Gözlerimi araladığımda yerde oturup kucağına kedimi almış, onun mırıltıları eşliğinde kafasını okşamaktaydı. Başını kaldırıp bana baktı, sanki uyandığımı, daha doğrusu kendime geldiğimi hissetmiş gibi.
-İyi misin?
Tek elimin içiyle alnımı ovuşturdum.
-Ne oldu?
Kucağından inmek isteyen kediyi bırakmadan önce ayağa kalkıp camı kapadı. O camı kapatınca kollarımın üşüdüğünü fark ettim.
-Bayıldın, doktor geldi, kendine iyi bakmamışsın.
Kaşlarını çatarak konuştuktan sonra kediyi yere bıraktı.
-Sabah kahvaltı yaptın mı?
Kafamı iki yana salladım.
-Akşam ne yedin?
Kısık sesle konuştum, suçlu gibi hissettirdi,
-Dondurma.
Sorgudaymışım gibi sormaya devam etti,
-Kendini yoracak bir şey yaptın mı? Ne yaptın?
-Bisiklet sürdüm, Çekmeköy'e.
Yatağa yaklaştı, karşıma oturdu, derin bir nefes verdi.
-Ne yapıyorsun Lâl kendine?
-Özür dilerim, dedim. Kızmak istediğim kişi sen değildin. O yüzden beni umursuyormuş gibi yapmayı bırakabilirsin.
Bana sarıldı. Çam kokusunu burnumda hissettiğimde gözlerimi kapattım. Saçlarımı okşarken konuştu.
-Babamlar evini Behçet'ten öğrenmiş olmalı. Diğerlerinin casusluğunu bize yaptırıyorsa bizi de dinliyordur, diye fısıldadı. Annenin neden bizi mangala çağırdığını ben de anlamadım ama bir süre senin evine gitmesek senin için daha iyi olur sanırım. Ayrıca seni umursuyormuş gibi yapmıyorum. Hadi şimdi gel de bir şeyler ye.
Bana uzattığı büyük,sıcak elini sıkıca kavrayıp ayağa kalktım, kalkar kalkmaz gözlerim karardı. Bu yüzden yanımdaki güçlü kola daha da sıkı tutundum. Arkamızdan gelen küçük şeye zorlukla bakıp gülümsedim.
-Sen de mi acıktın?
Kuzey eğilip kucağına aldığında sevgiyle mırlamaya başlamıştı çoktan. İkimizi de kolları altına almış, sarıp sarmalamıştı. Hem gerçek hem de mecazen. Aşağı indiğimizde hava kararmıştı ve bahçedeki masada mutsuz bir Ahu, birbirleriyle sohbet eden Atlas ve Kaan, annem ve babam vardı. Kaan beni görünce gülümsemeyi bıraktı ve ciddiyetle yerinden kalkıp bana bir anahtar uzattı.
-Ne bu?
-Sen bayılmışın ya seni artiz bi velet aramış, motorunu kiralamışın. İlle de getirin demiş. Sonra işte Ahu senin çantadan anahtarları hacıladı, Atlas bana getirdi ,motor bilmiyomuş baytar kardeşim, beraber motoru buraya getirdik. Herife de konum attık sen gel taksi paranı biz vercez diye. Öyle gelip alcak bir iki saate.
-Eyvallah, dedim ve Kuzey'i bırakmadan anahtarı aldım.
Kaan geri oturduğunda onun yanında oturan babama kırgın bakışlar attım. Suratı düştü, önündeki çay bardağını tepesine dikti. Ona en uzak yer olan Ahu'nun yanına oturmak için Kuzey'i çekiştirdim. Beraber oturduğumuzda Kuzey, kedimi kucağıma bırakıp içeri gitti. Elinde bir tabak ve bir ekmekle geri geldi. Birkaç köfte, et ve tavuk olan tabağa baktıktan sonra Kuzey'i baktım.
-Hepsini yiyemem.
Tabaktan bir parça eti kesip eliyle kediye yedirmeye başladı,
-Onunla paylaş o zaman.
Kedi et parçasını masanın üstüne koyup gürültülü bir şekilde yerken tekrar tabağa ve koyu bir şekilde sohbete koyulmuş insanlara baktım. Midem bulanmaya ve başım dönmeye başladı. Gözlerim dolarken Kuzey'e döndüm yeniden.
-Yapamıyorum.
Kuzey biraz durup düşündükten sonra ortada duran meyvelerden bir muz alıp ucunu soydu. Eliyle minik bir parça kopardı.
-Elim pis değil, az önce yıkadım.
Gülümseyip eliyle bana uzattığı küçük muz parçasını yedim. Kedi beni bırakıp masanın üstüne çıktığında Kuzey'e biraz daha döndüm.
-Al bakalım, dedi muzu bana uzatarak.
Ben muzu küçük ısırırlarla yemeye çalışırken tabaktaki köfteleri bin parçaya böldü. Bir tanesini de etini bitirmiş kediye ikram etti. Uzunca süre muzu yedikten sonra nihayet bitirdim.
-İyisin değil mi, diye sordu.
Kafamı salladım. Ortadaki yarısı dolu sürahiden bana su dolduran Ahu'ya teşekkür ettim. Suyumu içtikten sonra bana küçük köfte parçası uzatan Kuzey'den çatalı aldım ve merakla bana bakan bakışlarına karşılık vererek küçük köfte parçasını yedim. Memnuniyetle bana baktı. Mide bulantım durdu.
-Sen at mat bakar mısın Dünya kardeş?
Atlas güldü,
-Bakarım tabii, atın mı var?
-Yok ama hayalim. Ben çok seviyom da at yarışı.
Herkes gülerken Ahu ters ters Kaan'a bakmayı tercih etti. Kuzey yeni bir köfte parçasını uzatttı, bu sefer çatalı elime almadan yedim. Çünkü ellerim kedi sevmekle meşgul.
-Ya ne zamandır konuşuyoruz da sen ne iş yapıyordun Kaan, diye sordu Atlas.
Sırayla gerilen Kuzey, Ahu ve anneme baktım. Annem niye gerildi?
-Karanlık işler peşindeyim, dedi Kaan gülerek.
Atlas anlamaz bir ifade ile ona baktı.
-Şaka şaka ben özel şoförüm kardeşim. Hani tekstilci bir aile var ya, tabii Beril Hanımlardan iyi olmasınlar, oğulları var Koray Aksoy. Onun şoförüyüm ben.
-Anladım, dedi Atlas gülümseyerek, Allah kolaylık versin. Ahu Hanımla nereden tanışıyorsunuz?
-Liseden, dedi Kaan teklemeden. Ne oldu bir sıkıntı mı var hocam?
-Yok, dedi Atlas içtenlikle, merak ettim.
Kuzey'in uzattığı bir köfteyi daha yedim. Ben fark etmeden tabaktaki köfteler bitmişti.
-Ben seni lisede hatırlamıyorum, dedim Kaan'a bakarak. Kaçıncı sınıftın sen?
Kaan gayet rahat, konuştu.
-Ahu 3.sınıfa geçerken sen yeni başlamıştın. Ben son sınıftım, dedi.
O kadar normal anlatmıştı ki sanırım gerçekti. Kollarımı ovuşturdum. Kuzey kulağıma eğildi.
-Üşüdün mü?
Başımla onu onayladım, içeri gitti.
-Ben başlarken sen mezun olmuşsun yani, dedim sanki anlamamışım gibi, saçma bir soruydu.
-Mezun olmadım ben, dedi Kaan buruk bir gülümsemeyle.
-Neyse okul okuyana da madalya takmıyorlar. Ben okudum da ne oldu, kıymetimi bilen mi var, dedim iğneleyici bir tonda. Masada dolanan kedimi kucağıma aldım. Kafasının üstünü, ensesini, kulaklarının arkasını kaşıdım. Küçücüktü ama kalbi vardı. Mutlu olduğunu, mutsuz olduğunu, üşüdüğünü anlardı. Omuzlarıma şal bırakan iki el görevlerini yerine getirdikten sonra masanın üstünde konumlandı. Sağımdaki mavi-yeşil gözlü, küçücük olmayan ama kalbi olan kocaman kediye baktım.
-Öyle, diyerek onayladı Kaan. Geçiniyoz çok şükür, bana yeter. Ama başkasına yeter mi bilemem, dedi Ahu'ya bakarak.
-Yeter yeter de tek dert karşındakinin okuyup okumaması değil ki, dedi Ahu uzun zaman sonra konuşmuştu. Hatta dert o değil.
Annem ve babam Atlas ile birlikte Kaan ve Ahu'ya bakarken kucağımda huysuzlaşan kediye baktım.
-Sıkıldın mı?
Aniden herkes sanki benim orada olduğumu yeni fark etmiş gibi bana döndü. Kediyi bırakıp diğerlerine hatırladığım gerçeği aniden söyledim.
-Kaan liseden beri Ahu'dan hoşlanıyormuş da ondan böyle konuşuyorlar. Ben de şimdi hatırladım onu.
Ahu delici bakışlarını bana doğrulttuğunda umursamazca Kuzey'e baktım.
-Polaris'i yürüyüşe çıkaralım mı? Ben çok sıkıldım buradan.
Kuzey babama baktı, babam başını sallayınca kolunu koluna girmem için centilmence uzattı. Birlikte yan eve giderken arkamızda garip bir ortam bıraktığını fark edip güldüm.
-Keyfin yerine geldi galiba, ortalığı karıştırıp gittin.
Omuz silktim.
-Ahu'ya iyilik yaptım ama farkında değil.
-Nasıl yani?
Dedikodu pozisyonumu alıp dünyada son dedikodu yapacağım insana olanları anlatmaya başladım.
-Bu Ahu önüne gelen her erkeği tavlamaya çalışıyor. Atlas'a da yaptı aynısını. Ama Atlas diğer erkekler gibi değil.
-Nasılmış diğer erkekler, dedi Kuzey gülümseyerek.
-Diğer erkekler, dedim çok ciddi bilimsel bir konuşma yapmaya hazırlanır gibi. Kolay kız gördükleri zaman saldırırlar. Onu bazı emellerine alet edip sonra bırakmayı planlarlar. Ahu'nun hedefi de her zaman bu, kendini kullandırıyor gibi yapar ama kullanılan sen olursun, dedim durmuş ve bana doğru dönmüş bedenine işaret parmağımı dokundurarak. O seni terk ettiği için aniden afallarsın ve sonra Ahu vazgeçemeyeceğin bir aşka dönüşür. İşte diğer erkekler bu oyuna kanan erkekler. Ama Atlas o erkeklerden değil, o belli ki ilişkilere ihtiyaç olarak bakmıyor. Ahu'nun ona ilk günden asılması da itici geldi bu yüzden. Aşk adamı Atlas. Yani öyle olduğunu düşünüyorum.
-Sen nasıl iyilik yaptın peki, dedi gözlerindeki ışıltılı bakışla.
-Ben Ahu'nun Atlas'ın üzerine atlayacak bir öcü değil de normal bir insan olduğunu kanıtladım. Bu ikili olmadıysa demek ki Ahu'nun da prensipleri varmış. Gerçi ben anlamadım, Ahu niye Kaan'ı reddetmiş?
-Onu da ben söyleyeyim, dedi Kuzey tekrar yürümeye başlarken. Çünkü diğer erkekler Ahu'ya aşık değildi, Kaan en baştan Ahu'ya aşıktı.
Kuzey, evlerinin bahçe kapısını açtı, ben dışarıda beklerken Polaris ile geri döndüler. Sol eliyle Polaris'in ipini tuttuğundan sağa geçtim. Aşağı doğru bir süre yürüdükten sonra Kuzey'e döndüm.
-Sen de iyi ahbap olmuşsun Kaan ile. Nereden biliyorsun Kaan'ın Ahu'ya en başından aşık olduğunu?
-Sen yokken bu mevzuları çok konuştuk, dedi gözlerini kaçırarak.
Kalbim ölecekmişim gibi güm güm atarken yanaklarım kızardı. Bu mevzuları derken?
-Dertleştiniz mi?
Gülümseyerek kafa salladı.
-Rakı masasına da oturmuşsunuzdur siz şimdi, dedim gülerek.
Kuzey yalnızca tebessüm etti.
-Tadı berbat, diye ekledi.
Şaşkınlıkla ona baktım.
-Şaka yapıyorsun.
-Lâl, dedi ciddiyetle. Bir daha kendini odalara kapatma, olur mu? Canın sıkkın olursa ben buradayım. Ayrıca tekrar özür dilerim boşluğuma geldi seni öp-
Kalbimdeki gümbürtünün sesi daha da yükselirken boşta kalan sağ eline uzandım ve parmaklarımızı birbirine kenetledim.
-Teşekkür ederim, o kadar bağırıp çağırmama rağmen yanımda olduğun için. Merak ediyorum da o bir hafta sen hiç- Boş ver ya.
-Evet? Ben hiç?
Kafamı iki yana salladım.
-Hmm, dedi düşünür gibi. Seni merak ettim. Evinin önüne geldim. Pencereni izledim, bakarsın diye. Sonra bahçede oturdum, kendi odamda pencereden de baktım. Ama yanına gelemedim, utandım.
-Tamam, boş ver. Suçlamak için sormadım. Öylesine. Önemli değil yani.
Kocaman gülümsedi. Sonra elimi bıraktı. Düşmek üzere olan şalımı düzeltti. Eli serbest kaldı. Sağ elimle şalımın önünü birleştirip tutarken sol elimi yine onun sağ eline kenetledim. Baş parmağı elimin üzerinde hafifçe kıpırdadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burgonya
RomanceBir zamanlar bana onun geri döndüğünü söyleseler belki de ağlardım. Ama o, şimdi benim için bir yabancıdan farksız. Bugün geliyor... ●Argo dil ve küfür içerir.●