Koray onların oğlu muymuş? Ohaa! Ve biz Korayların anne ve babasını dinliyoruz. Behçet neden kendi adamlarını dinletiyor? Şaşkın şaşkın Kuzey'in suratına bakarken Kuzey, beyaz şarabından bir yudum almak için elini uzattığında elini havada yakaladım.
-Yapma, zaten yeni topladım seni.
Kuzey belli belirsiz gülümsemeyle suratıma baktıktan sonra kadehini benim önüme, benim kadehimin yanına itti.
-Hatırlar mısın, dedi gözlerini kısıp gözlerimin içine bakarken.
Neyi hatırlar mıyım? Gözlerini kıssın istemiyorum, gözlerini görmek ve bulunduğumuz durumu telepatik yollarla anlamak istiyorum.
-Küçükken güzel futbol oynardım, diye ekledi.
Ne alaka anlamadım, benimle Barcelona ve Real Madrid'i mi tartışmaya gelmişti buraya? Hangi takım küme düşecek tartışması mı yapacaktık? Futboldan nefret ediyorum, bu konuda konuşacaksak beni hiç sarmaz.
-Futbol, dedi tekrar. Çocukluğumuzu hatırlaman gerek, unutmuş olamazsın.
Çocukluğumuz... Bu konuyu açmasının bir nedeni olmalı. Düşündüm, Kuzey futbol falan oynamazdı o daha çok basket- Bir dakika! Futbol tabii ya! O yüzden unutmuş olamazsın dedi! Küçükken konuştuğumuz şifreli dil bu! Hatta Kuzey, erkek çocuğu için futbol kelimesini seçmemi gülünç bulmuş ve "Her erkek futboldan hoşlanmaz bir kere! Hem futbol seven kızlar da var!" demiş fakat benim dilimden kurtulamamaktan korktuğundan "Peki öyle olsun." diye tartışmayı sonlandırmıştı.
-Evet, dedim en sonunda sorarcasına.
-Ama evde oturmayı da severdim, dedi.
Bence konuşmaya doğallık katmaya çalışıyor. Çünkü evde oturmasının konuyla bir alakası ya da şifreli bir cevabı olduğunu hatırlamıyorum.
-Kolamı şişeden kocaman bardağa koyup film seyretmeyi, diye ekledi bardak kelimesini bilhassa vurgulayarak.
Bardak, biri tarafından dinlendiğimizi ifade ediyordu. Bunu da o bulmuştu çünkü cam bardağı duvara koyup ebeveynlerimiz tarafından kovulduğumuz salonu dinlemeye çalışırdık ama Gökçe'nin ağlama sesinden duyamazdık. Buna göre erkek çocuğu bizi dinliyordu. Erkek çocuğu Kaan mıydı yoksa Koray mı? Akabinde beni anlamış gibi telefonu gösterdi. Erkek çocuğu Kaan'dı.
-Karşı mahallenin bakkalı vardı, oradan çikolata alırdık. Melek abla süt kaynatırdı.
Karşı mahalle ifadesini sevmediğimiz kişiler için kullanırdık. Karşı mahallenin çocukları sevmediğimiz tek bir kişiyi simgelerken karşı mahallenin evi sevmediğimiz bir aileydi. Bakkal neydi? Bu durumda olsa olsa şirketti! Süt, anne demekti; kaynamak ise sinirlenmek. Yani dinlenen kişiler annemlerin şirketinin rakibiydi. Kaynamayı ise sinirlenmek anlamında değil, rekabet anlamında kullanmıştı.
-Ne günlerdi, dedim cevap vermek için.
Çünkü cevap vermesem saçma olacaktı. Koray'ın ailesinin konuştuklarına kulak asmamıştım fakat o kadar yüksek sesli konuşmadığımızdan Kaan onları duyabilmişti muhtemelen.
-Aslında karşı mahallenin bakkalını tanımam gerekirdi ama ben karşı mahallenin değil bizim mahallenin her gün gittiğim bakkalına odaklanmışım.
Tabii ki babamların şirketini kastetmiştim. Bizim şirkette çalışmaktan tekstilde hangi firma rakibimiz, moda ne durumda, cemiyette kimler var, bunları hiçbir zaman takip etmemiştim. İçtenlikle masada duran sağ elime sol elini koyduğunda karnımda bir şeyler kıpırdandı.
-Senin için çok önemli olduğunu biliyorum, dedi.
İkimiz de duyulmamak için neredeyse fısıldayarak konuşuyorduk ama kalbim çok gürültü yapıyor!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burgonya
RomanceBir zamanlar bana onun geri döndüğünü söyleseler belki de ağlardım. Ama o, şimdi benim için bir yabancıdan farksız. Bugün geliyor... ●Argo dil ve küfür içerir.●