Bölüm 30 - Utanırdım Kendimden

465 44 105
                                    


Yeniden merhabalar pandispanyalarım... Yine bir gece vakti, benim için saat 02:13'i gösterirken geç kalmış Cuma bölümünü getirdim sizlere. Yukarıdaki parça nostaji asla olmamakla beraber bence kısa sürede, 'Bunu da mı milletin diline doladılar ya!' diyerek isyan çıkaracağım bir şarkı, o yüzden sizlere şimdiden sizlerle paylaşayım istedim. Günler müthiş bir ayaklıkla geçiyor benim için fakat yeni yeni kurgulara baş koymaya başladım. Güzel olur mu, istediğim gibi gidip yayınlar mıyım bilemem fakat yine çok sevdiğim karakterler gelecek gibi. Neyse, daha fazla uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakayım...

Bu arada söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,
instagram: BiCeruVar

---------------------

'Tamam da neden bekliyoruz?'

'Bu yüzden.' Başıyla ilerideki taksiyi işaret ederek bu kez Tümer bedenini yasladığı arabadan ayrılmıştı ki Pera bakışlarını taksiden inen bedene çevirdi. Gözleri donuklaşmaya başladığında ne kadar gergin olsa da bir o kadar da gülümsemeye çalışan babasıyla göz göze geldiğinde boğazındaki yumruyu gidermek istercesine yutkundu. Aylardır kaçak dövüştüğü babası şu an tam karşısında, cezaevi önünde, yanında Dağhan'ın avukatı varken kendisine bakıyordu. Kaçıp kurtulma çabasına girdiği her detayla şimdi mi yüzleşecekti sahiden?

'Baba...' dudaklarından istemsizce ve çekingence dökülen kelimeyle serçe yutkundu.

'Kızım...' Alain olduğu yerde durup kızının gözlerine bakmaya başladığında her an ağlamak için hazır olan haline dayanamayarak çektiği gibi sarıldı. Kızgındı, haberi olmayan şeylerden, yapma dediğini yaptığından kızgındı ancak Pera'nın kendi yüzünden bir damla gözyaşı dökmeyeceğine dair karısına onlarca söz vermişti. Kızını ilk kucağına aldığı günden itibaren vermişti bu sözleri üstelik. Ortalıkta kırk tane kıyamet kopsa, bağırsa çağırsa bile biliyordu Alain. Değişmeyecekti sonuç. Nasıl ki zamanında tüm dünya omuzlarına yıkıldığında o Derya'yı koruyup yaralanmayı göze almıştı, kendisiyle beraber Derya'da yara almıştı şimdi de kızı ve Dağhan için aynıydı belli ki durum.

Adımladıkları koridorun ardından girdikleri odayla Pera'nın bedeni daha çok gerildi. Aklında onlarca soru vardı, ayda bir görebildiği sarılabildiği için Dağhan'ın boynuna atlayacağının hayallerini kurarken bir anda babası dikilmişti karşısına. Neden burada olduğunu, kimin çağırdığını deli gibi merak etse de olacakları daha da fazla merak ediyordu. Kimsenin olmadığı odadaki tekli koltuğa bedenini bıraktığında diğer tekli koltuğa da babasının yerleşmesiyle derin bir nefes almıştı ki çok geçmeden açılan kapıyla gözlerinin elalarla çarpışması bir oldu.

'Dediklerimi unutma Dağhan.'

'İşimi öğretme Tümer.' İki adam kapıda konuştuktan sonra Dağhan bir çırpıda içeri girip kapıyı kapatarak boşta kalan tek yere yerleşti. Karşısında deli gibi özlediği kadın otururken sarılmamak ne kadar yüreğini dağlasa da bakışlarını kaçırarak Alain'e çevirdi.

'Hoş geldiniz.'

'Sence hoş mu geldim Dağhan?' başını sakince sallayarak kenarda duran kağıtlardan ve kalemden aldığı gibi hızlıca karaladığında Alain'e doğru uzatmıştı ki adamın okuduktan sonra olan allak bullak yüzü kendisini buldu.

BUTİMARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin