4. Bölüm

1.2K 161 158
                                    

Günlerden pazartesi ve bir elimde yeni bölüm, ötekinde yepyeni kapak tasarımımız var. 😍❤ Eli kolu dolu geldim canlar! Umarım keyifle okursunuz ve kapağı da beğenirsiniz.

Kapak için yorumlar kraliçem, ressamkuşum, Zehra Şahin'e ( zehrasahin1905 ) sonsuz teşekkürlerimi ve öpücüklerimi sunuyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kapak için yorumlar kraliçem, ressamkuşum, Zehra Şahin'e ( zehrasahin1905 ) sonsuz teşekkürlerimi ve öpücüklerimi sunuyorum. 😘😘😘 Özellikle fotoğraftaki kişiler ile içeriğin uyumuna bayıldım. 💜💙 Şimdi buyurun efendim yeni bölüme...

4. Bölüm

 Bay Vertigo sınıfa girene kadar son iki dersin tarih olduğunu anımsayamadım. Aklım Blackey ve Yıldız Takımı'na seçilmiş olmasıyla hınca hınç doluydu. Bu nasıl olabilmişti? Tamam, upuzun boyu takım için büyük avantajdı. Tamam, sportmen vücudu da ona epey puan kazandırırdı. Ve yine tamam, bahçedeki basketi onun potalardan uzak yetişmediğini gösteriyordu. Ama yine de... Onu seçmeselerdi olmuyor muydu yani? Parker takımdakiler gibi değildi. Şu üç haftada en azından buna kefil olabilirdim. Onlar gibi pisliğin teki olsaydı üç hafta boyunca kendisiyle konuşmayan, koca öfkesi koca poposunu geçen, suratsız bir kızla takılmazdı. Yapacağı şey göğüslerini kamuya açan hevesli Erica'yı yatağa atmak falan olurdu herhalde. Ya da onu ilgiye boğan okuluna ukalaca poz kesmek. Ama Black, pisliğin teki değildi. O... O iyi birine benziyordu.

Yine de artık çok geçti. Yıldız Takımı'na bulaşmışsa kaybedecekleri ve sahip olacakları ortadaydı. Bir sürü kupaya, madalyaya, şöhrete ve ilgiye sahip olacaktı. Ama onurunu, ahlakını ve gözümde henüz yeni yeni elde ettiği yerini kaybedecekti. Takımdaki hiç kimsenin sonu farklı olmamıştı.

Ders bitimi eşyalarımı toparlamak için acele etmedim. Nasıl olsa eve değil, işe gidiyordum. Yani kütüphaneye. Sallana sallana tarih kitabımı çantama koydum ve ayağa kalkıp montumu koluma astım. O sırada Blackey ve kardeşinin hala sınıfta olduğunu biliyordum. Hatta bir çift meraklı gözün sırtımda gezindiğine emindim. İrisleri öyle yoğundu ki beni de o muhteşem ela renge boyamıştı adeta. Yanıma gelip benimle konuşacağını sandım ama kararlı tavrım onu yıldırmış gibiydi. Evet, kararlıydım. Onunla tek kelime konuşmayacaktım. Bunu ikimiz de biliyorduk.

Parker kardeşleri sınıfta bırakıp merdivenlere yöneldim. Kütüphane okulun iki katını işgal ediyordu. Ve tüm blokların ortak noktası olabilmesi için en üst kattaydı. Sonunda, çift kanatlı kırık beyaz renkte kütüphane kapısının önüne varabilmişken yoluma çıkan bir kolla durduruldum. Dejavu. Yine bir Parker yolumu kesiyordu. Bu sefer ki Parker'ın masum kahve gözleri ve kıvır kıvır saçları vardı: Blair.

"Selam." dedi tedirgince. Kızın ses tellerini titreten çekingenlik ve korku beni hayli şaşırttı.

"Selam." demeyi başarabildim.

"Blackey'nin aksine ben seninle tanışmak için hiç çaba göstermedim. Afedersin. Adım Blair." deyip elini uzattı. Tereddüt etmeden elini sıktım. Garip, değil mi? Bir tanesi ellerimle buluşmak için haftalarını harcarken öteki kolayca sempatimi kazanmıştı. Ben gerçekten de çok gaddar biriydim galiba. Ya da tutarsız.

"Ben de Daisy." Sesimi yumuşatmaya çalışmam gerekmemişti. İlginç bir şekilde, istesem de bu kıza karşı sert olamayacağımı keşfettim. O kadar küçük görünüyordu ki!

"Black haklıymış." derken beni dikkatlice süzdü.

"Hangi konuda?"

Hemen gözlerini benden ayırıp arkasındaki kapıya baktı ve

"Sen tam bir kitap kurduymuşsun. Baksana, ders çıkışı hep kütüphanedesin." dedi.

Güler gibi bir ses çıkardım. Blackey kardeşine benden mi bahsetmişti?

"Erkek kardeşin burada çalıştığımı bilmediğinden beni kitap kurdu ilan etmiş olmalı. Ama haksız da sayılmaz, kitapları severim." dedim. Blair hayretle iç geçirdi.

"Gerçekten burada mı çalışıyorsun?" Sesi tizleşmiş, adeta ciyaklamıştı. Onu başımı sallayarak onayladım.

"Başardım!" gibi bir cümle döküldü Blair'ın dudaklarından ama o kadar sessizdi ki bunu duymam gerektiğinden bile emin değildim.

"Neyi başardın?"

"Şey... Seninle tanışmayı elbette! Başka ne olabilir ki?" Blair, yalan söylüyorum yazılı neon ışıklarını suratıma tutuyordu resmen. Ama üstelemedim.

"O halde izin verirsen işimin başına geçeyim?"

"Ah, tabii. Sonra görüşürüz Daisy!" Görüşür müyüz?

"Görüşürüz sanırım." diye mırıldandım. Blair çoktan gitmiş olsa bile. Ve nihayet kütüphaneye girebildim.

Ufuk Çizgisi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin