Düzen, Erdemlerin En İyisidir. Sanırım..

630 69 4
                                    

''Üzgünüm.'' dedi fısıltıyla, ancak yağmur sesini bastıramamıştı. Saçları tamamen ıslanmış ve o güzelim gözlerini kapamaktaydı, şu an yere bakan gözlerini.. Kim bilir, belki de utancından kaldıramamıştı kafasını? Boğazım düğümlenmişti ve nefes alamıyordum. Bunu bana nasıl yapardı?

''Lütfen..'' diyebildim boğazımdaki acı yüzünden. Gözlerim çoktan dolmuş ve göz yaşlarım akmamak için mücadele veriyorlardı. Soğuk havaya ve yağmura aldırış etmedim. Ellerimden öylece kayıp gitmesine izin veremezdim. O ise bir kere bile olsa kafasını kaldırıp bakmamıştı. Arkasını döndü ve ayakkabılarının suda çıkardığı ses eşliğinde benden uzaklaşmaya başladı. Beni bırakmasına izin verecek miydim? Turuncu saçlarına arkadan baktım. İçimdeki duyguları tarif etmeye kelimeler yetmiyordu. Göz yaşlarım yağmur damlalarıyla karışmaya başlayınca birden içimdeki savaş sona erdi ve ona doğru koşmaya başladım. Çok tuhaf, bir türlü yetişemiyordum. O, tanıdığımız sokağın dar yolunda gittikçe benden uzaklaşırken sanki ben hep yerimde sayıyordum. Son bir kez elimi ona doğru uzattım.

''Yoongi!''

''Yoongi!''

Kendime geldiğimde elim aynı rüyamdaki gibi öne doğru uzatıyordum. Birden ölmeyi istedim. Cidden, biri beni bıçaklayabilir miydi? O aptal rüyada onu neden bu kadar umursadığımı -kusmak üzereyim- bilmiyordum, ama şu anki durumu tarif edemezdim sanırım. Rüyanın etkisiyle elimi uzatıp Yoongi diye bağırmam bir yana, bir de o aptalın üstüne çıkmıştım. Kafamı aşağı çevirdiğimde göz göze geldik. Daha çok Üstümde ne halt ediyorsun? dermiş gibi bakıyordu. Harbi, üstünde ne halt ediyordum? Sağa doğru yuvarlandım. A-oh, yanlış yön. Doğruca soğuk zemini boyladım ancak elimle siper etmeyi akıl edebilmiştim, böylece beyin kanaması yerine bir kırık ile atlatabilirdim. Sanırım..

''Ah!'' diye bağırırken bir yandan da yerde yuvarlanıyordum. Bu kadar salak olduğuma ben bile inanamamıştım. Bu sırada Yoongi yatakta doğrulmuş ve oturduğu yerden bana bakıyordu. Eteğimin tahmin ettiğimden daha çok açıldığını görünce birden bacaklarımı kapadım ve acıyan kolumu tutarken ben de aynı şekilde ona baktım.

Homurdandı. ''Güzel çamaşır.''

Aksi şeytan.

Tam söze girecekken birden suratını her zaman yaptığı gibi buruşturdu ve tek kaşını kaldırarak etrafına baktı. Olayları kafasında toparlamaya çalışıyor gibiydi. Ensesini kaşıdıktan sonra kendi kendine bir daha bu kadar içmeyeceği hakkında homurdandı ve topu bana attı.

''Söyle bakalım, burada ne yapıyoruz bayan-adam-kaçıran?

Bir kere daha, hay aksi şeytan..

''Buna inanmalı mıyım?'' dedi kollarını birleştirmiş bir şekilde yatakta otururken.

''Seni sokağın ortasında da bırakabilirdim.'' dedim koltukta otururken. Onun yüzünden bir günüm heba olmuştu. Gerçi öncesinde de çok eğleniyor değildim, ama konumuz bu değil. Ona olanları anlatmıştım, her ne kadar gerçek değilmiş gibi dursa da başımızdan geçenler bunlardı. Onu sokağın ortasında bulmuş ve buraya kadar taşımıştım. Otelin neden bu kadar ucuz olduğunu dahi bilmiyordum. Omuz silktim.

''Kore gibi pahalı bir yerde bu kadar ucuz bir otel bulduğum için şanslı olmalısın.'' dedim ayağı kalkarken. Eteğimdeki tozları silkeledim ve neden hala cevap vermediğini merak ederek suratına baktım. Dümdüz gözlerimin içine bakıyordu, ve birden gülmeye başladı. Yani öyle böyle değil, bildiğimiz anlamda kahkahalara boğuldu. Gülerken bu kadar sevimli gözüktüğünü bilmiyordum, gözleri kısılmış ve şey.. sevimliydi? Ah, ne diyorum ya ben? Kafamı hızlıca sağa sola salladım.

''Cidden..'' dedi gözlerinden yaşı silerken. ''Burası için çok masumsun. Her neyse, bilmesen daha iyi.'' dedi ve gece çıkardığım şapkasını giyerek yanıma geldi. Bir şey söyleyecek gibi duruyordu, belki de beni yine aşağılayacaktı.

''Şey.. Dün beni sokağın ortasında bırakmadığın için teşekkür ederim.'' dedi gözlerimin içine bakar. Birden aramızdaki mesafe çok az gözükmüştü ve nefesi suratıma değiyordu. Elimi göğsüne koyup onu çaktırmadan iterken ''Hey, bilirsin. Ben iyi bir kızım.'' demeye çalıştım ve bir yandan da sahte gülümsememi takınmıştım. Bulunduğumuz yere bakılırsa hiç böyle yanlış anlaşılmalara gerek yoktu. Bir dahakine bana hatırlatın, çünkü benden cidden iyi oyuncu olmazdı.

''Bu arada saat kaç?'' diye sordum toparlamaya çalışarak.

''Altı kırk beş, neden sordun ki?'' dedi kolundaki saate bakarak. Gözlerimi ondan yana çevirdim. Bir, iki, üç. İkimiz de eş zamanlı olarak bağırmadan önce tam üç saniye saymıştım.

''Okul!''

Geçen gecenin ilerleyen saatleri, Jung'un Bakış Açısı

Sonunda klube girdiğimde dikkatimi hemen Essy çekti. Kalabalığın içinde adeta parlıyordu ve kendini tamamen dansın akışına bırakmıştı. Ama Amira orada değildi, neden? Essy'e kesinlikle yanına Amira'yı da almasını söylemiştim. Yoksa bu aptal kız unutmuş muydu? Kalabalığı yararak ilerledim ve sonunda yanına ulaştığımda kulağına eğilip ''Amira'nın da geleceğini sanıyordum?'' dedim.

Beni fark ettiğinde kafasını kaldırdı ve koca bir gülümseme suratına yayıldı. ''Hey, tatlım. Sanırım Amira'nın işi çıktı. Her neyse, gel dans edelim.'' diyerek beni de kendisinin yanına çekti ve dans etmeye devam etti. Amira'nın gözünü korkutma işi başka zamana kalmıştı sanırım ve teknik olarak nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bende omuzlarımı silktim. En azından güzel bir kızla klupte dans ediyordum. Ancak kafam hep bu meseledeydi. Yoongi asla bu işten paçasını yırtamayacaktı. Çünkü benim kız arkadaşıma yaptıklarını ben de onunkine yapacaktım. Kendini buna hazırlasa iyi ederdi.

Okul aklımıza geldiğinde ikimiz de korkudan ne yapacağımızı şaşırmıştık. Üniformalarımızı almak için ikimizin de vakti yoktu, ancak müdürün odasındayken müdür bir de ikimizin de bir daha devamsızlık yapmamamız gerektiğini belirtmişti. Kapıdan aynı anda çıkmaya çalışınca resmen sıkışmıştık.

''Çekil şuradan turuncu kafa.'' diyerek onu ittim. Arkamdan aynı şekilde geldi ve ''Bana turuncu kafa deme ukala kız.'' dedi. Merdivenlerden paldır küldür inerken nerede olduğumuzu hiçbir şekilde umursamıyorduk. Girişe yaklaştığımızda gözlüklü adam kafasını kaldırıp bize baktı.

''Ödemeniz gereken miktar-''

Gazetesinin üstüne yeteri miktarda fırlattım ve kapıdan çıkarken ''Üstü kalsın!'' diye bağırdım. Muhtemelen arkamızdan derin bir nefes vermiş ve gençliğin nereye doğru gittiğini düşünmüştür, her neyse. Şu an yapmamız gereken önemli bir görev vardı: Okula yetişmek..

Yoongi'nin Bakış Açısı

''Hadisene, ukala!'' diye bağırdım arkamdaki soluklanan kıza. Onu beklemeyebilirdim ve okula kendim de koşabilirdim, ama bunca insanın içinde tek başıma koşmaktansa benimle koşan birinin olması rezil olma seviyemi düşürür diye düşünmüştüm.

''Beklesene...be.'' dedi ve ellerini dizine koyup sık sık nefes alıp vermeye başladı. İç geçirdim. Niye böyle şeylerle uğraşmak zorundaydım ki? Gerçi biraz şaşırmıştım, dün ne olduğunu pek hatırlamıyordum açıkçası. Sadece.. Benim için fazla duygu yüklü bir günün yıl dönümüydü. Bugün onunla tanıştığımız ilk günün yıl dönümüydü. Ah.. Belli ki içkiye kendimi fazla kaptırmıştım. Ancak şu an bunları düşünmek istemiyordum. Başım zaten çatlıyordu ve sabah bir otel odasında güzel bir kızla uyanınca kafam hepten gitmiş olmalıydı. Birden ne dediğimin farkına varınca hızlıca kafamı salladım. Saçmalama Yoongi diye geçirdim içimden.

Sonra gerisin geri gittim ve dinlenen kızın elinden tuttuğum gibi koşmaya başladım. Geç kalmak üzereydik.

''Şunu yapmayı keser misin?!'' diye bağırdı arkamdan. Duymamazlıktan geldim. Şu sıralar bu kız karşıma çıkıp duruyordu, sanki birileri benimle oyun oynuyormuş gibi. Ancak nedense ona karşı bir sorumluluk hissediyordum. Bir de Jung'un onunla uğraştığı düşünülünce..

Jung.

Amira'yı kesinlikle ondan uzak tutmalıydım. Ancak asıl sorun şuydu, nasıl?


orada bir seoul var uzaktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin