Annem, ben hazırlanırken usulca, aralık olan kapıyı tıklattı. Sessiz kalmamdan girebileceğini anladığından birkaç adımda yanıma, aynanın karşısına geçti.
-Çok güzelsin birtanem.
Tam karşımda saçını sola yatırıp dalgalandırmış; siyah yerlere kadar uzanan, omuzları açık, kolları düşük, bacağı yırtmaçlı elbisesi ve kırmızı taşlı takılarıyla bana bakan; dışarıdan duygu durumunu anlayamayacağınız ama içinde fırtınalar kopan genç kadını baştan aşağı süzdüm. Yanında ona ışıltılı gözlerle bakan, uzun saçlarını örgülerle çerçevelendirerek topuz yapmış, zümrüt yeşili klasik takıları; kalın askılı, yerlere kadar uzanan bordo elbisesiyle annem var.
-Sen de güzelsin, dedim kırgın ses tonumla.
Beni kendine döndürerek ellerimden tuttu ve yatağa oturmamı sağladı.
-Kızım, seninle ilgilenmedim gibi geliyor sana ama işin gerçeği öyle değil. Sana açıklayamayacağım şeyler var. Ama senin için her zaman buradayım. Bugün benim için özel bir gün, en azından bugün beni affetsen?
Bana bakan meraklı gözlere kafamı yukarı aşağı sallayarak cevap verdim. Kolları bana dolandığında karşılık verdim. Benden ayrılıp yataktan kalktı,
-Aşağıda bekliyoruz seni.
Onu tekrar başımla onayladığımda kapıyı kapatarak çıktı. Makyajımı rujumu ve rimelimi sürerek tamamlandırıp küçük el çantama çakımı, anahtarlarımı ve telefonumu koydum. İnce bantlı topuklu ayakkabılarımla dikkatlice aşağı indim. Salonda yan yana oturan annemle babama yaklaştım. Beni görünce senkronize bir şekilde ayağa kalktılar.
-Ben kendi arabamla gidiyorum, dedim babama.
Yalnızca kafa sallamakla yetindi. Dışarı çıktığımda aşağıdaki eve bakamadan edememiştim. Bizden önce gitmişlerdi.
Asansöre binen diğer şık giyimli insanlara gülümsemeye çalışarak selam verirken elbisemin eteğini tutarak kimsenin takılmaması için çaba sarf ediyorum. Bu asansör bu kadar küçük müydü? Daraldım gerçekten. Tam yanımda duran bedenden çıkan sesle aniden irkildim.
-Böyle artist artist elbiseler giyersen uğraştırır işte.
Kafamı kaldırıp kirli sakallı ve itici gülümsemesiyle tam yanımda duran, kişiliğine tezat bir şekilde şık giyinmiş adama baktım.
-Sen ne ara geldin ya?
Sesim normalden yüksek çıkmış olacak ki insanlar dönüp bana baktı.
-Sen harbi körsün kızım.
-Kızım deme bana, dedim yüzümü buruşturarak.
Sırıtarak kulağıma doğru eğildi,
-Yenge mi diyeyim?
-Sen bana mümkünse hitap etme canım. Hem senin burada ne işin var, diye ekledim asansörün kapısı açıldığında.
Göz kırptı,
-Gizli görev.
Kolunu girmem için bana tuttu, gülümseyerek koluna girdim. Tamamen yeniden düzenlenmiş ve artık büyük bir salona benzeyen mekana girdik. Ofisin masalarını nereye taşıdıklarını bilmemekle beraber bu kadar çabuk yapmalarına hayret ettim. Etrafa hızlıca göz gezdirdim ama Kuzey ortalarda yok gibi.
-Babam seni yanımda görürse ne açıklama yapacağım, diye sordum Kaan'a samimiyetsiz gülümsememin arasından.
-Sen şimdi buna kafayı takma. Ahu'yu da davet etmişsin.
Yandan yandan gülümseyerek baktım,
-Çocuklarına ne kadar iyi bir insan olduğumu anlatırsın artık, dedim, bakışlarımı ondan çekip insanlara çevirdim ve boşta kalan elimle selam verdim.
-Gelir mi ki, dedi üzgün bir ifadeyle.
Omuzlarımı silktim,
-Kendi kaybeder. Seni böyle göremeyecek gelmezse. Gel şuraya geçelim.
Beyaz örtülü yuvarlak bar masasına geçtiğimizde Kaan'ın kolunu bırakıp çantamı masaya koydum. Annem ve Belgin teyzeyi görünce Kaan'a döndüm,
-Ben selam verip geliyorum.
-Bana ne kızım, ne yapıyosan yap.
-E kavalyem oldun artık, nerede olduğumu bil.
-Ne zamandan beri kavalyenim?
-Bu kadar şık olduğun için kavalyem olmaya hak kazandın az önce, dedim elbisemin eteğinden tutarak ondan uzaklaştım.
Belgin teyze balon kollu, göğüs dekolteli gece mavisi elbisesiyle en az annem kadar şık giyinmişti. Sarı dalgalı saçlarını açmış ve ikiye ayırmıştı. Yaklaştıkça göz rengini daha net görebildim.
-Merhaba, nasılsınız? Çok güzel olmuş burası.
Annemlerin arkadaşlarıyla oluşturduğu küçük kalabalığa bu şekilde girdim. Herkesten onaylar mırıltılar çıktı. Etrafımda beni süzen şık teyzeler çemberi var.
-Çok güzel olmuşsun Lâlciğim, dedi Belgin teyze gülümseyerek.
Gülümseyerek teşekkür ettim. Çemberden kurtulmak adına hareketlendim.
-Ben arkadaşımın yanına gideyim, yalnız kalmasın.
Kaçar gibi Kaan'ın yanına geldiğimde onu telefonuna bakarak oflarken buldum. Kafamı görüş alanını kapatacak şekilde yaklaştırıp ekrana baktım. Ahu telefondan bana bakıyor. Yani Ahu'nun fotoğrafı. Elimi kaldırıp Kaan'ın ensesine etrafın dikkatini çekmemeye çalışarak vurdum.
-Hani gizli görevdeydin sen? Fenalık geldi senden bana ya.
Telefonunu kapatıp bana surat yaparak konuştu,
-Az önce yalvarıyodun kavalyem ol diye. Çok konuşma bence.
-Kavalye dediğin içecek getirir, dans eder. Kös kös oturup platonik aşkını beklemez, dedim ayakta duran Kaan'a ayıplar şekilde bakarak. Bak ben bekliyor muyu-
Kaan gülümseyerek sordu,
-Kimi bekleyecekmişsin?
Omuz silktim,
-Kimseyi tabii ki. Hadi git de bize içecek bir şeyler al, dedim iki yana sallanırken sırtına iki kere vurup.
Yukarı doğru bakarak iki elini açtı,
-Allah'ım sen bana sabır ver.
Müzik sesi yeni yeni yükselirken uzaklaşan Kaan'ın gitmesini fırsat bularak etrafa bakındım. Annemlerin yanına giden babam ve Kemal amcayı görünce yüzüm düştü. Gelmemiş olma ihtimali var mıydı? El çantamın içindeki telefonu çıkardım ve ekran kilidini açtım. Bildirim yok. Telefonu kapatıp oflayarak masaya koydum. Sağ tarafımdan gelen Kaan sinir bozucu şekilde gülümsedi. Bardakları masaya koydu.
-Ne sırıtıyorsun?
Kafasını iki yana sallayıp bardağından bir yudum aldı. Tam arkamda birinin varlığını hissettim.
-Hoş geldiniz Kaan Bey, dedi arkamdaki ses ve tam yanımdan elini sıkması için Kaan'a uzattı.
Aralarında mesafe olduğu için eğildi ve bu hareketiyle çam kokusu burnuma doldu. Sahte bir şekilde gülümseyerek bardağımı kafama diktim.
-Hoş bulduk Kuzey Bey, nasılsınız?
-İyiyim, iyiyim, dedi.
Müzik sesinden dolayı yüksek sesle konuşuyorlarken kulağımın dibinde olduğu için sola doğru eğildim.
-Görüşmek üzere, dedi ü ve r seslerinden dolayı zorlanarak ama sesi aksine fazla neşeli bir şekilde.
-Tabii, diye yanıtladı Kaan.
Kuzey arkamdan çekilip tam önümden yürüyerek annemlerin yanına gitti.
-Sırıtma da dansa kaldır beni, dedim Kaan'a.
Bunu ona derken dönüp dönüp bakan Kuzey'e sert sert bakarak karşılık verdim.
-Hay hay, dedi Kaan ve kendisinden beklenmeyecek kadar nazik hareketlerle beni dansa davet etti.
Ritme uygun bir şekilde hareket eden ayaklarımız beni şaşırttı. Kaan şaşkın bakışlarıma gülerek cevap verdi.
-Böyle şeyleri bize yakıştıramadın değil mi küçük hanım? Ama bu şaşkın bakışları çok severim ben, beni küçümseyen herkes bir gün böyle bakıyor.
İtiraz etmek için ağzımı açtığımda sözümü kesti.
-Biliyom sen küçük gördüğünden şaşırmadın, benden beklemiyodun sadece.
-Sen kimsin, dedim aniden.
Böyle sorunca afalladı.
-Yani Behçet'in adamısın, dedim kısık sesle. Ama onun arkasından iş çeviriyorsun.
-Bozuk paranın iki yüzü vardır ya,dedi onaylamamı bekleyerek. Benim üç yüzüm var.
Tek kaşımı kaldırarak koyu kahve gözlerinin içine merakla baktım.
-Yani şöyle söyliyim, bu hayatta bana kim iyilik yaptıysa hep sebebi vardı tamam mı, hep altından bir şey çıktı. O yüzden ben de kimseye güvenmemeye yemin ettim. Anam babam olsa, onlara da güvenmezdim. Belki kardeşim olsa ona güvenirdim sadece.
-Seni kim büyüttü, diye sordum merakla.
-Bunları burada konuşmayalım, hoş olmaz.
-Bana niye güveniyorsun?
-Güvenmiyom, dedi omuzlarını silkerek. Elimde sende olandan daha fazla koz var.
Güldüm.
-Dürüst olmanı çok sevdim. Ama o zaman bence soruma cevap verebilirsin.
Sıkıntılı bir nefes verdi,
-Ben bir mamanın elinde büyüdüm. İsmini bile bilmiyorum, kim bilir adı ne. Bana dediler ki senin anan, senin anan öyleydi. Anamın adı Serpil'miş güya. Babam da kim bilir kim işte. Neyse ben liseye kadar Tarlabaşı'ndaydım sonra burada yurtta kaldım lise için. Bi gün o mama bana dedi ki işte artık benim yerime sen geçicen. Ben de dedim ki ben karı satmam. O zaman niye seni bana verdiler dedi. Böyle demedi de işte, dedi buruk gülümsemesiyle. Böyle demedi de işte kibar hâli bu. Artık bakmam ben sana dedi, madem işe yaramayacaksın. Topladım her şeyimi sokağa attım kendimi. Birkaç yıl sonra bu herif buldu beni, nereden buldu bilmiyom ama tekin değildi. Kabul etmek zorunda kaldım. Sokakları bilmezsin Lâl, biraz daha kalsam beni yaşatmazlardı. Öyle işte.
Kaan'dan ayrılıp gülümseyerek yüzüne baktım,
-Sana sarılabilir miyim?
Kafasını yukarı aşağı salladı, kollarımı boynuna dolarken konuştum.
-Teşekkür ederim bunları bana anlattığın için. Sen çok güçlü birisin. Keşke başka şekilde tanışsaydık.
Elini sırtımda yukarı aşağı gezdirirken konuştu,
-Tamam be, zırlayacak mıyız sabaha kadar?
Bakışlarım su yeşili, uzun, ince askılı elbisesinin içinde deniz kızı gibi görünen Ahu'yu bulurken hızlıca Kaan'dan ayrıldım.
-Kendimi bilemem ama sen birazdan mutluluktan "zırlarsın".
Kaan'ı iki elimle tutup tam tersi yöne çevirdim.
-Hadi koş.
Birkaç saniye duraksadıktan sonra tekrar bana doğru döndü.
-Yok be, şimdi carlar yanına gidersem.
Gülümsemem aniden düştü,
-Haklısın yani ne diyeyim.
Mutsuz mutsuz Ahu'ya el salladım. Yavaş adımlarla bize doğru yaklaştı.
-Çok sevindin galiba geldiğime.
-Yok ya ondan değil, hoş geldin, dedim Ahu'ya sıkı sıkı sarılırken.
On saniye içerisinde bin tane duygu değişimi yaşadığımdan. Kaan kafasını başka tarafa çevirerek bardağında kalanları tek seferde bitirdi. Ahu çekingen bakışlarla onu izledi.
-Merhaba, dedi ama sanki dememesi gerektiğini fark etmiş gibi bir yüz ifadesine büründü hemen.
-Merhaba, dedi Kaan nihayet Ahu'ya bakarak.
-Biz az önce dans ettik de çok güzel dans ediyor, siz de etsenize, dedim Ahu'yu dürterek.
-Peki, dedi çantasını masaya bırakarak. Sana emanet.
Kafamı aşağı yukarı sallayıp aynı anda el salladım. Kaan, arada bir dönüp dönüp bana bakarak Ahu'yu dans edebilecekleri bir yere götürdüğünde bakışlarımı onlardan çekip karşımda beni izleyen mavi yeşil gözlere baktım. İçeceğimin bittiğini fark ettiğimde bakışlarımı takip eden Kuzey elindeki bardakla bana doğru yürümeye başladı. Bu kadar yavaş yürümesi sinirimi bozuyor. Sanki kraliyet ailesinden. Havalara bak. Bardağı masanın boş kalmış ufak bir yerine bırakırken yine orada değilmişim gibi davranmaktan keyif aldığı çok belli. Sanki yanıma gelince hipermetrop oluyor.
-Miyopsun sen miyop!
Şaşkınlıkla ilk defa yüzüme baktığında tekrar konuştum.
-Uzaktayken görmemen lazım. Sizin gözler şahin maşallah. Yakındayken görebiliyor olman lazım. Ama üstüme düşeceksin nerdeyse. Yoksa şaşı mısın sen?
Kendini tutamayıp güldüğünde daha da sinirim bozuldu.
-Komik mi olmaya çalışıyorsun?
Elini masanın kenarına dayayarak üzerime eğilirken konuştu.
-Babamlar burada diye seninle konuşmamaya çalışıyordum.
-Konuşmasan ne olacak? İkidir dibimdesin.
Eğilmeyi bırakıp vücudunu dikleştirdi.
-Konuşmaktan daha öncelikli isteklerim var.
Kaşlarımı çattım,
-Sapık mısın sen?
Güldü ve sesini yükselterek konuştu.
-Dans etmekten bahsediyordum.
Kemal amcanın sert bakışları üstümüzde gezinirken ona arkası dönük Kuzey'e kaş göz yaptım.
-Git istersen.
Arkasını dönmeden birkaç adım geri yürüdükten sonra sırtını bana döndü ve eski konumuna gitmek yerine kendisine bir bardak daha almak için Kaanların yanından geçti. Müzik yavaşlarken Ahu ve Kaan masaya döndüler. Kuzey'in getirdiği bardağı Ahu'ya uzattığımda el hareketiyle reddetti.
-Belki işten çağırırlar.
-Bu kılıkta mı gideceksin, diye sordum şaşkınlıkla.
Eteğini azıcık kaldırıp babetlerini gösterdi ve omuz silkti. Kaan atıldı,
-Ben seni bırakırım.
Telefonuma gelen mesajla dikkatim Kaan'dan mesaja geçti.
"Balkona gel."
Etrafıma bakınıp mesajın sahibini aradım ama bulamadım. Telefonumu çantama geri koyup Ahu'nun omzuna dokunarak masadan uzaklaştım. Kalabalık yerlerden gitmeye çalışarak babamların bakışlarının beni takip edememesini umdum. Sonunda balkona vardığımda loş ışıkta içeriden gelen sesi bastıran adım seslerimle takım elbisesinin içinde sırtı dönük silüete yaklaştım. Bana döndü. Onu ilk defa görmüş gibi baştan aşağı süzdüm. Hafif kıvırcık saçlarını azıcık şekillendirmişti. Siyah takım elbisesi ve bembeyaz gömleği başkası giyse bu kadar yakışmaz diye düşündüm. Kilometreler katediyormuşum gibi sabırsızca beklemeyi bırakıp birkaç adım da o geldi. Elini nazikçe uzatıp öne doğru hafifçe eğildi.
-Hanımefendi, bu dansı bana lütfeder misiniz?
Güldüm.
-Müziksiz mi?
-Fevkalade sabırsızsınız, dedi.
Kullandığı kelime ile çok şey başarmış gibi övgü bekleyen bakışlarına daha çok gülerek karşılık verince o da utangaç utangaç güldü. Nostaljik tını kulaklarıma dolduğunda sol elimi tutup kalbinin üstüne, elini de elimin üstüne koydu. Sağ koluyla belimi nazikçe kavradı.Bir akşam gözünde aşk tüterse
Geçmiş günler aklından geçerse
Kalbin bomboş ümitler biterse
Sen üzülme ben varımBaşımı omzuna yaslayarak çocuksu güzelliğini izlemeye koyuldum. Kalp atışlarım içeriden gelen müzikten daha gürültülü. Elimin altında atan kalbinin atışları da.
Neler geçti kim bilir başından
Sevgi umdun hep başkalarından
Ağlama gidenlerin ardından
O giderse ben varımGözlerini kapatıp başıma yasladı. Bakışlarım buğulanırken ben de yumdum gözlerimi.
Zaman durdu sanki
Beklerken seni
Ben bir tek sevgiye
Bağladım kalbimi
Ayrılmam istersen hiç yanından
Çağırsan gelirim çok uzaklardan
Eskiden korkardım yalnızlıktan
Korkmam artık sen varsın-Gök gürültüsünden korktuğum geceler acaba orada da gök gürlüyor mu diye düşünürdüm küçükken, dedim fısıldayarak. Belimi kavrayan eli, yukarı çıkıp saçlarımda nazikçe gezinmeye başladı.
-İnsanlar yıldızlar kaydığında dilek diler ya, dedim çatallaşan sesimle. Ben Kuzey yıldızına bakıp senin gelmeni dilerdim.
Gözlerimden yanaklarıma doğru çizilen sıcak yol, onun yumuşacık parmakları tarafından bozuldu.Zaman durdu sanki
Beklerken seni
Ben bir tek sevgiye
Bağladım kalbimi
Ayrılmam istersen hiç yanından
Çağırsan gelirim çok uzaklardan
Eskiden korkardım yalnızlıktan
Korkmam artık sen varsınBen kesik kesik nefes alırken müziğin bitmesiyle dans etmeyi bıraktık ama aynı şekilde durmaya devam ettik. Gözyaşlarım birbirini takip ederken Kuzey'in yumuşak sesini duydum.
-Ağlama yoksa gidemem.
-Gitme.
Benden ayrıldığında iki elini yanaklarıma koydu. Gözyaşlarımı başparmaklarıyla sildi.
-Ağlama makyajın akar, dedi gülmeye çalışarak.
Ondan ayrılıp elimin tersiyle yanaklarımı sildim.
-Bunlar su geçirmez bir kere, denizde bile yüzerim bunlarla, dedim çocuk gibi huysuzlanıyormuş gibi.
-Tamam yüz, dedi bu sefer gerçekten gülerek. Hadi içeri geçelim, dedi elini uzatarak.
Parmaklarımızı birbirine kenetleyip onun önünden yürüdüm. Babamları gördüğümüzde ellerimiz ayrıldı ve aynı yerlerimize döndük. Müzik tamamen kesilmişti ve herkes bir şey bekliyor gibiydi. Belgin teyze odanın köşesinde kalan yükseltiye çıkıp elinde mikrofonla konuşmaya başladı.
-Geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Bu vesileyle açıklamak istediğim bir konuyu kısaca açıklayacağım. Bugün her yıl düzenlediğimizden daha önemli bir gece benim için. Çünkü sevgili kızım Gökçe aramızda.
Şaşkınlıkla bakınırken Gökçe kalabalığa dönmüş insanları başıyla selamladı. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Kaan ile Ahu'ya baktıktan sonra önümdeki kalabalığın arasından geçerek Gökçe'nin yanına gittim. Kuzey de benimle aynı anda geldi.
-Tabii ki açıklamak istediğim konu bu değil, şirketin geleceği. Yüzde ellilik hissemi iki sene sonra işlerin başına geçmesi için kızım Gökçe'ye devrediyorum.
Şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşarken Gökçe'nin ellerini tuttum. Gözlerindeki ışıltıyla bana bakarken Belgin teyze, alkışlar sustuğunda tekrar konuştu.
-Sevgili kuzenim Beril'in hisselerinin yarısı olan yüzde yirmi beşlik hisse de Lâl'e ait olacak.
Yeniden alkış başladığında şaşkınlıkla anneme baktım. Alkış kesildiğinde mırıltılar başladı.
-Biliyorum herkes geri kalan yüzde yirmi beşi merak ediyor. Fakat bu ismi açıklamamız mümkün değil çünkü kendisi basının bunu duymasını istemiyor. Yalnızca yatırımcı olmak istediğini belirtti.
Soran gözlerle Gökçe'ye baktığımda omuzlarını silkti.
-Vaktinizi daha fazla almak istemiyorum, hepinize iyi eğlenceler ve tekrardan hoş geldiniz.
Belgin teyzenin konuşması bittiğinde Gökçe'nin boynuna sarıldım.
-Neden haber vermedin?
Kollarını belime doladı.
-Sürpriiizzz! Ben geldim. Bak haber verdim şimdi.
Ondan ayrılıp tek elinden tutarak onu kendi etrafında döndürdüm. Kabarık, siyah, kısa elbisesi; sağ kolunu boydan boya kaplayan yer yer Fransızca cümlelerin yer aldığı melek figürlerinin de bulunduğu dövmeleri; dağınık topuzu; kaşında, dudağında,burnunda bulunan piercingleri ile karşımda genç bir kadın duruyor.
-Biz seni böyle göndermemiştik, dedim çenemi tutarken.
Kuzey'e baktım.
-Bunu iade edip eskisini alabiliyor muyuz?
Kuzey Gökçe'ye sıkıca sarılırken konuştu.
-Bence çok güzel olmuş, kalsın.
Yalandan kıskanıyormuş gibi yaptım.
-Aman, iyi, al senin olsun.
Gökçe, Kuzey'den ayrılıp ona kaş göz yaptı. Kuzey de başını sallayarak onu onayladı. Gökçe gülümseyerek,
-Çok sevindim, diye bağırdı.
-Nece konuşuyorsunuz siz ya, dedim kaşlarımı çatarak.
-Boş ver, diye geçiştirdi Gökçe.
-Ben Kaanların yanına gidiyorum, dedim trip atar gibi ve arkamı dönerek uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burgonya
RomanceBir zamanlar bana onun geri döndüğünü söyleseler belki de ağlardım. Ama o, şimdi benim için bir yabancıdan farksız. Bugün geliyor... ●Argo dil ve küfür içerir.●