7

11.3K 894 307
                                    

Tuğkan - Ben Böyleyim

On birinci sınıf, 30 Ekim.

"Şuraya oturalım mı?" Aslı'nın seslenmesiyle bakışlarım boş masaya kayarken başımı sallayarak onay vermiş ve onun peşinden ilerleyip sandalyeyi çekerek oturmuştum.

"Kahve içersin değil mi?" Sandalyeye oturmak yerine ayakta dikilirken sorduğu soruya "Evet," diye cevap verdim. "Sen dur ben alırım." Desem de daha konuşmanın devamını dinlemeden yiyeceklerin olduğu bölüme yönelmişti. Arkasından bakarken derin bir nefes alarak bakışlarımı beyaz masaya diktim. Bir haftadır içim içimi yiyordu, ona birinin gerçeği söylemesi gerekiyordu ve bunu ben yapacaktım.

Mert'in sözleri zihnimde yankılanıp duruyordu fakat susmak istemiyordum. Susmamam da gerekiyordu, benim yerimde kim olsa Aslı'ya bunu söylerdi.

Bir an önce Uraz'ın nasıl bir pislik olduğunı öğrenmeliydi.

Mert günlerdir bunu Aslıya asla söylememem gerektiğiyle alakalı bana nutuklar çekiyordu. Her lafının sonu benim ahlak bekçisi olduğuma bağlanıyordu, dediğine göre benim de onlardan bir farkım yoktu, önce kendi yediğim bokları düzeltmeliydim. Bunun bir çeşit manipüle etme yöntemi olduğunu anlamıştım, o yüzden bugün öğle arasında Aslı'yı kantine çağırmıştım. Mert ve Uraz'ın haberi yoktu eğer olsaydı yan yana gelmememiz için ellerinden geleni yaparlardı.

Düşüncelere dalmış giderken Aslı'nın neşeli sesi zihnimdeki pusu arındırmıştı. "Kahveler geldi!" Gülümseyerek masaya bıraktığı karton bardağı avucuma hapsettiğimde bardaktan yayılan sıcaklık içimi ısıtmıştı.

"Ee, bu kadar önemli ne konuşacağız?" Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu, kahvesinden bir yudum alıp meraklı ve heyecanlı bakışlarını üzerime dikti.

"Aslında bunu sana daha önce söylemem gerekiyordu." Diye başladım söze. Öğrendiğim ilk an, o revirde söylemem lazımdı ancak ben susmayı tercih etmiştim. "Dinliyorum," Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemezken aynı zamanda nasıl söyleyeceğim de bir soru işaretiydi zihnimde. Direkt 'Uraz seni aldatıyor' desem doğru olur muydu acaba?

"Bir dakika, bir dakika anladım ben." Dedi, karşında kıvranışımın farkına vararak. "Neyle ilgili konuşmak istediğini biliyorum."

"Biliyor musun? Ama nasıl?" Benden önce Uraz söylemediyse, kaldı ki söylemek gibi bir niyeti de yoktu kendisinin, bilmesi imkansızdı.

Masaya eğilerek yüzüme doğru yaklaştı. "Biliyorum elbette ki, Mert'den hoşlanıyorsun sen." Bu düşüncesi beni dumura uğratırken etrafa kısa bir bakış atıp daha da yaklaştı. "Ama nasıl söyleyeceğini bilmiyorsun ya da onun gibi bir şey, bakışlarından anladım. Beni de buraya benden fikir almak için çağırdın, özellikle erkeklerin gelmesini istemedin."

"Ne?" Hayretle konuştuğumda geri çekilmişti. "Mert'ten hoşlanmıyorum."

"Hayır hoşlanıyorsun, araştırmanı öneririm." Yaptığı sosyal medya esprisine sadece o gülerken saniyeler sonra ciddiyetimin farkına varınca gülüşü duruldu. "Bakışların öyle demiyor Mert'ten hoşlanıyorsun bence. Sürekli bir aradasınız onun olmadığı ortamlara girmiyorsun, o olmadan hiçbir şey yapmıyorsun. Dışarıdan bakınca ikinizde birbirinizden hoşlanıyor ama açılamıyor gibi duruyorsunuz."

Mert'in olmadığı ortamlarda bulunmuyordum çünkü insanlarla ilişkilerimdeki çekingenliğimi aşmamda yardımcı olan oydu. O varken kendimi daha rahat hissediyor ve kendimi çok daha kolay açıklayabiliyordum. Aslı bu yakınlığımızı çok yanlış anlamıştı.

GECE SAÇLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin