"Soğuk mu?" Diye sorduğunda, kafamı olumsuz anlamda sallayıp hayranlıkla önümdeki manzarayı izledim, bütün Mardin ihtişamıyla gözlerimin önündeydi. Her yer turuncu renge bürünmüştü sanki, kocaman gülümseyip "kim derdi ki bu şehir imkansızlığın şehridir " dedim farkında olmadan.
"İmkansızlığın sehri..." dediğimi tekrar ettiğinde, bakışlarımı ona çevirdim, yesilleri öylece bana bakıyordu. Göz göze gelmemizle elimde olmadan titredim, öyle derin bakıyordu ki, sanki benim bile kendime söyleyemediklerimi o duyuyor gibiydi. Bu düşünce ister istemez rahatsız olmamı sağladı, fısıltıyla "neden öyle bakıyorsun?" Diye sordum, sanki biri bizi duysa yanlış anlayacakmış gibi hissettim.
Kafasını olumsuz anlamda sallayıp "hiç..." Dediğinde elimde olmadan kaşlarımı çattım, ne o bakışlarını çekti ne de ben..
Bu adamın yanında düzgün düşünemiyordum, sanki yanlış bir şey yapsam hersey mahvolacakmis gibi hissediyordum, tıpkı ince ipin ustunde yürüyen bir cambaz gibiydim.
Dengemi koruyarak yürüyordum, Tam bitiş çizgisine gelecekken onun bir hareketiyle tepe taklak aşağıya düşüyordum, canım yanıyordu ama o yinede kolumdan tutup beni tekrardan o ipin üstüne çıkarıyordu, ne pes etmeme izin veriyordu ne de kazanmama...
Saçıma dokunmasıyla birlikte, hızla elimde olmadan geri çekildim, bakışlarım eline kaydığında kanadını tuttuğu kelebeği gormemle gözlerim kocaman açıldı, kelebek kaçmak için var gücüyle çırpınıyordu ama o inatla bırakmamaya çalışıyordu, korkuyla "bıraksana kanadını koparı..." dememe kalmadan kelebek yerle bulustuğunda, şokla öylece yerdeki kelebeğe baktım.
Titreyen ellerimi yumruk yapıp sinirle "naptın!" Diye bağırdım elimde olmadan, ama o hiç etkilenmemiş gibi, kelebeğe bir an bile bakmayıp öylece gözlerimin içine baktı, alayla "ona benziyorsun..." Dediğinde anlamayarak kaşlarımı daha çok çattım.
"Onun gibisin, kurtulamayacağını bile bile çırpınıyorsun, etrafındaki güzellikleri görmek yerine gereksiz şeylerle uğraşıyorsun ama ne var ki sonun tıpkı o kelebek gibi olacak, sende bunun farkındasın o zaman neden hala uğraşıyorsun?" Diye sorduğunda, ağrıyan göğsümle birlikte yutkunmaya çalıştım.
Kafamı hafifçe yana yatırıp "eğer çırpınmasam sonunda senin gibi bir cani gelip kanadımı kendi elleriyle koparacak, en azından kanadım koparılacaksa da savaştığım, pes etmediğim için koparılsın..." dedim.
Hafifçe tebessüm edip "sonunu bile bile çabala o zaman Eyşan ADAR..." deyip beni yine yalnız bıraktı....
Sınırın geçmesine az kaldı, yavaş yavaş hikayeye tekrardan adapte olmaya başladım gibi umarım diğer hikayeler gibi güzel ilerleriz.
Oylamayanlar lütfen 5.BÖLÜM 'ü oylayabilir mi
Kendinize iyi bakın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFİTAP
Novela JuvenilElindeki ilacı daha fazla sıktı. Yavaş yavaş bilimcimin kapanmaya başladığını fark edebiliyordum. Işe yarayacakmış gibi üstümdeki elbisenin ilk iki düğmesini açıp hızla boynumu kavradım. Kıvranmamdan zevk alıyor gibiydi. Zorlukla ona baktığımda göz...