Essy Bakış Açısı
En yakın arkadaşımı özlüyordum. Ne zamandır mesaj atmak istesem de bir türlü elim oraya gitmiyordu. Bunun nedeni ona hala dargın olmaktan kastım, bu kadar uzun süre onunla konuşmadığım için bana dargın hissedebileceğini düşünmemdi sanırım. Şimdi dönüp her her için özür dilesem fazla mı yüzsüzlük olurdu? Hiçbir şey anlamıyordum.
Jung'un isteği üzerine mesaj gönderince en azından bir vesile çıktı diye mesajı yollasam da neden böyle bir şey istediğini anlamamıştım. Şu sıralar onda da garip olan bir şey vardı. Bu meseleyi yarın konuşmak için aklıma not aldım ve uyumanın daha güzel bir fikir olabileceğini düşünerek gözlerimi yumdum. Sanırım bugün de kabus görecektim.
---
''Bugün okulun zorunlu olmaması oldukça ilginç.'' diye fısıldadım kendi kendime. Uzun bir uğraştan sonra kumandadan televizyonu nasıl açabileceğimi anlamıştım. Haber kanallarında şiddetli yağıştan dolayı okullara gidilmesinin zorunlu olmadığını duyduğumda az kalsın kumandayı elimden düşürüyordum.
''Hey, bunu duydun mu?'' diye bağırdım mutfakta iş yapan Yoongi'ye. Teknik olarak misafir ben olduğum için yemeği o üstlenmişti, ben de irdelememiştim.
''Muhtemelen bizim okulun hepsi gidiyordur.'' diye yanıtladı o da bıçak seslerinin arasından. Acaba ne doğruyordu, domates?
Sırt çantamdan günlük birkaç kıyafetimi üzerime geçirmek için geçici olarak kullandığım odaya gittim. Sabah gözlerimi kanepede açmıştım. Bunun nedeni sanırım fırtına dolayısıyla oralarda uyuyakalmamdandı. Böylece Bay Yoongi rahat rahat yatağında uyumuş olmalıydı. Üstüme bizim mahallenin -eski- butiğinden aldığım büyük boy beyaz bir uzun kollu geçirdim ve altıma da eski lisemde kulübünde oynadığım basketbol şortunu giydim. Dizlerimin altına kadar inen ve oldukça rahat bir alttan bahsediyorum, şort kısmına gelirsek.. Öyle alışılagelmiş olmalıydı.
Dişlerimi fırçalamak için banyoya gittiğimde duş almamın daha iyi bir karar olduğunu fark ettim. Ama o yaratık evdeyken asla olmayacak bir şeydi bu. İşimi bitirip elimi yüzümü yıkayınca kokuyu takip edip mutfağa doğru ilerledim. Yoksa bu gördüklerim-
''Daha ne kadar bakmayı bekliyorsun,'' Pirinç lapasını çubuk yardımıyla hızlı hareketlerle yemekte olan Yoongi'nin ağzından duyduklarım bunlardı. Genelde normal tarzda (Hani şu peynir, zeytin olandan bahsediyorum.) kahvaltı yaptığım için bu görüntüyle karşılaşmak beni şaşırtmıştı. O ise omuz silkmekle yetindi.
Karşısındaki sandalyeye otururken ''Yemek için teşekkürler.'' diye fısıldadım. Çubuk kullanmasını biliyordum bilmesine, sadece kahvaltıda pirinç lapası yemek.. Pek iç açıcı değildi. Ama sızlanacak da değildim,ailemden öğrendiğim gibi; önüme ne konulursa yiyecektim.
Yemeği topladıktan sonra canım enteresan bir şekilde meyveli yoğurt çekmişti. Biraz yalvardıktan sonra Yoongi'yi kendi evinden kovdum ve kendimi banyoya doğru sürükledim. O sırada telefonumun çalmasıyla çıkarmakta olduğum üstümü homurdanarak indirdim ve telefonuma koştum.
''Merhaba anne, seni sonra arasam-''
''Ne demek sonra arasam, okulda değil misin sen?'' dedi annemin uzaktan gelen belli belirsiz sesi. Muhtemelen yine mutfakta uğraşırken telefonu hoparlöre vermişti; bazen keşke bunu ona öğretmeseydim diyorum.
''Bugün okul kötü hava yüzünden iptal edildi, ben de Yoo-'' Hemen ağzımı kapadım. Az kalsın Yoongi diyeceğime inanamıyordum, bir de anneme karşı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
orada bir seoul var uzakta
FanfictionSevgi güçlü bir duygudur. Fazla olursa adına aşk derler, az olursa da nefret.. Bense, bu iki nokta arasında kalmış masum bir kurbandım. Katilim ise turuncu bir kabustu. Bu iki taraf arasında savrulan ben, acaba ne zaman dengemi kaybetip düşecektim...