37. Bölüm " FİNAL "

297 30 59
                                    

37. Bölüm

"Mezuniyet törenleri bizi neden bu kadar duygusallaştırır ki? Onca gürültü patırtı içinde insan ağlayamam sanıyor ama şu halime bakın." dedi Louisa Parker. Onun kendinden emin ve soğuk tavırlarını düşününce bu geceki haline şaşırmadan edemedim. Siyah elbisesinin içinde ne kadar da sakin, nasıl da kayıtsız duruyordu halbuki. Nemli gözlerini kurulamak için çantasından ipek bir mendil çıkaracağı aklımın ucundan geçmezdi. Demek ki hazırlıklıydı bu sahneye. Çocuklarının başarısı, onu hislerini bastıramayacağı kadar çok gururlandırıyor olmalıydı. Haksız da sayılmazdı üstelik. Blackey'nin Yıldız Takımı'nda kaldırdığı kupa ve yerel bir spor kanalı tarafından yılın parlayan oyuncusu seçilmesi; Blair'ın müzik kulübündeki grubuyla sahne alarak balodaki herkesin takdirini toplaması gurur duyulmayacak gibi değildi. Juneau'nun konuştuğu tek şey Bay ve Bayan Parker'ın yetenekli çocukları olmuştu son zamanlarda.

"Bu gece size de bir ödül takdim edilmeli bence. Onları çok güzel yetiştirmişsiniz." dediğimde bana tuhaf tuhaf baktı Louisa. Evet, pek benim söyleyebileceğim türden bir cümle değildi bu. Ancak gerçekten de öyle hissediyordum. Sıkıntılarla dolu evliliğine rağmen dimdik durmaya çalışan bu güçlü kadına hayranlıkla bakıyordum. Her ne kadar başlarda yıldızımız pek barışmasa da artık beni oğlunu kullanıp bir kenara atmak isteyen o sinsi sarı kafa olarak görmediğini biliyordum. Ayrıca hakkımda ne düşünürse düşünsün bendeki takdir edilesi yeri değişmemişti. Bu yüzden gülümseyerek devam ettim:

"Aslında her anne babaya ödül vermeliyiz. Attığımız her bir adımda, sahip olduğumuz tüm başarılarda onların görünmez elleri var."

Oğluna da pay verdiği ela gözlerindeki yaşlar yeniden belirdiğinde elini omzuma koyarak,

"Keşke annenle baban da burada olabilseydi kızım. Onların seninle ne kadar gurur duyacaklarını hayal bile edemiyorum." dedi. Şimdi burnunun direği sızlayan taraf bendim işte. Kelimelere dökemeyeceğim kadar çok isterdim onların burada olabilmelerini. Lise hayatı boyunca aptal bir çocuğa gönül veren kızlarının aklını başına topladığını, dünyanın acı gerçekleriyle tanışıp yine de pes etmediğini, umudu aramaktan vazgeçmediğimi görmelerini çok isterdim. Sinirlerime hakim olmayı öğrendiğimi, tüm gıcıklığıma rağmen bir sürü arkadaş edindiğimi, sonunda herkesten önce kendime güvenebildiğimi... Bütün bunlara şahit olmalarını çok ama çok isterdim.

Sanırım büyümek gerçekten de böyle bir şeydi. Mutluluğu da hüznü de yalnız yaşamak, ebeveynlerinden aferin duymadan yola devam edebilmekti. Düşüp dizlerini kanattığında ağlaya ağlaya yardım beklemek yerine bir an evvel tozu toprağı silkeleyip yaralarını sarmaya başlamaktı. Büyümüştük işte. Nasıl olduğunu anlamadan büyümüştük hem de.

Biraz sonra Bay Campbell da elindeki zarif kadehi masaya bırakıp burnunu çekti. Ah, hayır ama! Bu gece herkes gözyaşlarını koyvermek için bahane bulmuş gibiydi. Kimse hislerini gizlemiyordu. Ancak ben kendime bir söz vermiştim, ne olursa olsun ağlamayacaktım.

Üstelik kariyer sohbetlerinde William'ı dinlerken bile sinirden ağlamadıysam, başka hiçbir kuvvet bana gözyaşı döktüremezdi herhalde. O nasıl da kendini beğenmiş, saçma sapan bir konuşmaydı öyle! Basketbola olan ilgisinin nasıl başladığını ve California'daki takımda neler yaptığını soran sunucuya inat bambaşka şeylerden bahsetmişti beyefendi. Her girdiği ortamda gözler üstüne çevrilirmiş, Tanrı onu doğuştan bu ışıkla yaratmış, ileride popüler bir oyuncu olduğunda bu yoğun ilgiyle nasıl baş edeceğini bilemiyormuş! Bunları dinlemek beni başta epey sinirlendirmişti. Nasıl olurdu da bir takım oyunu oynadığını fark etmez, tüm galibiyetleri kendine mâl ederdi aklım almıyordu. Bay Johnson ve eşine bakınca, onların bile yanaklarının pembeleştiğini gördüm. William'ın şakayla karışık söylediği fazla iddialı sözler, herkesi rahatsız etmiş gibi görünüyordu. İşte bu andan sonra sinirim yerini ciddi bir farkındalığa bırakmıştı.

Ufuk Çizgisi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin