1.

73 2 4
                                    

           Bir zamanlar bana onun geri döndüğünü söyleseler belki de ağlardım. Ama o, şimdi benim için bir yabancıdan farksız. Bugün geliyor. Yıllardır buraya gelmemek için çaba gösterdiğini biliyorum. Buraya gelmeyi zaten istemiyorken beni görmeyi daha da istemediğinden adım kadar eminim. Fakat Kemal amca-Kuzey'in babası- onun Amerika'da kalmasına daha fazla izin vermez.

Şirketin kapısından içeri girerken geçmişimden gelen anıların bugünün düşüncelerini esir ettiğini hissettim. Eskiden böyle değildik. Bundan yirmi yıl önce onu bir yabancı olarak tanımlamazdım. Ama bunu o istemişti. Aniden benden uzaklaşan oydu. Şimdi de geliyor. Gelmese mi? Bilmiyorum. Bugün yurt dışından bazı iş adamları gelecek. Kuzey'in gelmesinin nedenlerinden biri de bu. Bunları düşünmeyi bırakıp asansörle üçüncü kata çıktıktan sonra Kemal amcayı aniden karşımda görmemle irkildim.

-Lâl kızım, aşağıda araba falan gördün mü?

-Görmedim, neden ki?

-Kuzey'in gelmiş olması lazımdı. Yatırımcılar gelecek, geç kalmamalı.

-Biz geçelim, o gelir elbet.

Kemal amcayı sakinleştirmem gerekirken daha da gerildiğimden konuşmayı oldukça kısa tuttum.

-Levent de gelmedi hala, bir arasak mı kızım?

Gerçekten de babam neredeydi? Evden de erken çıkmıştı. Kemal amca telefonunu eline almadan ben kendiminkini çıkardım. Bir süre çaldırdıktan sonra kapatıp tekrar arayacaktım ki biraz önce benim çıktığım asansörün kapısı açıldı. Ellisine merdiven dayamış babam ve benim yaşlarımda yakışıklı bir adam karşımda şimdi. Yüzü tanıdık geldiğinden dikkatle inceledim. Ben ona bakarken babam neşeli sesiyle konuştu,

-Oğlunu kendi ellerimle sana teslim ediyorum bak! Kendi çocuğunu almaya bile gitmemişsin Kemal!

Bu adam Kuzey mi? Nasıl da tanıyamadım. Eskiden dalga geçtiğim boyu şimdi 1.90 var. Ama gözleri aynı açık yeşil tonunda, şimdi bana bakıyorlar. Belki de o da beni tanıyamadı. Babasıyla kısaca sarıldılar.

-Şirkete kendi gelebilsin diye senelerce Amerika'da okumadı mı zaten? Neredeyse geç kalıyordu hem de.

Kemal amca bunları söyledikten sonra susup dikilen bana ve Kuzey'e baktı,

-Ne duruyorsunuz öyle yabancı gibi canım?

Ne yapacağımı bilemediğimden yalnızca elimi uzattım,

-Hoş geldin.

Kafasını karşılık verircesine sallayarak elimi sıktı. O sırada beyaz gömleğinin açık yakasından gözüken sıra sıra dizili, koyu kırmızı boncuklardan oluşan kolyesi dikkatimi çekti. Bakışlarımın kolyesine takıldığını fark edince yakasını düzeltti. Elimi hemen o an geri çektim.

-Hadi geçelim, misafirlerimiz de gelir bir saate.

En fazla yarım saat sonra toplantı odası tamamen doluydu. Fakat çevirmenimiz Nil ortada yoktu. Yatırımcılar kendi aralarında fısıldaşarak konuşuyor, Kuzey ise yanımda sinirden durmadan bacağını oynatıyor. En sonunda kısık ama sinirli sesiyle konuştu,

-Nerede bu çevirmen, ne bu sorumsuzluk?

Bu kadar sinirlenmesini anlamlandıramadım. Tamam yatırımcılar bekliyor ama hiç de öyle sıkılmış gibi durmuyorlar. Hem söylediklerinden daha erken geldiler.

-Ne olmuş yani? Şimdi gelir Nil.

-Ne demek ne olmuş, diye çıkıştı kısık tutmaya çalıştığı sesiyle. Bu şirkette disiplin denen bir şey kalmamış! Tabii kalmaz, üstlerinin hâline bak.

BurgonyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin