21. Bölüm

801 112 124
                                    


Rahatsızlığımdan ötürü gün içinde yayınlayamadım canlar. 😷😢 Af buyurun. En sevdiğim bölümlerden biridir açık ara. ❤ Hatta durup durup tekrar okur ve şarkısını da sık sık dinlerim. İnşaAllah siz de seversiniz. Keyifli okumalar dostlar, yorumlarda buluşalım! Lütfen bana enerji veren o güzel sözcüklerinizi hikayemizden esirgemeyin. 🌸

Şarkı, bahsedilen yerde dinlenirse çok memnun olurum. 😊

21. Bölüm

"İnsan kaderini peşinden sürükler."

Dakikalardır zihnimde bu cümleyi evirip çeviriyordum. Zihnimin parmaklarıyla kelimeleri yokluyor, çağrıştırılan anlamın doğruluğunu test ediyordum. Sözcüklerin arasındaki o minicik boşlukta kendimi arıyordum adeta. Kaderim... Onu gerçekten de peşimden mi sürükleyecektim? Ben nereye savruluyordum ki? Belirsiz geleceğim bu kez nereye akıyordu? Üstelik şimdi durum her zamankinden daha karışıktı. Bu hesapsız, fevrî kararım kaderimin rahatını kaçırmıştı şüphesiz. Çünkü bir kısa mesaj, üç beş vaat dolu cümleyle şimdi havaalanındaydım işte. Blackey'nin evinde duyduklarım kendimi o kadar kimsesiz hissettirmişti ki sorgusuz sualsiz kapılmıştım bu çağrıya. Kim olduğum, güçlerim, sınırlarım... Bunlar o kadar gizemli ve merak uyandırıcı kelimelerdi ki çekilivermiştim belirsizliğin içine.

Önce bankaya gidip hesabımdan bir miktar para çekmiştim. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum sonuçta. İhtiyacım olabilirdi buna. Sonra taksiye binip aynı gün içinde bir kez daha kuzeye gitmeye başlamıştım. Havaalanı, polis merkezine yakın bir bölgedeydi. Ve ben oraya ilk kez gidecek -muhtemel bir tuzak söz konusu değilse- ilk kez uçağa binecektim. Saatler süren araba yolculuğu boyunca aklımda hep Blackey vardı. Ona haber vermeden, veda bile etmeden gitmek kalbimi acıyla kıvrandırıyordu. Bir kimsesizin her şeyiydi o. Benim sahip olduğum tek şeydi. Her zaman yanımda olmuştu. Kızdığım, güldüğüm, sevdiğim, güvendiğimdi. Sanki hep hayatımdaydı. Ondan öncesini anımsamakta zorlanıyordum artık. Var oluşumdan beri onunla birlikteymişim gibi hissediyordum. Peki... Şimdi neredeydim böyle?

Somurta somurta kararımı sorgularken güvenlikten geçip işlemler için sıraya girdiğimin farkında bile değildim. Sıradan bir yolcu gibi prosedürleri uygularken kafam karmakarışıktı. Görevli en kaliteli sınıftan adıma alınmış bir bileti onaylarken kendime gelebildim: Manhattan'a yalnızca gidiş, Sofia Flores için. Fiyatın ne kadar yüksek olabileceğinin yanında sadece Sofia isminin kullanılması da ilginçti. Richard'a saldıran kişi de aynı adı kullanmıştı tehdidinde. Bu gizemin artık çözülmesi gerekiyordu.

Havaalanının boydan boya cam duvarından pisti seyrederken koyu gri deri koltuklara yığılıverdim. Kucağımdaki minik bavuluma sarılıp anons saatini beklemeye başladım. Çevremde çok insan yoktu ve bu alandaki hemen hemen her şey metalikti. Soğuk ve sıkıcı... Oysa camın ardındaydı gerçek dünya. Doğanın en heybetli pozunu veriyordu kardan şapkalı Juneau dağları. Pistin kıyısındaki nehir öyle dingin ve huzurluydu ki tüm negatif enerjimi soğurdu, içine hapsetti. Benim bir kış insanı olduğumu, buraya, bu manzaraya ait olduğumu fısıldadı kulağıma. İçimde kuzey kokulu buz gibi bir rüzgâr esti. Rahatlayıverdim.

Ancak bu rahatlama hali uzun sürmedi. Vakit geçmek bilmiyordu. Gizemin aydınlanması için şu uçan tenekenin kalkış zamanını beklemek durumundaydım. Telefonumu çıkarıp radyoyu kurcalamaya başladım. Birkaç cızırtılı sesten sonra nihayet temposu düşük parçalar çalan bir istasyon bulabildim. Şarkıların akustik versiyonları yayınlanıyordu. On beş saniyelik bir şans verdim kulağımdaki melodiye. ( Medyadaki şarkıyı buradan itibaren dinleyebilirsiniz.) O aralıkta bana ne hissettirirse hanesine bir puan yazdıracaktı. Ve on ikinci saniyede, elim değiştirme tuşuna uzanmışken şarkıcı çağrısına başladı. Beni sesine davet ediyordu. İlk sözü:

Ufuk Çizgisi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin