"Haritanı kuşanmışsın. Beni bu kez nereye sürükleyeceksin bakalım?" dedim sessizlikten sıkılarak. İğneleyici sözlerim saplanmak için onun vücudunu taradı. Sonunda kalbinde karar kıldı. Nedense bu adam için hep orayı nişan alıyordu.
"Annemi yeni bir kliniğe yatırmayı düşünüyorum. Onun güzergahını belirlemeye çalışıyordum." cevabını beklemediğimi itiraf etmeliydim. Samantha Scott. Adının belleğime kazınma sebebi bu hikayedeki en masum kişi olmasından kaynaklanıyordu sanırım.
"O... İyi mi?" diye sormak istedim birden. Annesini yitirmiş biri olarak bu konunun hassasiyeti içimdeki öfkeyi dizginlemişti.
"Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Ben yanında yokken de iyi olacağını sanmıyorum."
"Bunu ihmal etmemelisin." gibi saçma sapan bir cümle kurdum. İlk defa ona karşı ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. Görme engelli ve yatağa bağımlı bir ebeveyn. Kimsesiz kalmaktan daha mı iyiydi yoksa daha mı kötü? Canı ne kadar yanıyordu?
"Seninle tanışmayı çok istiyor biliyor musun? Ona kabartma şekillerle yapılmış bir resmini hediye ettiğimde yüzüne dokununca çok heyecanlandı." Annesinden bahsederken koca bedeninin içine sıkışıp kalmış tatlı bir oğlan gördüm bakışlarında. Hayatı çalınmış, başkalarının kuklası olmuş ama kendisi hiç kuklalarla oynayamamış hüzünlü bir çocuk...
"Annen ne iş yaptığını biliyor mu? Beni kim olarak tanıttın ona?" sorusu döküldü dudaklarımdan. İnsanların tadını kaçırmak konusunda üzerime yoktur, bilirsiniz.
Yüzündeki yumuşak ifade silinip yerini acıma duygusu kaplarken -muhtemelen kendi haline acıyordu-
"Yakın korumalık yaptığımı sanıyor. Devlet büyüklerine, milyarderlere, önemli kişilere, sana... En azından birinin hayalleri yıkılmamış oluyor böylece." dedi.
Bir müddet durdum. İşittiklerim benim içimi huzursuz ettiği kadar onu da yoruyordu gördüğüm kadarıyla.
"Ona gerçeği anlat olur mu?" deyiverdim sonra.
"Dünyanın en berbat şeyi insanın göz göre göre sevdiklerine yalan söylemesi, onları kandırmasıyla yaşadığı vicdan azabıdır. Senin bana değil, omzundaki yükleri atmaya ihtiyacın var koca adam. Ayrıca o senin annen. Yaptıklarını dinledikten sonra bile seni aynı şekilde seveceğine eminim."
"Hiç sanmıyorum. Benimle gurur duyacağı işler yapmadım çünkü." diyerek somurttu, söylediğim hiçbir olumlu şeyi kabul etmeye uygun değildi sanki zihni.
"Richard Turner'dan daha karamsar biriyle tanışacağımı ummazdım." dedim gülümseyerek. Ah benim bataklık böceğim, kuşkonmaz sapın -ya da patlak domatesin mi demeliyim- seni çok özledi.
"Belki beni özgür bıraktığını duyarsa annen seninle gururlanabilir, ne dersin Sapık Takipçi?" diye devam ettim. Tanrı'm! Şu konuşmayı neşelendirecek kişi olacağım hiç aklıma gelmezdi!
"Böyle güzel bir kızı elimde tutamadığım için daha çok azarlanmaktan korkuyorum." karşılığını verdi. Git gide normalleşen diyaloğumuz bana umut olmaya başlamışken geri adım atamazdım. Ona açık yüreklilikle sorumu sordum:
"Beni bırakacak mısın?"
Cevap yok. Suratından usulca silinen buruk bir gülüş var yalnızca.
"Direneceğim, biliyorsun değil mi?"
Sessizliğini korudu.
"Esaret altında yaşamaktansa ölmeyi tercih edeceğimi bilecek kadar beni tanıdığını varsayıyorum." dedim buz gibi bir tonda. Ölümün geçtiği bir cümle ne kadar ağırsa öylesi ağır taşlar bağlandı ayaklarımıza. Mıhlandık koltuklarımıza. Kimse kimsenin üzerine atılmadı. Ben kaçmadım. O kovalamadı. Kalakaldık sadece.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufuk Çizgisi (TAMAMLANDI)
Novela Juvenil"Saçlarına rüzgarları iliştirmiş, avuçlarının içini öpen şifacısıyla dünyaya meydan okuyan asi bir papatya: Daisy Sofia Flores... Kaderin çağrısına kulak vermiş, umutsuzluğa karşı zırhını kuşanmış altın kalpli bir şövalye: Blackey Kyle Parker... Onl...