Benim utangaçlıklarım ve Jungkook'un sinir bozucu şakalarıyla geçen kahvaltı sonrasında koca gıcık pislik Tavşanı şirkete uğurlamış , kendimi de kitaplarımla birlikte kütüphaneye kapatmıştım. Masa başında oturup çalışmayı o kadar cok özlemiş olmalıydım ki Jungkook'un aradığı ve birkaç dakikalik konuşmalarımız haricinde üç dört saat aralıksız kafamı test kitabından kaldırmamıştım. En son başımın ve gözlerimin ağrıdığını fark etmem ile oturduğum yerde doğrulup vücudumu esnettim. Tanrım , sırtlarım ve belim de ağrıyordu. Masanın üstünü toplamaya üşendiğim için sadece telefonumu alıp çıktım kütüphaneden. Merdivenler gözüme fazla uzun gelince asansöre binmeye karar verdim. 1. Kattaki asansörü çağırıp beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra geldiğinde asansöre binip 2. Katın düğmesine bastım. Mutfağa gidecektim çünkü açlıktan midem bulanmaya yüz tutmuştu.
Asansör duyduğunda aynadan kaymış tipime bakmayı kesip çıktım koridora. Sol tarafımda kalan mutfağa yönelip çift kapaklı beyaz kapıyı açıp içeri girdim. Kimsenin olmaması beni rahatlatırken büyük buz dolabını açarak içinde ne var ne yok bakmaya başladım. En üst rafta adeta parıldayan koskocaman bir böğürtlenli pasta görmemle ağzımın suyu akmaya başladı. Mutluluktan adeta gözlerim dolarken oraya yalın ayak yetişemeyeceğimi bildiğim için hemen bir tane sandalye kapıp üstüne çıktım. Şimdi ise pastayla göz göze gelmiştik. Pastayı dikkatli hareketlerle bulunduğu sunum tabağıyla birlikte aldım ve oldukça yavaş hareketlerle indim sandalyeden. Dolu ellerim yüzünden sandalyeyi ayağımla kenara itmiş aynı hareketle de buzdolabının kapağını kapatıp elimdeki şaheser ile yemek masasına oturmuştum. Ancak çatal almadığımı fark ettiğimde yüzümdeki gülümseme aniden soldu. Hadi ama ayağı kalkıp çatal alacak kadar çok üşengeç ve sabırsızdım. Ama neyse ki çok da zeki bir insandım!
Aklıma gelen dahice fikirle keyfim yerine geri gelmişti. Hayır yani asırlar öncesinde yaşayan isanların çatalın varlığından haberleri bile yoktu ve doğal yöntemlerle besleniyorlardı. E ben de şakacıktan pastamı bitireseye kadar ilkel insan olabilirdim bence.
Ağzımı kocaman açıp yüzümü pastaya gömdüm ve afiyetle bir ısırık aldım. Dudaklarıma ve çevresine -belki de biraz yanaklarıma- bulaşan kremayı asla umursamadan yemeye devam ettim. Hatta kendimi o kadar çok kaptırmış olmalıydım ki mutfak kapısında kollarını göğsünün altında birleştirmiş sinirli Jungkook'u görmemiştim.
Aniden önümden çekilen pasta ile neye uğradığımı şaşırdım. Büyük bir sinirle kafamı kaldırıp baktığımda kaşları çatık hyungumu görmemle sinirim hemen sönmüş , yerini birazcık korku almıştı. Sanırım çok kızacaktı."Tanrı aşkına Tae , ne yapıyorsun bebeğim!?"
"Şey ben acıkmıştım da hyungie..."
"Evdeki hizmetliler ne güne duruyor!? Onlara söyleseydin sana yemek yaparlardı , pasta yemek de nedir?"
"Ama ama ben dolabı açtım sonra pastayı gördüm dayanamadım. Özür dilerim..."
"Bebeğim üzülme. O pasta zaten senindi. Ben sadece doğru düzgün yemek yememene kızıyorum. Zaten ufacıksın hastalanmaman için sağlıklı beslenmen gerek."
"Söz veriyorum bundan sonra hep sağlıklı besleneceğim. Ama sen de bana kızma lütfen." Gözlerim hafiften dolduğu için kafamı eğip dudaklarımı büzdüm. İyiliğim için söylediğinin farkındaydım ama bana kızmasına çok üzülmüştüm.
Sırtıma ve dizlerimin altına dolanan kollar sayesinde aniden havalandım. İrkilsem de hiç bozuntuya vermeyip kollarımı boynuna doladım ve kafamı omzuna koydum. Kıkırdayıp beni kendine bastırdı. Neye gülmüştü ki? Komik olan neydi?"Tanrım... Tae şuan o kadar tatlısın ki seni yediğin pasta gibi yemek istiyorum."
"Ama benim yaptığım gibi ilkel yöntemle yeme , medenice çatal kullan tamam mı?"
Söylenmemle kocaman bir kahkaha atmıştı. Dayanamayıp bende güldüğümde saçlarımın arasına öpücük kondurup önüne geldiğimiz banyonun kapısını açtı ve içeriye girdik. Beni lavabonun mermerine oturttuğunda beklememi söyleyip çıkmıştı.
Birkaç parça kıyafetle geri döndüğünde elindekileri yanıma bırakıp kollarımı kaldırmamı söylemişti. Hiç sorgulamadan dediğini yaptığımda bol sweatimin uçlarından kavrayıp bedeninden sıyırmıştı.
Onu umursamayarak karşımda kalan dolabın rafındaki tatlış ördeğe sevgiyle bakmıştım. Ne olur onu bana versindi!
Eşofmanımı çıkartmak için belimden kavrayıp biraz kaldırdı ve iç çamaşırımla beraber mavi kumaşı aşağıya çekmişti. Geri oturtturmasıyla tenime temas eden soğukla irkilsemde hala o ördeğe bakıyordum. ÇOK ŞİRİNDİ!
Beni tamamen çıplak bırakan hyungumun omzunu patpatladım iki kez bana bakması için. Siyah irislerinin bana döndüğünü hissettiğimde gözlerimi ördekten çekmeden parmağımla orayı işaret etmiştim."Ördeği mi istiyorsun bebeğim?"
"Hmhm. " Diye mırıldanarak kafamı onayarasına salladım ve gülümseyerek isteğimi yerine getirmesini izledim. Sarı plastiği ellerimin arasına bıraktığında ince belimden kavrayıp kucakladı beni. Çıplak uvuzlarım onun sıcaklığına temas ediyordu. Bu biraz içimi ürpertmiş , alt taraflarımda kaşıntı gibi tuhaf bir his oluşturmuştu fakat umursamadım.
Bedenimi yavaşça ılık suya bırakarak daha önceden çıkarttığı -göz yakmayan olanlarından- şampuanı yerden alıp eline sıktı. Tek eliyle küçük kovaya su doldurup başımdan aşağı döktü ve saçlarımın da ıslanmasını sağladı. Sarı renkteki akışkan sıvıyı saçlarımla buluşturup yumuşak hareketlerle kpürtmeye başladı. Ben ise önümdeki minik ördekle ilgileniyordum."Gözlerini kapat bebeğim yüzünü de köpürtelim" ikiletmeden dediğini yaparak sımsıkı yumdum gözlerimi. Büyük elini yüzümde hissettiğimde genişçe gülümsedim. Resmen kafam kadar eli vardı! Elini çekmeden önce burnumu iki parmağının arasında sıkıştırarak kıkırdamamı sağlamıştı.
Kafamdan aşağı ılık suyu tekrar dökmeye başladı.
Hiçbir yerimde köpük kalmayana kadar iyice duruladı ve üstünün ıslanmasını umursamadan beni kucaklayıp hemencicik havluyla sardı çıplak bedenimi. Tek bir su damlacığı bile kalmamasına özen göstererek kuruladı bedenimi. Pijamalarımı da giydirerek 'doğru odana gidiyorsun ben buraları toparlayıp geleceğim yanına.' Diyip banyodan kovdu beni. Ev sıcak olmasına rağmen üşüdüğüm için koşarak odama gittim ve yorganıma bir koala misali sarılarak beklemeye başladım. Saçlarım hala ıslak olduğundan kafamdaki havlu suyu emsin diye duruyordu , bu yüzden yatamazdım ama çok uykum gelmişti. Biraz daha dayanabilirdim herhalde.
Neyseki çok beklemeden elinde saç kurutma makinesiyle gelmişti.Diğer yandan Jungkook odaya girdiğinde yorganıyla kendini sarmış küçüğe tatlı bir tebessüm sundu. Taehyung'un yumuşak yanaklarını ciddi anlamda ısırmak istiyordu.
"Her an uyuyabilecek gibi duruyorsun bebeğim."
"Çünkü her an uyuyabilirim hyungie."
"O zaman elimizi çabuk tutalım." Taehyung gülümseyip başıyla onayladı Jungkook'u ve beyaz kabloyu fişe takmasını izledi sessizce.
Jungkook söylediği gibi işini çabucak halledip küçüğün yatmasına da yardımcı olmuştu. Son olarak da yorganı üstüne güzelce örtüp her gece yaptığı gibi alnını yumuşakça öptü."İyi geceler bir tanem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Bad Guy
FanficTaehyung küçük bir oğlandı , hem bedeniyle hem de ruhuyla. Jeon Jungkook ise yalnızlık ve sevgisizlikten bıkmış kötü bir adam. -Mpreg- Başlama tarihi: 21.07.21 Bitiş tarihi: 05.02.23