Evde Tek Başına

643 67 4
                                    

  Karnımın gurultusuna daha fazla katlanamayınca ayaküstü bir şeyler yemeye karar vermiştim. Elimde tuttuğum sıcak kreple birlikte yürümeye başladım. Sokaklar artık her ne kadar tanıdık gelse de düşüncelerim yüzünden etrafta olanların farkında değildim. Öyle ki karşıdan karşıya geçtiğim sırada arabalara yanan yeşil ışığa dikkat etmemiştim ve kafamı çevirdiğimde onlarca arabanın üstüme doğru geldiğini fark ettim. 

  ''Dikkat et!'' diye bağırdı biri arkamdan ve beni geri çekip yoldan aldı. Birkaç saniye durup arabaların hızla önümden geçmesini izledim. Arkama bakıp beni yoldan çeken kişiye baktım.

  ''Yardımına ihtiyacım yoktu.'' dedim silkinip omzumdaki elinden kurtulmaya çalışırken. 

  ''Evet, eğer karşı tarafa gitmek istiyorsan..'' dedi ceketini düzeltirken. Her zamanki deri ceketini giymişti, onunla uyuduğuna yemin edebilirdim. Sonunda doğru yeşil ışık bizim için yandığında karşıya geçmeye başladım. Yanımdan yürüdüğünü fark edebiliyordum. Acaba bu konuyu onunla konuşsa mıydım?

  ''Işıklara dikkat edemeyecek kadar ne düşünüyordun?'' diye soru yöneltince beni şaşırttı. Sıcak krepten bir ısırık aldım. Tadını dahi alamadığım şeyi çiğnerken yüzüne baktım. Benden bir yanıt beklediği aşikardı. Sonra tekrar önüme baktım ve sessiz kalmaya karar verdim. En iyisi şimdi hiçbir şey söylememekti. Krepi ona doğru uzattım: ''İstiyor musun?''

  ''Olur.'' dedi ve tek elini ceketinin cebinden çıkarıp krepe uzandı. Daha sonra büyük bir park alanına gelmiştik. Güzel bir ortamdı, Seoul'un bir beton yığını olduğunu düşünürsek tam kafa dinlemelik bir yere benziyordu. Bir banka oturdum ve ayaklarımı uzattım. Yoongi gelip yanıma otururken çoktan yemeği bitirdiğini fark ettim. Kafamı eğip hafifçe gülümsedim. Yemeği çok seviyor olmalıydı, ama buna rağmen nasıl bu kadar zayıf olduğunu merak da etmiyor değildim.

  ''Sanırım, bugün..'' diye fısıldadım. Kafasını çevirip yüzüme baktı. 

  ''Değerli birini kaybettim.'' diye devam ettim sözüme. Saçlarımın yüzüme düşüp üzgün suratımı kapatmasına izin verdim. Her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım. Essy'i nasıl geri kazanabilirdim ki?

  Elini deri ceketinin cebinden çıkardı ve yavaşça kaldırıp saçımın birkaç telini kulağımın arkasına attı. Normalde bu hareketi yapsaydı çıldırmış bir maymun gibi üstüne atlar ve saçlarını yolardım, ancak dolmuş olan gözlerimi görmemesi için yüzümü kaldıramıyordum. Bugün şanslı günündeydi.

  ''Şu takip ettiğimiz kız olmasın?'' dedi. Tam on ikiden vurunca kafamı kaldırıp ona baktım. Ah, olamaz. Unutmuştum.

  Kafasını geri atıp güldü: ''Ağlıyor musun?''

  Elimi kaldırıp şakaklarıma masaj yaptım. ''Rüyanda görürsün, aptal Ichigo.'' dedim gözlerimi çaktırmadan silerken. ''Sadece, onun yanlış kişilerin elinde olduğunu düşünüyorum ve.. Ve senin de yardımın gerekiyor.''

  Uzaktaki parkta oynayan çocuklara baktı. ''Neden yardımıma ihtiyacın var?''

  ''Jung.'' diye fısıldadım.

  Kaşını kaldırdı. ''Onun adını anma.'' dedi kızmış bir ifadeyle.

  ''En yakın arkadaşımla çıkıyor. Ve Essy'e ondan ayrılması gerektiğini söylediğimde bana bağırdı ve muhtemelen evi terk edip onunla yaşayacak.'' dedim tek seferde bitirerek. Zaten olan olmuştu, değil mi?

  Yüzündeki ifadeyi görmek için döndüğümde ağzı açık ve kaşları kalkmış bir halde bana bakıyordu. Her ne kadar üzgün bir hal içinde olsam bile beni güldürmeye yetmişti. ''O nasıl bir bakış?'' dedim gülümserken.

orada bir seoul var uzaktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin