Bahçede oturuyorum. Her zaman aldığım o toprak ve ağaç kokusu yok. O kokuyu almak için gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kokuyu alamadım ama gözümü açtığımda karşımda, elinde uzaktan kumandalı kırmızı arabasıyla Kuzey duruyor.
-Bak, yine bozuldu arabam. Senin yüzünden. Sen bize geldiğinde hep bozuluyor.
Onun bu cümlesiyle aslında Kuzeylerin bahçesinde oturduğumu fark ettim.
-Özür dilerim, istersen tamir edeyim.
-İstemez, dedi arkasını dönüp.
Onun önünü döndüğü tarafta birkaç adam belirdi. Belgin teyze ve annemi tutup peşlerinden sürükleyerek evden çıkıyorlar. Belgin teyzenin karnı kocaman.
-Bırakın Belgin’i! Hiç mi acımanız yok hamile kadına!
Annem boğazı yırtılırcasına böyle bağırırken Kuzey’e baktım. Kısacık boyu, kıvırcık saçlarıyla dehşete düşmüş bir hâlde onlara bakıyor. Yerimden kalkıp boyu belime gelen Kuzey’i kucakladım.
-Gel buraya, sakın ses çıkarma.
Çalılıkların arasından bahçe boyunca koştum ve büyük bir ağacın tepesinde duran ağaç eve önce Kuzey’i çıkardım sonra kendim çıktım. Kuzey ise ben bunu yaparken yanımda debelenip duruyor.
-Bırak beni, anneme gideceğim.
-Dur, yoksa seni de götürürler.
-Bırak beni bırak!
Aniden beni ittiğinde ağaçtan aşağı düştüm. Yere çakılacakken görüntü kesildi. Bacaklarım refleks olarak hareket ettikten sonra karanlığa gözlerimi açtım. Hızlıca nefes alıp veriyorum. Komodinin üstündeki lambayı açtım. Telefonun düğmesine bastım, saat dört buçuk. Birkaç mesajın bildirimi ekrana düşmüş. Kilidi açıp baktım.
Ahu:
“Tamam tatlım, sen iyi misin?” 20.30
“Burada bir fotoğraf kalmış, bir de çanta. İstersen sabah gelip al.” 20.31
“Beni göreve çağırdılar, sabaha dönmemiş olurum. İnşallah anahtarın vardır.” 03.30
“Yoktur diye düşünüp bahçedeki köpek kulübesinin içindeki mama kabının altına koydum.” 03.38
“Lupin’i sabah yürüyüşe çıkarır mısın bir de? Evin içinde kilitli bırakmak zorunda kaldım.” 03.45
Ahu’yu yanıtladıktan sonra telefonu kapatıp sürahiden su doldurdum. Dinlene dinlene içerken boşluğu izledim. Bu anıyı uzun zamandır düşünmemeye çalışıyordum. Gel gör ki o anı beni bulmuştu. Bu saatten sonra uyuyamayacağımı düşündüğümden kalkıp üstümü değiştirdim. Kulaklığımı ve telefonumu alıp dışarı çıktım. Kapının önündeki kaldırıma oturdum. Şarkı listemi rastgele oynattım. Asla merak etmediğim melodi arka fonda oynarken önümdeki ağaçları seyrediyorum. Cebimde bir sigara olsa hiç durmaz, yakardım. Ama bana o bile yasaktı. Nedenini bilmediğim bir hayatı yaşarken; annemlerin, yine nedenini bilmediğim şekilde kaçırılışı, yine ama yine nedenini bilmediğim bir zamanda zihnimi doldurmuştu. Tanıdığım simalar yabancılaşmış, kişilikler benden uzaklaşmış, kalbimde yer edinmiş insanlar o yerlerde silikleşmişken bu kaldırımda oturuyorum. Yanağımda bilmediğim bir ıslaklık -belki yıllar ve yıpranmışlıklar onu da benden uzaklaştırmıştı- çeneme doğru kendine bir yol çizdi. Ben burada ne yapıyorum? Bütün bunların nedeni ne? Düşüncelerim bir başkasına fazlasıyla dağınık gelebilir ama uzaklardan gelen bir duygu, yaşadığım her saniyenin bir sonrakinin sebebi olduğunu bas bas bağırdığından düşüncelerimin bağlantısını kavrayabiliyorum. Annemlerin kaçırılışının da bendeki tüm bu duygu karmaşasına sebep olan Kuzey’in gelişiyle bir noktada kesiştiğini hissediyorum. Bütün bunların nedenini biliyorum, evet. Babam ile Kemal amcanın iş kurması. Hatta babam ile Kemal amcanın arkadaş olması. Onların karşılaşmasına neden olan insanlar ve mekânlar… Kelebek etkisi dedikleri şey gerçekten doğru. Saat beş. Kaldırımda oturmamın sorumlusu Kuzey’in kırmızı arabası. Onun bozulmasının sorumlusu da benim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burgonya
RomanceBir zamanlar bana onun geri döndüğünü söyleseler belki de ağlardım. Ama o, şimdi benim için bir yabancıdan farksız. Bugün geliyor... ●Argo dil ve küfür içerir.●