Hizmetçi kıyafeti giymiş sıradan bir gençseniz, kesinlikle korku evine girmenizi tavsiye etmiyorum.
Öğle güneşi tepemizde yükselirken korku evine doğru ilerlemekteydim. İş başı yapmadan önce belki biraz eğleniriz düşüncesi ile -tamamen Haneul'un baskısı- korku evine girmeye karar vermiştik.
''Peki neden bunu bu kostümlerle yapmak zorundayız?'' diye kendi kendime söylendim eteğimi dal parçalarından kurtarmaya çalışırken. Gelirken birkaç öğrencinin yanlışlıkla bana çarpması sonucunda dikenli çalılara doğru uçuşa geçmiş olmalıydım, ne var ki Yoongi son anda durumun farkına varmış ve kolumdan tutmuştu. Olan ise tamamen kostümün etek kısmına olmuştu.
''İnan bana,'' dedi kafasındaki garip nesne -sanırım bir şapka- ile oynarken, ''ben de pek memnun sayılmam.''
Girişteki Marilyn Monroe bize bir çeşit kağıt uzattı ve ardından ekledi: ''İçeride bulunan cadıya imzalatmanız lazım. Böylece çıkışta ödüllerimizden yararlanabilirsiniz.''
Ya, tabii. Cadı. Ben neden düşünememiştim?
Kızın kanlı elbisesini süzerken alt sınıflardan olup olamayacağını düşünmekteydim. Muhtemelen öyleydi de. Kafa salladıktan sonra kalın ve hiçbir ışık geçirmemek üzere yemin etmiş gibi duran siyah perdeyi zorlukla kaldırdım ve loş ortama adımımı attım.
Perde arkamızdan kapanınca birden ortamın ağır havası yüzümüze çarptı.
Yoongi bir ıslık çaldı.
Bence ıslık için geçerli bir nedeni vardı. Uzun koridor siyah beyaz, mutfak zemini karolarıyla döşenmişti ancak etkileyici olan şey bunun başarılı bir şekilde eskitilmiş olarak yapılmasıydı. Duvarlar bordo diye tahmin ettiğim renk ile boyanmıştı ancan tavandan akan bir sıvı yüzünden renkleri solmuş gözüküyordu.
''Zombi Monroe aşkına, bunu bir korku yönetmeninin setinden çalmadıklarına emin miyiz?'' dedim yavaş yavaş sallanan küçük lambaya bakarken.
''Oldukça başarılı,'' demekle yetindi Yoongi.
Koridorun sonunda bir yol ayrımı vardı. İki taraf da anladığım kadarıyla karanlık ve yine ıssız bir yere açılıyordu. Yani filmlerdeki gibi 'Hey, bu koridorun sonunda ışık var. Bizi çıkışa götürüyor olmalı' saçmalığı yoktu.
''Pekala,'' dedim elimi öne doğru uzatarak. ''Taş-kağıt-makas. Ben sol diyorum.''
Anlamadığım bir şeye gülerken o da elini öne uzattı.
---
''Kesinlikle sol tarafa gitmeliydik,'' dedim tepeden sarkan yapay olduğunu umduğum örümceği kış kışlarken.
''Şanssız günündesin,'' dedi ellerini kumaş pantolonunun ceplerine sokmuş vaziyetteyken. Pekala, o kazanmıştı.
''Ayrıca,'' dedim birden durarak. Az kalsın bana çarpıyordu ama son anda kendisini geri çekti. Ondan tarafa dönerek, ''Neden önden sen gitmiyorsun Bay Şanslı? Zombi kızın cebine bir kibrit sıkıştırdığını pekâlâ gördüm, o zaman aydınlat yolumuzu,'' diyerek ellerimi abartılı bir şekilde havaya kaldırdım.
Omuz silkmekle yetinde, kibritin yetersiz ışığında genişçe bir odaya açılan koridorun sonuna gelmiştik.
''Amira, sakın kıpırdama,'' dedi Yoongi fısıltıyla. Sırtından dolayı bir şey göremiyordum ama oldukça meraklanmıştım.
''Şunu iki dakika tut ve yerinden ayrılma,'' diyerek kibriti elime tutuşturdu. Ağzımı açamadan karanlığın içinde kaybolmuştu. Neredeyse bitmekte olan kibrite baktım, terliyor muydum yoksa? Dışarıdaki soğuğa rağmen mi? Biraz korkmaya başladığımı itiraf etmeliydim.
''Yoongi, ne yapıyorsan çabuk olur musun?'' diye seslendim karanlığa doğru. Birkaç tıkırtı sesinden başka yanıt alamadım. Bu kadarı da fazlaydı. Tekrardan daha yüksek bir sesle bağırmak için ağzımı açtığımda omzumda bir elin varlığını hissettim. Ancak ben daha kafamı çevirmeden kibrit sönmüştü.
Benim kulaklarımı bile rahatsız eden bir çığlık atarak geriye doğru kaçmaya çalışsam da ayağım son anda bir şeye takıldı ve örümcek ağlarıyla kaplı olduğunu hissettiğim yumuşak bir şeyin üstüne düştüm. Neden gizli geçitler sadece filmlerde kalmıyordu? Altımda harekete geçen mekanizmayı hissetsem de, kötü bir şekilde düştüğümden dolayı kalkamamıştım. Bu da, gizli kapının açılması ve akabinde benim bodrum katına doğru bir kaydırakla son sürat gitmemle sonuçlanmıştı.
Sert zemine kıç üstü oturduğumda Türkçe bir küfür savurdum. Kibriti o hengamede bir yerlere fırlatmış olmalıydım çünkü elimde değildi. O eli hâlâ omzumda hissediyordum sanki. Arkamı döndüğümde bir tablo gördüm. Demek tabloların arkasında başka yerlere açılan yollar veya kapılar vardı. Harika.
''Sizce de bu kadarı sıradan bir lise için fazla olmamış mı çocuklar,'' diye fısıldadım ayağı kalkmaya çalışırken. Buradan çıktığımda -ki umarım çıkabilirim-, tamamen Yoongi'yi suçlayacaktım.
Diğer koridorlara oranla daha aydınlık bir koridordaydım ve bu sefer yer koyu meşe fayanslarla kaplıydı. Duvarlarda seyrek asılmış olan gaz lambalarından birini aldım ve koridorda ilerlemeye başladım.
Ve dediğim gibi, hizmetçi kıyafeti giymiş sıradan bir gençseniz, uzun ve karanlık koridorlara da girmenizi tavsiye etmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanficSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...