8

10.9K 890 669
                                    

Oy vermeyi unutmayalım, iyi okumalar ♥

James Arthur - Impossible

On birinci sınıf, 21 Aralık.

Emir'den.

Küçükken Helinle yapmayı en sevdiğimiz aktivite ailelerimizden gizlice parka kaçıp istisnasız her gün pamuk şeker yemekti. Bunu gizlice yapardık çünkü Helin'in babası zararsız şeyleri yememesi konusunda çok pimpirikliydi, bize de kaçıp gitme seçeneği kalıyordu.

Küçüktük, hiçbir şeyin farkında değildik ve hayatımızdaki en büyük mutluluğun birlikte yediğimiz pamuk şekerler, parkta geçirdiğimiz saatler olduğunu sanıyorduk.

Sonra bir gün Helin her zaman buluştuğumuz yere gelmedi. Hiç yapmayacağı bir şeydi, o zaman çocuk aklımla bile bir şeylerin yanlış gittiğini sezmiştim. Orada saatlerce beklemiş, gelmediğini görünce evlerine gitmiştim. Aslında yapmamam gereken bir şeydi çünkü annesi onun benimle arkadaşlık etmesine karşıydı, beni kapılarında görünce büyük bir tepki verebilirdi. Gündüzleri babası işte olduğundan annesini sakinleştirecek kimse yoktu ve kesinlikle yaptığım riskli bir şeydi fakat çocuktum işte, Helin'i merak etmiştim.

Evlerinin olduğu sokağı döndüğümde onu kaldırım taşına çökmüş ağlarken bulmuştum. Gördüğüm o görüntü şu an bile aklımdan çıkmıyordu, sanki dünmüş gibi hissettiriyordu. Cıvıl cıvıl, her saniye gülen, asla yerinde duramayan o kız çocuğu çöktüğü yerde büzülmüş bir şekilde içli içli ağlıyordu. Hıçkırıkları sokağı inletiyordu, o ses bir gün hafızam silinse bile duyduğum an canımı acıtır tüylerimi diken diken ederdi.

Yanına gittiğimde bana öyle bir sarılmıştı ki o yaşta bir çocuğun kalbi ne kadar hızlanabilirse o kadar kontrolü kaybetmişti kalbim.

Hâlâ anımsıyordum o günkü çocuksu heyecanımı.

Şimdi ne kadar zaman olduğunu tam olarak hatırlamasamda uzunca gelen bir süre kadar orada oturup sadece ağlamıştı. Gözünde yaş bitene kadar sessizce durmuştuk, sonra konuşabildiğinde "Babam öldü," demişti. "Babam öldü Emir, ben şimdi ne yapacağım?"

Ölüm kavramıyla ilk kez o zaman tanıştım desem yeriydi. Hep anne babasının neden yanında olmadığının sorularını arayan bir çocuktum ve Helin'in babasının hayatını kaybetmesi bana acaba benim de ailem öldü mü diye düşündürtmüştü. Keşke ölseydiler dediğim an ile ölmediklerini aslında bize bakamayacak kadar sorumsuz olduklarını anladığım an aynı zamanlardı.

Keşke ölseydilerde en azından kafamda çizdikleri anne baba profili bu denli acımasız olmasaydı demediğim tek bir zaman dilimi yoktu.

O günden sonra Helin'i bir daha hiç o kadar yıkılmış hâlde görmemiştim, görmemek içinden elimden geleni yapmıştım. Babasının ölümü onu derinden yaralamıştı ancak o daha o yaştayken güçlü durabilmeyi öğrenmişti.

Ona söz vermiştim, babanı aratmayacağım sana, demiştim. Bu zamana kadar bu sözümü tutmakta ne kadar başarılı oldum bilemiyordum fakat şu an bulunduğumuz duruma baktığımda, artık verdiğim sözü tutabileceğim bir yakınlığımız kalmamıştı.

Uzun süredir oturduğum bankta soğuktan kasılan bedenimi hareket ettirerek kendime gelmeye çalıştım. Öğle arasında kendimi bahçede bulmuştum, şimdi neredeyse ders başlayacaktı. Nasıl geçtiğini anlamadığım bir saat boyunca sadece düşünmüştüm. Normalde bir şeylerin üzerine kafa yormaktan nefret eden biriyken şu an bıraksalar saatlerce düşünebilirdim. Eskiden gamsız herifin tekiydim, Helin en çok bu huyumdan şikayet ederdi, şimdi neden aynısını yapamıyordum?

GECE SAÇLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin