Daha Önce Görülmemiş

539 66 12
                                    

  Birbirimizle vedalaştıktan sonra -yani en azından o bana el sallamıştı, ben de heykel gibi dikilmiştim- ters yönlere doğru gitmeye başladık. Son söylediği sözlerle beynimden vurulmuşa dönmüştüm, gerçi bunu akıl edememeyi de aptallığıma yordum.

  Teyzemin evine doğru giderken canımı sıkan birkaç sorun peşimi bırakmıyordu. Bir çeşit gençlik romanındaki aptal ana karaktere benzememek için acilen birileriyle konuşmam gerekiyordu. ama kimle? Essy'le konuşsam bile beni dinleyeceğini sanmıyordum. 

  Her şeyi elime yüzüme bulaştırmakla kalmamış kendi evimden de korkar olmuştum. Teyzemlerin olduğu sokağa girdiğimde güneş çoktan batmıştı. Hızlıca evlerine doğru yürüdüm ve açık renkteki ahşap kapıya üç kere vurdum. Kimse bakmadı.

  Demek bugün Hadi Amira'yı Delirtelim günüydü, öyle mi? 

  Bir keresinde teyzem evde olmadığında bana nereye bakmam gerektiğini söylemişti. Ancak çok bir şey umut etmenize gerek yok, çünkü paspasın altından bahsediyordu. Üstünde Hoş Geldiniz yazan ve uzaktan bakınca bile sizi rahatsız etmeye yeten paspaslardan bahsediyorum. 

  Azıcık kaldırmam ile yapışkanlı sarı kağıdı görmem bir oldu. Ellerimdeki tozu silkeleyip kağıdı aldım.

  Tatlım, birkaç günlük iş gezisine çıkan eniştene eşlik edeceğim. Çok ani olduğu için seninle konuşamadık, ama bir dahaki sefere kesinlikle seni de götüreceğiz! 

-Seni seven teyzen XOXO


  Birkaç dakika kadar kağıda boş gözle bakmış olmalıyım ki kendime geldiğimde bacaklarımı hissetmiyordum. Neden burada geceler soğuk olmak zorundaydı sanki? Paspası düzelttikten sonra (O iğrenç sert yüzeyi de hissetmiştim!) gerisin geri sokağa çıktım ve şimdi ne yapmam gerektiğini düşündüm. Sokakta mı yatacaktım? Seoul sokaklarının çoğunun güvenli olduğunu biliyordum ama bu kadarı da fazlaydı. Ve ayrıca Essy olmadan o eve adım atmayı da düşünmüyordum. Şimdi ne yapacaktım?

  Çaresizlik içinde tekrar teyzemlerin evine döndüm ve basamaklara oturdum. Bahçe biraz büyüktü ve ağaçlar da beni engelliyor gibiydi, yani burada uyumamın sakıncası yoktu. Teyzemde kalırım diye tüm gerekli eşyalarımı (Cüzdan, telefon, birkaç yedek kıyafet) çantama doluşturmuştum ancak şu an hiç de tüm paramı otele verecekmiş gibi hissetmiyordum. 

  Ellerimle dizlerime sarıldım ve gecenin çökmesini yarı açık gözlerimle bekledim. Saat çoktan sekizi geçmişti.


---

  Uyuyakalmıştım. 

  Beni uyandıran her ne ise görmemezlikten geldim ve boynumu ağrıtan ama bir o kadar da rahat uyku pozisyonuma geri döndüm.

  ''Amira?''

  Gözlerim birden açıldı. Sonra nerede olduğum aklıma geldi. Hala basamaklarda oturuyordum ve hava daha da kararmış gözüküyordu. Boynumu ovuşturdum ve sesin geldiği yere baktım. Elinde orta boylu bir kutu tutan Yoongi şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Sonra yine normal yüz ifadesine döndü, alaycı olandan bahsediyordum.

  ''En azından evin içine girebilirdin,'' Kutuyla basamaklardan çıktı ve kapıyı çaldı. Ben ise gözlerimi devirmekle yetindim, bunu pekala ben de düşünmüştüm. Kimse kapıya bakmayınca ona sesli bir şekilde notu okudum. Homurdanmaya benzer bir ses çıkardı ve kutuyu bırakıp yanıma oturdu.

  Cırcır böceklerinin sesi etrafı doldururken bir süre öyle oturduk. Sonra ilk o konuşmaya başladı: ''Eve gitmekten korkuyorsun, değil mi?''

orada bir seoul var uzaktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin