Gözlerimi açmaya çalışıyorken ağzımdaki garip tadı yok saydım. Zorla araladığım gözlerimle etrafı algılamaya çalıştım. Geçici yatağımda yatmaktaydım.
Kurumuş dudaklarımı yaladım ve doğrulmaya çalıştım, pek beceremedim ama sonunda üst gövdemi biraz kaldırabilmiştim. Elimi başıma götürürken yanda bulunan komidinin üstünde bir tepsi dikkatimi çekti. Üstünde bir bardak su duruyordu ve kenarında küçük ve düzenli bir el yazısıyla yazılmış bir kağıt iliştirilmişti.
Bu gerçekten de su, ancak bunu tek dikişte içme. Yavaş içersen daha sağlıklı olur, çabuk ayılırsın. Kahvaltı mutfakta.
Bu yaptığı şey çok hoş olabilirdi ama neden yapmıştı? Ben neden yatakta yatıyordum yahu? İç geçirip suyu dikkatli içmeye çabalayarak yudumladım ve o anda aklıma geldi. dün de bayağı susamıştım, sonra ne olmuştu?
Bir ara uçuyormuş gibi hissettiğimi hatırlıyorum ve burnuma gelen güzel koku da aklıma kazınmış gibiydi.
Üstümdeki yorganı yavaşça çekip mutfağa doğru hareketlendim. Çünkü midem kazınıyordu. Hafif baş dönmesi ve kusma isteğiyle mutfağa girdiğimde gerçekten de bir kahvaltının hazır olduğunu gördüm.
Gerçekten duygulanmıştım. O turuncu saçlı umursamaz yaratığın böyle bir şey yapacağı kimin aklına gelirdi?
Orada da bir not görünce elime aldım sarı kağıdı.
Bugün dinlen istersen, hocalara hasta olduğunu söylerim.
Dudağımda hafif gülümsemeyle kağıda bir süre baktım ve yerine bırakırken arkada da bir şey yazdığını fark ettim.
Ya da canı istemediği için gelmedi derim, senin gibi bir Usagi neden umurumda olsun? Yemeği dökeyim deme.
Tabii ya, işte bu ondan beklenebilecek bir yazıydı. Yine de kocaman sırıtmamla birlikte yemeğe dalmama engel olamamıştı.
---
"Müdür hasta olduğuna inanmamış gibi, gerçi yine de izin vermiş gibi görünüyor," diye telefonu açtı Yoongi.
"Sana da merhaba," diye üsteledim.
"Her neyse."
"Bu arada kahvaltı için teşekkürler, yapmamı istediğin bir şey va-"
"Yoğurt," dedi birden. "Meyveli yoğurt."
Gizlice yediğini biliyordum! Sinsice, beni görememesine rağmen gülümsedim ve "Pekala," dedim.
Telefonu kapattıktan sonra biraz daha televizyonda takıldım. Okulun dağılmasına tahmini bir saat olduğunu düşünmekteydim. Esnedim ve televizyonu kapatmaya yeltenmeden yerimden kalktım ve üstüme bir şey almak için geçici odama yöneldim. Hırkam yine kendiliğinden üstümden çıkmışa benziyordu.
Telefon ve biraz da parayı cebime tıkıştırdıktan sonra hala yerinde olmayan kafamla nasıl o kadar alkolü içtiğim hakkında kendimle tartışıyordum.
Bende anahtar var mıydı? Ufak çaplı bir araştırmadan sonra tezgahın üstünde gördüğüm -yedek- anahtarı kaptım ve kapıyı arkamdan yavaşça çekerek kapattım.
Islak yollarda paytak paytak yürürken takip edildiğimi fark etmemiştim. Ya da benim de kafayı yemem mümkündü. Yakınlarda market arayarak harcanan zamanımı, yoğurt bulma çabam da eklenince silüetini gördüğüm adamı tamamen unutmuştum.Parayı kasiyere ödedikten sonra adımlarımı daha da sıklaştırarak aynı yolu yürümeye başladım.
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...