- kucağımda uyuyan kıza baktım. Bu yüzden ilk etkilenişim değildi. Başımı koltuğun üstüne yasladım ve düşünmeye başladım. İşler kontrolümden çıkmaya başlıyordu. 

  Ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.


  Jung bakış açısı


  Elime geçirdiğim bir günlük bile yokken evi terk etmek zorunda kalmak bir yana, Essy'e çaktırmamak için kırk takla atmam gerekmişti. Doğru, Essy'i yanıma çekme planım işe yaramıştı; ancak  Essy ve Amira arasını düzeltmem gerekiyordu. Yoksa benim için koz olmaktan çıkacaktı. Apartman dairesinde koltukta otururken Essy'e mesaj atmasını istedim. Onun da arkadaşını geri istediğini düşünüyordum bir yandan da.

  Mesajı yolladıktan sonra omzuma başını koyup rahat bir pozisyona geçti. Ben de sesimi çıkarmayarak gözlerimi kapadım. Benim sevgili Choi'm, seni ne kadar özlediğimi bilemezdin. O aptal turuncu kafanın cezasını çekmesi gerekiyordu, fazla bile beklemiştim. Sonraki adımımı düşünürken gözlerim yavaşça kapandı.


*Dabbe: Türk yapımı korku filmi serisi.

*Fırtına: Fırtına, (İngilizce özgün adı: The Tempest) William Shakespeare'in beş perdeden oluşan, trajik-komik hatta fantastik, oyunlarından biridir.


Y/N: Olaylar karışacak mı ne. Oylamayı unutmayın lütfen! (:

 



orada bir seoul var uzaktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin