-Eee, şimdi kendini eve mi kapattı yani?
Atlas'ın bal rengi endişeli gözlerine baktım uzunca. Bu çocuk cidden tatlı biri.
-Eve kapatmaktan daha kötüsü odaya kapattı. Hatice abla yemek götürüyor o kadar. Bir de kedisi var, dedim kırık bir tebessümle.
-Ne yapıyor ki oğlum sabahtan akşama kadar bu, dedi Kaan rakısını yudumlarken.
-Bilmem, dedim dudak bükerek.
Çok sıkılıyor olmalı. Yani benim tanıdığım Lâl neşeli, eğlenceli, hareketli... Rakımı Kaan'ın yaptığı gibi kafama diktim. Bu tadı sevdiğim söylenemez, ben Amerika'dayken en fazla bira içerdim. Aslında ona bile izin yoktu. Birazdan sarhoş olacağımı bile bile burada rakımı yudumlamak bana oldukça saçma gelse de içimdeki duygusal yoğunluğu başka türlü atamazdım.
-Peki niye kapattı odasına kendini, diye sordu Atlas ciddiyetle.
Büyük bir iç çektim,
-Bence size her şeyi baştan anlatmam lazım.
Her şey Belgin ile kuzeni Beril'in peş peşe evlenmesiyle başladı. Belgin ve Beril hep çok iyi anlaştıklarından aralarındaki bağı hiçbir zaman koparmadı. Böylece Kemal ve Lâl' in babası Levent dost oldular. Biri işletme mezunu, diğeri mimardı. Sonuçta turizm sektörüne atılmaya karar verdiler. Ve küçük bir işletme gözlerimizin önünde büyümeye başladı.
Büyüyen tek şey işletme değildi tabii. Aynı yıl iki ay arayla dünyaya gelen iki çocuk iki evin ortasında büyüdüler. Biri küçük haylaz bir tek çocuk; kıyafetleri sürekli toz içinde, ağaçlara tırmanan, erkek çocuklarıyla dövüşen ama üstündeki askılı pantolondan kurtulup elbiselerini giydiğinde prenses edasında dolaşan. Diğeri o zamanlar tek çocuk olup sonradan abi olacak olan sessiz, kısa boylu, suskun ve araba tutkunu bir erkek çocuğu. O kadar sıkılıyordu ve o kadar yalnızdı ki oyuncak arabaları her şeyiydi.
-Adem'in doğumundan başlasaydın be kardeşim. Bu herif sarhoşken çekilmiyormuş he. Kafamı ütüledi şimdiden, dedi Kaan önümdeki bardağı alarak.
-Kafa mı ütülemişim?
Atlas kafasını iki yana salladı,
-Devam et abi sen.
Derin bir nefes aldım.
Lâl herkesin gözdesiydi, gerçekten. Şile'de bir bakkal vardı, vaktinin çoğunu orada geçirirdi. Kalan vaktinde de diğer çocuklara sataşırdı. Kemal'in bile gözdesi oydu. Onun büyümüş de küçülmüş tavırları büyüklerin hoşuna giderdi. Kuzey ise kimsenin umurunda değildi. Çünkü Kuzey ya bir köşede oturup dergi karıştırırdı ya da oyuncaklarını tornavidayla söküp yeniden takardı. Bir tek annesi elinde sıcacık kurabiye ve süt ile gelip onu saklandığı köşede bulur, o kurabiyelerini yerken dalgalı saçını okşardı. Kuzey gözlerini onun gözlerine diktiğinde kendi gözlerini görürdü. Kuzey'e göre o sadece annesinin çocuğuydu. Çünkü babası ya işteydi ya da iki aile hep birlikte sohbet eder, yemek yerlerdi. İzlediği çizgi filmlerde çok sevdiği karakterlerin hep bir sürü arkadaşı olduğunu gördü. Bir gün odasına gidip yatağının üstünde oyuncak ayısına sarılıp dışarıyı seyrederken uzun uzun ağladı. Sonra Lâl' in onunla arkadaş olması için bir yol düşündü. Lâl birini kırdığı zaman onun gönlünü almak için elinden geleni yapardı. Kuzey, bunu hatırladığı için en çok değer verdiği oyuncağı olan kırmızı arabasını bu arkadaşlık için feda etmek istedi. Yani Lâl her geldiğinde sanki o bozmuş gibi arabasını bozdu. Böylece Lâl' in dikkatini çekmeyi başarmıştı. O geldiğinde arabasını bozar, Lâl de onu mutlu etmek için onunla oynardı. Lâl gittiğinde de tornavidasıyla çıkmış parçaları yerine takardı. Kuzey bile zamanla Lâl' i çok sevmişti. Yalnızlıktan kurduğu arkadaşlık kocaman bir sevgiye dönüşmüştü. Onu ilk kez ağaç evde yanağından öpmüştü. Son kez de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burgonya
RomanceBir zamanlar bana onun geri döndüğünü söyleseler belki de ağlardım. Ama o, şimdi benim için bir yabancıdan farksız. Bugün geliyor... ●Argo dil ve küfür içerir.●