Hâlâ kapanan kapının ardından boş boş bakıyordu genç kız. Nerede yanlış yapmıştı ki? Sadece kendine ait doğruları vardı ve iyi niyetinin suistimal edilmesini istemiyordu...
Saate baktı, akşam olmak üzereydi ama yine de otel odasında Buğra'nın gelmesini bekleyecek değildi.
Üzerine montunu giyip otelden çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra Safranbolu'nun otantik sokaklarını keşfetmeye başladı.
Hafif dik bir yokuş olan sokağın, sağlı sollu dükkanlarla çevrelenmiş olduğunu gördü.
Bolca turist dolu bu sokak çok renkliydi. Hediyelik eşya dükkanlarından annesi, Deniz, Alkan ve ailesi için küçük bişeyler aldı.Şirin bir atmosferi olan kafeye girip türk kahvesi istedi kendine, biraz önceki siniri stresi tamamen geçmişti. Bu küçük çarşı turu ona iyi gelmişti.
Kahvesini içerken etrafa bakıyordu. Galiba burada yerli halktan çok turist vardı. Özellikle de çekik gözlü olanlar. Yağmur hangisinin Japon, Koreli veya Çinli olduğunu ayırt edecek kadar biliyordu.
Karşı masada oturan Japon genciyle gözleri kesişince adam kendine göz kırptı. Yağmur utançla ona baş selamı verip önüne döndü. Muhtemelen yanlış anlaşılmıştı. Kendini Buğra'ya ihanet ediyor gibi hissetti. Bu düşünceyle kalbi sıkıştı. Biten kahvesinin ardından hesabı ödeyip kafeden çıktı.
Hızlı adımlarla otele doğru yürürken Buğra'yı görmek istiyordu. Elin adamına bakarken yakalanmıştı ve adam onu yanlış anlamıştı. Bunun düşüncesi bile kötüydü çünkü Yağmur, hayatında biri varken başkasıyla şaka yollu da olsa bakışacak biri değildi.
Otele girip merdivenlerden üçüncü kata çıktı. Çok geçmeden odanın kapısına gelip tedirgince kapıya vurdu.
Birden açılan kapıyla neye uğradığını şaşırsa da, Buğra'nın endişe dolu yüz ifadesi onu daha da şaşırttı.
Hızla kolundan çekilip adamın göğsüne çarpan başıyla, hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı.
"Yağmur! Seni çok merak ettim. Neden telefonunu yanına almadın? Her yerde seni aradım ama bulamayınca yeniden buraya dönüp gelmeni beklemek zorunda kaldım."
Genç kız Buğra'nın cümleleriyle başını kaldırıp ona baktı.
"Ben saadece..." derken adam birden dudaklarına sokuldu. Kısa bir an nefeslendikten sonra hafif geri çekilip kızın gözlerine bakarken,
"Seni seviyorum Yağmur" diye fısıldadı.
"Yanımdan hiç gitme, tamam mı? Seni çok seviyorum" dediğinde genç kız öylece bakakaldı.Adamın ağzından çıkan bu cümle, öyle duyguluydu ki. Öyle yaşayarak, öyle hissederek söylemişti ve öyle dolu doluydu ki...
"Bende seni seviyorum, hemde çok.." diyerek kollarını kaldırıp yeniden sarıldı ona.
Bu cümleyi söylemek, ikisi için de kolay değildi. Hislerinin ne olduğunu anlamadan birbirlerinin elini tutmuşlardı. Ama birlikte paylaştıkları çok şey olmuştu.
İkisi de birbirinin en savunmasız halini görmüş, en ihtiyacı olduğu zamanlarda birbirlerine ağlayacak omuz olmuşlardı.
Belki evlerinden uzakta oluşlarından, belki ufak tefek kırgınlıklar yüzünden birbirlerini kaybetmekten korkmaktan...
Sebebi ne olursa olsun bugün ikisi de 'Seni seviyorum ' derken kalpten söylemişti bu cümleyi...
***
Akşam yemeklerinden sonra, Yağmur annesini arayıp günün raporunu vermişti.
Buğra'nın bu durumdan eğlendiği belli olan bakışlarıyla, konuşmasını bitirdiğinde, telefonu sehpanın üzerine bıraktı.
"Ne sırıtıyorsun sen ya?" derken genç adam elindeki telefonu yanına bırakarak gülümsedi.
"Annenle konuşurken kedi gibi masum çıkıyor sesin, ama bana dikleşirken bir kaplan kadar vahşisin." dediğinde Yağmur içinden gülse de Buğra'ya inatçı bir tavırla trip yapıp banyoya geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENGESİZ
FanfictionBuğra, ünlü bir rock grubunun gitaristi ve alt vokalidir. Ancak madalyonun görünen yüzündeki ışıltılı hayatının, tam tersi karanlık bir sahne arkası vardır. Yalanlar üzerine kurulmuş hayatında, kaybettiği yönünü bulmak için, ona pusula olacak duygu...