Selamun aleyküm benim biricik can parçalarım, okurların en güzelleri 🙋 Nasılsınız, iyi misiniz? Ben bildiğiniz gibiyim. Durumlar dengesiz. Bazı günler diğerlerinden çok daha zor. Bazı günler ise nispeten daha az zor. Bizde kolay diye bir şey kalmadı maalesef. 😕 Bölümü de hastanede de geçirdiğim bir günün yorgun gecesinde atıyorum, umarım hepimize şifa olur güç olur. Sorunlarınızı bekliyorum. Karşınızda 20. bölüm, ama siz ona kısaca haydaaa diyebilirsiniz 😉 Neden mi? Bölüm sonunda buluşalım. ⬇
20. Bölüm
Her mutluluğun ardından bir bedel ödemek gerekir. Kader, sizden intikamını ancak böyle alır. İçini bu şekilde soğutur. Doyasıya gülümsediğiniz bir günün akşamında ansızın süzülüverir ılık yaşlar gözlerinizden. Fark edemezsiniz, yakalayamazsınız zamanı. Tebessümün en tatlı köşesinde sevinciniz kayıp gider kum taneleri gibi elinizden. Gülüşünüz puslu bir anı olmuştur belleğinizde artık. Bu yüzden dudakların tebessümle seviştiği her anı, kıymetini bilerek, tadına vararak değerlendirmeli insan. Kendisini gülümseten nedenlere sıkı sıkıya sarılmalı, yapışmalı, bağlanmalı.
Çünkü ben de tutamadım akıp giden zamanı. Tenimde bir melek öpüşü varken öyle güzeldi ki her şey, kaderin kestiği faturayı hesaplayamadım. Tüm bunları nasıl öngörebilirdim ki? Yeni yılın ilk dakikalarında, bileğimde umudun kanatlarından bir dokunuşla aşk sarhoşuydum adeta. Sonra... Geceyi keskin ve kıvrak darbeleriyle bölmüştü lanetim.
Tanrı, ömrüme kattığı yeni senenin intikamını evimi başıma yıkarak alıyordu tahminimce. Ya da ben mutlu Noel gününde bunca iyi şeyin felaketleri peşinden sürükleyeceğini düşünerek mental açıdan belaya davetiye çıkarmıştım. Bilemiyordum. Sebep ne olursa olsun, şu an kulaklarımda hala silah sesleri vardı. Dinmiyordu, tetiğin arkasındaki el inatla birini arıyordu sanki. Gürültünün yoğunluğu arkamızdaki cepheden geliyordu. Biri ön bahçeden hamle yapıyor diye düşünürken balkonlu cepheden de saldırı başladı. Demek ki her yandan kuşatılmıştık. Black, beni beton zemine yatırmış kendisi de üzerime uzanmıştı. İki dirseğini kulaklarımın yanına koyarak yerden destek alıyordu. O da nefes nefese kalmıştı, solukları yüzüme çarptıkça korkum artıyordu.
"Neler oluyor Blackey?" diye fısıldadım, bizi duyabileceklermiş gibi sessizce.
"Bilmiyorum ama korkma, şimdilik burada güvendeyiz." cevabını garipsedim. Balkonun beton korkuluğu mu bizi hayatta tutacaktı? Ürperdim, kontrolsüz titreyişlerimin arasında Black'in gövdesine doğru soluk verdim. Kim tepemize kurşunlar yağdırıyordu? Bay Gizemli Takipçi'nin niyeti öldürmek olsaydı şimdiye kadar bunu yapardı değil mi? Fikir mi değiştirmişti? Yoksa bu saldırıyı yapan o değil miydi? Yankılanan her kurşun sesinde biraz daha kafam karıştı. İçeriden hala cam kırılma feryatları yükselirken dakikalar sonra gürültü sona erdi. Kulaklarımın uğultusu geçmediğinden sessizliği idrak edemedim önce. Kıpırtısızca bekleyip
"Bit-... Bitti mi?" diye sordum titrekçe. Dilim uyumuştu, konuşamıyordum. Yüksek adrenalinden ciğerlerim yırtılıyordu. Black bir müddet havayı koklamak amacıyla ortalığı dinledi. Bu hali bana kulaklarını dikip sesleri analiz eden sadık köpekleri anımsatmıştı. Gece kuşlarından, rüzgar uğultusundan ve uzaklardan gelen belli belirsiz yılbaşı kutlama seslerinden başka ibare yakalayamayınca dikkatlice üzerimden kalktı.
"İyi misin?" diye sordu karanlığın griye boyadığı gözleriyle vücudumu tararken. Saçları darmadağın olmuş, kırmızı alarm halindeydi.
"İyiyim ve galiba... Şoka girdim." dedim dümdüz bir sesle. Şaşkınlığı üzerimden atamıyordum. Ölüm az ötemde bana kucak açmıştı. Çok değil, biraz kafamı kaldırsam balkon korkuluğunu aşan bir kurşun sonum olacaktı. Bu kadar yakındık hayattan silinmeye. Tanrı'm! Aklım almıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuk Çizgisi (TAMAMLANDI)
Novela Juvenil"Saçlarına rüzgarları iliştirmiş, avuçlarının içini öpen şifacısıyla dünyaya meydan okuyan asi bir papatya: Daisy Sofia Flores... Kaderin çağrısına kulak vermiş, umutsuzluğa karşı zırhını kuşanmış altın kalpli bir şövalye: Blackey Kyle Parker... Onl...