Okulun bitmesine bir ders kala, biyoloji öğretmenimiz beni kenara çekip birkaç soru sormaya karar vermişti.
''Çalışma nasıl gidiyor Bayan Amira? Yoongi'de ilerleme görüyor musun?''
Çaktırmadan yutkundum. Finallere az zaman kaldığını biliyordum ancak çalıştırma meselesi tamamen aklımdan uçmuştu.
''Evet, yani şey.. Süper, oldukça zeki! Galiba..'' diyebildim sonlara doğru sesim azalırken. Her ne kadar şüpheci şekilde baksa da, sonra kafasını hafifçe sallayıp yanımdan ayrıldı. Ben de arkasından dil çıkarıp kimseler görmeden sınıfa doğrul ilerledim. Tenefüsün bitmesine az kalmıştı.
---
''Böylece bir gün daha bitti,'' dedi Essy yorgun bir ses tonuyla. Çantasını zorla taşıyormuş gibiydi. Jung'dan nasıl ayrıldığını sormamıştım, ayrılıp ayrılmadığını da bilmiyordum gerçi. Okul kapısından çıkarken girişteki ağaca yaslanmış Yoongi'yi gördüm. Bana bakıyordu.
''Aa bak Haneul beni çağırıyor, hadi gittim ben,'' dedi sinsi bir tonla Essy, yorgunluğu birden geçmişe benziyordu. Yanımdan hızlıca uzaklaşırken olduğum yerde durdum. Okul çantamın sapını fazla sıkmaktan ellerim karıncalanıyordu. Gözlerimi hiç ondan ayırmadan öylece durdum.
Onu öylece bırakıp gitmemi nasıl telafi edeceğimi bilmiyordum. Bu biraz da onun suçuydu.
İçimden birkaç saniye sayıp derin bir nefes aldım ve o tarafa yöneldim. Zaten çevrede kimsecikler kalmamıştı. Sessizce yanına gittim ve karşısında durdum. Hala aynı pozisyonda ağaca yaslanmıştı, elleri cebinde iken beni süzüyordu.
Birkaç saniye sonra kafasını yana çevirdi ve başka tarafa baktı.
''Ben..''
Sadece onu dinliyordum şu an. Hafif soğuk rüzgar saçlarımı savururken bekledim, ne diyeceğini bekledim.
''Sadece özür dilemek-''
''Yapma,'' dedim sözünü keserek. Kafasını benden tarafa çevirdi ve şaşkın bir şekilde yüzüme baktı. Soluğumu tuttum ve yavaşça verdim. Fevri davranan kişiliğimin nereye gittiğini bilmiyordum, ancak şu an realist ben konuşuyordu.
''Burada özür dilemesi gereken biri varsa, o da benim.''
Yaslandığı ağaçtan doğruldu ve tam karşımda dikildi. ''Hadi ama Amira, ne saçmalıyorsun sen?''
Gözleri yüzümde aradığı yanıtı bulmak için gezinirken sessiz kalmayı seçtim. Sabrı kalmamış gibi bir şeyler homurdandı. ''Öyle bir şey yapmamam gerekirdi, zaten en başından beri kötü bir seçim olduğunu biliyordum,'' dedi Yoongi gitmeye hazırlanırken.
Essy ile konuştuklarımız geldi aklıma. Ne olduğunu ben de pek bilmesem de, içim cesaretle doldu. Yoongi'nin bana bunu yapmasının bir nedeni vardı. Ve ben, ona karşı aynı duyguları beslemekteydim.
Bunu bana yaptırdığın için, dedim kendi kendime, senden nefret ediyorum Yoongi.
''Ben de,'' diye fısıldadım. Olduğu yerde dikildi Yoongi. Aslında orada durmasının hiçbir anlamı yoktu ama durdu ve konuşmamı bekledi.
''Ben de aynı duyguları besliyorum, aptal!''
Gözlerimin dolmaması için yukarı bakarken bir yandan da titreyen çenemi görmemesi için dişlerimi sıkıyordum. Biliyorum, şu an aptal gibi gözüken bendim, ancak bilirsiniz, itirafta bulunmak pek de kolay iş değildi.
Neredeyse ellerimle yüzümü kapayacaktım ama bundan vazgeçip geri geri yürümeye başladım. Arkamı dönüp koşmaya başladığımda çok az uzaklaşabilmiştim. Kollarını vücuduma dolamış olan Yoongi'nin ne ara koştuğunu bilmiyordum bile. Bana arkamdan sımsıkı sarılırken ''Ağlama, çok çirkin oluyorsun,'' diye fısıldadı Yoongi.
Burnuma dolan kendine has kokusunu içime çekerken ''En azından ben ağlarken çirkin oluyorum, Ichigo,'' diyebildim. Şu an kesinlikle burnum akıyordu. Neyse ki arkamda bulunmaktaydı.
Başını omzuma yaslarken artık duymaya alıştığım o sözleri fısıldadı;
''Bana Ichigo deme, aptal kız.''
---
? Bakış Açısı
''O pis batılıya nasıl gönlünü kaptırdın, hiç bilmiyorum,'' dedi sigarasının dumanını yukarı üflerken.
Dart okunu fırlatacakken durdum. Nişan aldıktan sonra fırlattım, on sekiz puandan vurmuştum. ''Eğer ona bir daha öyle hitap edersen, dart tahtası yerine okları sana atmaya başlarım,'' dedim pozisyonumu bozmadan.
Birkaç sene önce keşfettiğimiz kendi halinde depo, biz el attıktan sonra gizli üs haline gelmişti. Tamamen kendi zevkimize göre düzenlemiştik, açıkçası burası beni rahatlatıyordu. Tabii birkaç gıcık arkadaşın lafları keyfimi bozmasa, şu anda rahatlatabilirdi.
''O iğrenç şeyi yanımda içmemeni söyledim, Amira bu kokudan hoşlanmayabilir.''
Oturduğu koltuktan zıplayarak kalktı ve sigarayı ayağının altında söndürdükten sonra eğilip aldı. Köşede duran çöp kovasına fırlatırken, ''Amira şöyle, Amira böyle,'' dedi.
Yeni getirdiğim enerji içeceği kutusundan bir tane kapıp ona fırlattım. İkincisini de kendim açtım. ''Bu konuşmayı daha önce de yaptık,'' dedim masaya yaslanırken.
''Biliyorum, biliyorum,'' dedi ellerini ben masumum dermiş gibi kaldırırken.
''Ayrıca o pislik Jung'dan da kurtulmuş olduk,'' dedim kocaman bir yudum alırken. Babasının kim olduğunu öğrendiğimde zaten iş çoktan hallolmuştu. Tabii ki babasının kulağına oğlu hakkında birkaç şey öttükten sonra, adamın sinirlenmesi normaldi.
Keyifli bir şekilde telefonumu kurcalarken hatırlamadığım bir melodiyi mırıldanmaktaydım.
''Geriye sadece,'' dedim televizyondaki kanalı değiştirirken, ''Yoongi pisliği kalıyor.''
Y/N: Kısa bir bölüm olduğunun farkındayım ancak şu sıralar her şey üst üste gelmeye başladığından dolayı bu kadar yazabildim. En yakın zamanda toparlanıp güzel bölümler yazmaya devam edeceğim. Lütfen yeni bölümü beklemeyi unutmayın, hepiniz öpüldünüz canımlar. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...