15.

5 0 0
                                    

Karanlık... Hem karanlık hem de soğuk. Hani bazen zifiri karanlıkta acaba kör mü oldum dersiniz ya öyle bir karanlık. Sahi der misiniz öyle? Ben derim. Bazen acaba yaşamıyor muyum, rüyada mıyım da derim. En son cebimde İsviçre çakım, belimde silahım bile bile beni kaçıranların kollarına gitmiştim değil mi? İnsan bazen yaptıklarının zekice olduğunu düşünse de dışarıdan çok aptalca gözükebiliyor. Ama emin olun arabaya bindiğimde elimden geleni yaptım. Ve tabii sonrasında da.

Karanlığın içinde bakışlarını başka yere çevirmek de saçmalık. Fakat ellerim arkamda bağlı olduğundan yapabildiğim tek şey o karanlığın içinde kar tanesi kadar olsa da bir ışık bulmaya çalışmak. Bunu da beceremediğimde ciğerlerime oksijen doldurmak adına derin bir nefes alıp ağzımdan verdim.

-Kaan, yetmedi mi?

Karanlıkta sesim son kez yankılandığında ayak sesleri yaklaştı ve ışık aniden, gözlerimi kör etmek istercesine yandı. Acıyan gözlerimi kısarak baktığımda gördüğüm kişiye anlam veremedim.

-Tebrik ederim, görevi tamamladın.

Behçet Demirel, pişkin surat ifadesiyle bunları söylediğinde kaşlarım çatıldı.

-Ne görevi? Böyle görev mi olur?

Aslında bu soru oldukça saçmaydı çünkü burada geçirdiğim süre boyunca -on beş dakika da olabilir, bir saat de- zaten bunu ölçüp biçmiştim kafamda. Ama anlamadığım şey şuydu: İnsan varisim olsun istediği insanları neden kaçırırdı?

-Sen tamamladın da, arkadaşın için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, dedi beni duymuyor gibi.

Arkadaşım? Ha, Kuzeyden bahsediyor. Evet, doğru, arkadaşım.

-Onun görevi evde kalmaktı ama yapmadı. Düşünsene sen kaçırılmışsın, buralara kadar gelmişsin ama o! Evinde paşa paşa oturamamış! Gerçi küçükken de böyle olmuş değil mi? Kuzey Bey ne yapacağını bilmiyorken ağaca tırmanıp saklanmayı akıl eden senmişsin. Zeki kızsın! Senin aksine baban tam bir ahmak.

Bir dakika, bir dakika... Ne?

-Neden buradayım, dedim tüm söylediklerini ve kafamdaki düşünceleri umursamayarak.

Alay eder gibi gülümsedi.

-Bu da testin bir parçası, bakalım yaşadıklarınızla ne kadar baş edebiliyorsunuz dedik. Değil mi Kaan?

Orada olduğunu yeni fark ettiğim Kaan, Behçet'in arkasından kafa salladı. Çatık kaşlarını ve yüzündeki tiksinti ifadesini görebilen yalnızca bendim.

-Şimdi seçim yapma vakti Lâl. Kuzey bu testi geçemedi. Ben yola tek başıma devam edeceğim dersen tüm bu güç yalnızca senin olabilir. Yok ben çok duygusal biriyim, Kuzey'e bir şans daha verin dersen... Tek hatanızda ikinizi de silerim.

Kaan gözlerimin içine garip bir ifadeyle bakarken önüme gelen saçımı kafa hareketimle savurdum ve kaşlarımı çatarak Behçet'e baktım.

-Kuzey nerede?

Dövmüşler miydi? Onu da mı bağlamışlardı? Tek kaşını kaldırıp elini havada beni uyarır gibi tuttu.

-Önce cevap ver.

-Gelir birazdan, dedi Kaan bizim aksimize sakince.

Tek gözünü kırptı, rahatla dercesine. Ses tonunun aksine yüz ifadesi oldukça sıcak. Kaşlarımı çatıp Behçet'in sırıtan suratına baktım.

-Kuzey yoksa ben de yokum, dedim aniden.

-İyi... Sen bilirsin küçük kız.

Bunun üzerine Kuzey'in koluna girmiş iki herif Kuzey'i karga tulumba içeri soktu. Behçet arkasını dönüp ağır ağır uzaklaştı. Gözden kaybolduğunda Kaan adamlara döndü.

BurgonyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin