Seksendört - Yorma
Bir zamanlar okumak için büyük hevesle aldığım ama kitaplığa koyduktan sonra yüzüne bakmadığım kitapları özensiz bir biçimde masamın üzerindeki kutulara tek tek yerleştirirken ağrıyan kolum işimi zorlaştırsa da hepsini bitirmeden yarıda bırakmak istemiyordum.
Kitapları koyduğum kutulardan birisinin tamamen dolduğunu görünce yatağımın üzerindeki koli bandını alarak kapağına güzelce bant yapıştırdım. Bantı makasla keserken mutfaktan gelen tabak sesleri kulağıma doluyordu. Annem de mutfağı topluyor olmalıydı.
Çocukluğumun geçtiği ve muhtemelen ölümümün de burada olacağını düşündüğüm evden taşınma fikrine henüz daha alışabilmiş değildim. Doğup büyüdüğüm bu şehirden ayrılacağımı da daha sindirememiştim tam olarak. Bir yanım bunun mantıklı bir fikir olduğunu söylese de diğer yanım inatla büyük bir hata yaptığımı bas bas bağırıyordu. Artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu birbirinden ayıramıyordum.
Yere bırakmak için kutuyu kucağıma alacakken gücümün yetmediğini, kolumdaki ağrının iki katına çıktığını fark edince istemsizce sinirlenirken gözlerimi yumdum. Ellerimi kutudan çekerek birkaç adımda yatağıma ulaştığımda üzerine otururken karşımdaki boy aynasına öfkeyle bakmıştım.
"Helin dışarıdan yemek söyleyeceğim ne istersin?" Mutfaktan annemin seslendiğini duydum.
"Fark etmez." Kullandığım ilaçlar dolayısıyla iştahsızlığım en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Günlerce yemek yemesem yokluğunu aramazmışım gibiydi sanki.
Kısa süren molamın bittiğine kanaat getirip ayağa kalktığım sırada evin zilinin çaldığını duymuştum ama annemin açacağını bildiğimden pek oralı olmamıştım. Boy aynasının yanındaki mantar panoyu gözüme kestirirken o tarafa doğru yaklaştım. Bir sürü renkli post-itlere yazılmış sözlerle, atılmış tarihlerle, çizdiğim minyatür resimlerle, birkaç fotoğrafla üstü hiç yer kalmayacak şekilde kaplanmıştı.
Yazdığım çoğu şeyi şu an hatırlamıyordum. Neyi hangi düşünceyle, neler hissederek yazmıştım bilmiyordum. Hepsinin üzerinden sanki yıllar geçmiş gibi hissediyordum, o kadar yabancılaşmıştım bu panoyu dolduran Helin'e.
"Bakalım ne yazmışsın Helin?" En kenardaki yeşil post-iti iğnesini çıkarma gereği duymadan çektiğimde bir kısmı kopmuştu. "Ne kadar acıklı," Dedim yazdığım şeyi okurken üzülür gibi bir sesle. "Neydin sen? Acıların kızı falan mı?"
Kağıdı elimde buruşturarak odada herhangi bir köşeye fırlatırken yeni bir tanesini aldım. "Aptal." Diye mırıldanarak bu notu da diğerinin yanına gönderdim. "Gurursuz geri zekâlı." Birkaç post-iti panodan çekiştirip çıkararak yere attığım sırada gözüm astığım fotoğraflara kaydı.
Kazadan hemen birkaç hafta önce en son astığım fotoğrafa baktım. Emirle bir fotoğrafımızdı, bunu görünce tekrardan saçlarımı kesmeye karar vermiştim o gün. Hemen bir hafta sonrasında hayatımın belki de en güzel gecelerinden birisini yaşamıştım. O geceyi takip eden iki hafta boyunca her şey güzel giderken şimdi öncesinden de daha dipteydim.
İğneyi çıkarıp fotoğrafı elime aldığım esnada duyduğum ayak sesleriyle bakışlarım kapıyı gören boy aynasına kaydı.
Ve hemen kapının önünde duran Emir'i gördüm.
Yüzümde hiçbir mimik oynamazken onu gördüğümde bu denli hissiz oluşum beni bile bozguna uğratırken bakışlarını ayna aracılığıyla gözlerime değdirdi. Uyandığım gün birkaç dakika gördüğümü saymazsak ve her ne kadar benim için kısa bir süreymiş gibi gelse de uyuduğum on dokuz ayı hesaba katarsak toplamda yirmi bir ay onu görmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE SAÇLI
Teen FictionGECE SAÇLI | Texting adlı kitabımın texting olmayan hâlidir, kurgu tamamen aynıdır ancak bölüm içeriklerinde epey farklılıklar vardır. Texting hâli daha amatördür ama istediğiniz hâlini okuyabilirsiniz. (Tamamlandı.) 01022022 🥂