25. Bölüm

766 112 173
                                    

Günlerden cumartesi
Geldi bizim Ufuk Çizgisi!
Yazarı biraz çatlak ama
Gönlümüzü alır sevgisi 💕

Dambadadamdam dambadadamdam (Ramazan davulu emojisi)  😂 Selamun aleyküm okurcanlarım 🙋 Nasılsınız? Ben baş dönmeleri yüzünden gördüğünüz üzere pek de normal değilim. Ruh halim biraz değişken. Sağlığım da aynı şekilde. Rabbimden bu şapşirik kuluna evvela şifa sonra da akıl fikir niyaz ediyorum. 🌸

Bomba gibi bir bölümü de kucağınıza bırakıp yorumlarda sizi bekliyorum dostlar. 💥 Aman tepkilerinizi yazmadan, fikir belirtmeden geçmeyin. Zira artık uçuşa geçtik. 🚀 Bundan sonra her bölüm ayrı bir bomba 😉 Haydi keyifli okumalar ❤💚💜💙💛💘

25. Bölüm

"Hastanelerdeyken gözünü açık tutman gerekir."

Arabayla Alfred Rogers'ın yanına götürülürken zihnimin duvarlarında babamın bu cümlesi yankılandı birden. Öyle heyecanlıydım ki bana güç vermesi için anılarımı kurcaladığımda karşıma çıkıvermişti. "Hastanelerdeyken gözünü açık tutman gerekir." O yaşlarda anladığım şey, hastanelerin mikrop dolu olabileceği ve bu yüzden de dikkatli davranmam gerektiğiydi. Sonuçta babam da bir hekimdi ve hastaneler hakkında söylediklerini dikkate almam gerekiyordu. Yıllar geçtikçe sözü biraz daha eğip büktüm, farklı bir anlam çıkardım. Annemle babamın üniversiteden arkadaşları Gabriel kaza geçirince birkaç gece hastanede kalmıştık. İşte o günlerde, hastane koltuklarının ne kadar rahatsız olduğunu keşfedince gerçekten de gözümü açık tutmamın daha faydalı olabileceğini keşfetmiştim. Orada uyumak tam bir işkenceydi.

Oysa şimdi önümdeki perdeler bir bir kalkmıştı. Hastanelere anne babasının prensesler gibi büyüttüğü şımarık bir kız olarak değil de tüm sorunlarıyla tek başına mücadele eden Daisy olarak baktığımda hijyen yoksunluğu ya da konforsuz koltuklar görmüyordum. Orada biriktirebileceğim yüzlerce hikâye vardı. Bir sürü yıkık dökük hayat, yarım kalmış cümle, kayıpların derin acısı vardı. İnsan sadece hastanelerin acil servislerinde birkaç saat geçirerek bile daha mutlu, daha olgun biri olabilirdi. Oradaki koşuşturmacadan ne çok ders çıkarılır, ne güzel cümleler biriktirilirdi... Kesinlikle gözünüzü açık tutmalıydınız. Yoksa koca bir hayatın iki kabloya bağlanışı size sadece hüzün verirdi. Bundan kendi payınızı almanız için Tanrı'nın sağlık hizmetlerini nasıl idare ettiğini iyi görmek gerekiyordu. O kapılardan asla sadece üzüntüyle ya da sevinçle ayrılmamalıydı insan. Mutlaka ceplerinden birine hayatın ne kadar kısa olduğu notu da iliştirilmiş olmalıydı.

Şimdi götürülmekte olduğum yerin sıradan bir hastane olmadığını biliyordum. Fakat her şeye rağmen hastalık denen şey zenginler için de kaçınılmaz olan nadir gerçeklerden biriydi. Belki bizim semt hastaneleri gibi sağda solda ağlaşan gür sakallı, berelerinde boz ayı sembolü olan bir avuç Alaskalı olmayacaktı etrafta ama eminim burada da birilerinin kaliteli ipek mendilleri bir iki damla yaş görecekti. Tek ortak nokta buydu elbette. Fazlasıyla lüks ve son derece gizemli, ailenin Alfa'sı için özel olarak tasarlanmış bir kurumdan bahsediyorduk neticede. Böyle yerlerde kendimi çok gergin hissediyordum. Bizi almak için gönderilen siyahlar içindeki süper havalı minibüse yanımda Blackey olmadan nasıl binebilirdim bilmiyordum. Odaya onu almayacaklarından adım kadar emin olsam da varlığını hissetmek, çantamda kimliğimi taşımak gibiydi. Onunlayken kaybolmazdım, kendimi kaybetmezdim. Daima yanımda kalıp ait olduğum yeri ve kim olduğumu bana fısıldayacağını biliyordum. Yüreğim sıcacık oluverdi. Tuttuğum eli var gücümle sıktım. Şövalyemin içime daha çok işlemesi mümkünmüş gibi...

"Seni kapının önünde bekleyeceğim. Sakın yaşlı bir bunak için canını sıkma." dedi Blackey. Hiç ummasam da gülümsedim. Asabiyetimi kıran tek kişi de kocaman bir gülümsemeyle gözlerini devirdi.

Ufuk Çizgisi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin